25 Ocak 2020 Cumartesi

“Ohhhh ben de böyle sikilmek istiyorum…” diye inledi karım, parmakları sikimin çevresine dolanırken, “İstiyorum sevgilim… Ohhhhh çok istiyorum hem de…”

Asıl merak ettiğim, Hakan'ın, olup bitenlere nasıl tepki göstereceğiydi tabii. Dikkatle seyrediyordum onu. Gün boyu içtiği viskilerin rahatlatıcı etkisi olduğu kesindi.
Gerçi hala biraz şaşkın gibiydi ama bu, ekrandaki sikişi seyretmekle tüm dikkatini Gül’e vermek arasındaki kararsızlığından kaynaklanıyordu belli ki. Yoksa, o da sağ elini getirip, karımın bacaklarının iç taraflarını okşamaya başlamıştı bile.
Artık dönülmeyecek noktaya gelmiştik galiba. Bu arada ekrandaki sikiş yine bitmişti.

Birden ayağa kalktı karım. Boşalmış bardaklarımızı alıp, yeniden bara yürüdü. Önce hepsine, tepeleme viski doldurdu, sonra da bir elini arkasına götürüp, eteğinin fermuarını indirdi. Peşinden de giysinin üst kısmını tutan ensesindeki düğümü çözdü. Bir anda çırılçıplak kalmıştı.

Şimdi gerçekten de, baş döndürücü bir manzara vardı gözlerimizin önünde. O kadar güzel, o kadar tahrik edici, o kadar baştan çıkarıcıydı ki, üstümdeki etkisini anlatacak sözcük bulmak imkânsız gibiydi.
Onu seyrederken, bir taraftan da gömleğimi çıkarmaya başlamıştım bile. Hakan ise hareketsizdi. Gül elinde viski bardaklarıyla bize doğru yürürken de, ayakkabılarımı ayaklarımdan fırlatmış, pantolonumu çıkarmakla meşguldüm. Ama bir taraftan da, gözlerimin önündeki nefis manzarayı seyretmeyi sürdürüyordum tabii.
Karımın o güzelim memeleri, attığı her adımda hafifçe sallanıp titriyordu. Meme uçları, birer düğme gibi kabarmıştı. Sonunda gelip yine aramıza, eski yerine oturdu ve dolu bardakları ellerimize verdi. Gerçi hepimizin biraz ihtiyacı vardı galiba ama Hakan, bardağını yine kafasına dikip yarılayıverdi.

Gözlerimi yeniden ekrana çevirdiğimde yeni bir sikişin başlamak üzere olduğunu gördüm. Bu sefer, adadaki tepelerden birinde yer alan antik bir kentin harabelerindeydi kadın ve kocası.
Erkek ortalıkta aptal aptal dolaşırken, kadın da, üzerlerindeki üniformalardan oranın bekçileri olduğu izlenimini veren iki erkekle birlikte, yeraltına giden dehlizlerden birine giriyordu ve tabii kendini hemen iki yeni sikin arasında buluyordu. Üçümüz de, tekrar seyretmeye başlamıştık.

Üniformalı erkekler soyunmamışlar, yalnızca siklerini pantolonlarından çıkarmışlardı. Kadının ise eteği beline kadar sıvanmıştı. Adamlardan biri, irice bir taşın üstüne oturup, kadını da kucağına oturtmuş ve sikini götüne sokmuştu.
Öbür adam da önden gelip, ikisinin birden bacaklarının arasına girmiş ve film boyunca gördüklerimizin en büyüğü olan sikini, kadının amına geçirmişti.
Gül, büyülenmiş gibi seyrediyordu.

Sonra elindeki bardağı yere bıraktı ve kendisi de yere inip dizlerinin üstünde, yandan bana doğru sokuldu. Bir eliyle sikimi sımsıkı kavramıştı. Başının oraya doğru eğildiğini gördüm. Peşinden de, ateş gibi yanan dudakları, sikimin başını sarıverdi.
Eli şimdi biraz aşağı kaymış ve taşaklarımı okşamaya başlamıştı. Kanımın tutuştuğunu hissediyordum. Gözlerimi kaldırıp Hakan'a baktım.

Gül’ün kalçaları ondan taraftaydı. Bu nedenle de, doğrudan o baş döndürücü yuvarlaklara bakıyordu Hakan. Sonra elini götürüp okşamaya başladı. Arkadaşımın kıllı parmaklarını kıçının yanaklarında hissetmek, karımın tüm vücudunun sarsılmasına neden oldu. Büyük bir hırsla emmeye başladı sikimi.
Kendimi bıraktım. Tüm gece boyunca o kadar çok tahrik olmuştum ki, fazla dayanamayacağımı biliyordum. Belimin gelmesi ve tohumlarımın Gül’ün ağzına fışkırması, an meselesiydi.

Birden Hakan'ın doğrulduğunu gördüm. Ayağa kalkmış, pantolonunu çıkarıyordu. Bir anda belden aşağısı çıplak kalmıştı. Siki inanılmayacak kadar büyük ve kalın görünüyordu.
O kadar heyecanlandım ki, belim gelmeye başladı. Artık daha da büyük bir hırsla emiyordu karım. Bir taraftan da beli geliyordu onun da. Vücudu dalga dalgaydı.

Sonra durulduk. Daha doğrusu ben duruldum. Gül ise beni bırakıp yeniden kanepeye oturmuş olan Hakan'a döndü bu sefer. Eli uzanıp, onun bir bayrak direği gibi dimdik durmakta olan sikini kavradı. Hemen peşinden de ağzını kocaman açıp, adeta saldırdı.
Arkama yaslanıp seyretmeye başladım. O gün karımın Hakan'ın sikini ağzına almasını bir kez daha seyretmiştim gerçi ama şimdi çok daha yakından bakıyordum, olup bitene.

Elindeki o koskocaman, kıllı siki, adeta hayranlıkla seyrediyordu Gül. Kimi zaman eğilip başını yalıyor, kimi zaman dudaklarını yapıştırıp, alabildiği kadarını ağzının içine alıyor, kimi zaman da biraz geri çekilip, yalnızca seyrediyordu.
Hakan da, artık kendini tümüyle kaptırmıştı. Benimle ilgili suçluluk duygularından tümüyle kurtulmuş gibi görünüyordu. Gözleri sürekli olarak karımla, yine müthiş bir üçlü sikişin sürmekte olduğu ekran arasında gidip geliyordu. Sikim, yeniden alabildiğine kalkmıştı tabii.

Birden derin bir homurtu yükseldi Hakan'ın ağzından. Beli geliyordu. Hem de, umulmadık bir şiddetle. İlk salvo havaya fışkırdı ve geniş bir kavis çizip, Gül’ün sırtına geldi. Bunu hissetmek, karımın çıldırmasına neden oldu hemen.
Telaşla ağzını açıp, Hakan'ın sikine yapıştırdı. Tüm vücudu titreyerek belini getirirken, bir taraftan da, büyük bir hırsla emiyordu o kocaman siki. Yanakları içeri göçmüştü. Gırtlağı sürekli oynuyor, ağzının içine dolan arkadaşımın tohumlarını büyük bir iştahla mideye indiriyordu.

Hakan iyice durulduğunda, doğrulup bana baktı Gül. Yüzü şehvetle çarpılmıştı. Dudakları, bel içinde, pırıl pırıl parlıyordu. Sikimin dimdik olduğunu görünce, gözleri de parlamaya başladı. Yeniden bana yöneldi.
Sikim, Hakan'ın az önce fışkırttığı ağzına girdiğinde, zevkten delirecek gibi oldum. Yine büyük bir iştahla, adeta kendinden geçmiş gibi emiyordu sikimi. Beli çukurlaşmış, kalçaları, inanılmaz bir davetkarlıkla havalanmıştı.
Hakan'a baktım. En küçük bir inme belirtisi bile yoktu o kocaman sikinde. Gözleri karımın kalçalarındaydı şimdi. Yerinden kalkıp, onun arkasına geçti ve dizlerini halıya dayayıp, iyice sokuldu. Tüm sinirlerim gerilmiş, olacağını bildiğim şeyi bekliyordum.

O kocaman sikin başının, karımın amının dudaklarına değmeye başladığını, tüm vücudunun sarsılmasından anladım. Hakan, iki eliyle onu, incecik belinden kavramıştı. Aşağıya, sikine bakıyordu.
Sonra sert bir şekilde bastırdı ve Gül’ün tüm vücudu ileri geldi. Bu hareketi, sikimin neredeyse tümüyle ağzına girmesine neden olmuştu. O inanılmaz büyüklükteki kocaman sik, olduğu gibi amına girmişti karımın.

Sonra Hakan onu sikmeye başladı. Sikini sokuyor, çıkarıyor, tekrar sokuyordu. Her dibine kadar geçirişinde, Gül’ün tüm vücudu bana doğru kayıyor ve bu sikimin, biraz daha ağzına girmesine neden oluyordu. Zevkten uçmuş gibiydim.

“Ohhhh beni sikiyor sevgilim…” diye inledi karım, sikimi biran için ağzından çıkararak, “Ohhhh sikiyor beni… Ahhhh çok güzel… Müthiş sevgilim… Siki aklımı başımdan alıyor biliyor musun..? Ohhhh çok güzel… Ahhhh… Ohhhhh…”

Kendinden geçmiş gibiydi. Sonra ağzını yeniden açıp sikimi adeta yuttu. Kısa bir an sonra da, Hakan belini getirmeye başladı. Öyle bir köklemişti ki sikini karımın amına, onu inanılmaz bir şiddetle sikimin üstüne itmişti böylece. Bu da, tüm sikimin Gül’ün ateş gibi yanan ağzına girmesine neden olmuştu tabii. Alev alev dudakları, taşaklarıma değiyordu neredeyse.
İçinde, rahminin tam ağzında fışkıran belleri hissetmek, onu çılgına çevirmiş gibiydi. Tüm vücudu titriyor, dalga dalga sarsılıyordu. Kendimi daha fazla tutamadım ve tohumlarımı, gırtlağının dibine boşaltmaya başladım. Gözlerim kararıyordu. Yığılıp kaldım.

Çevremde olup bitenleri yeniden görebilecek hale geldiğimde, Hakan'ın karımı yere halının üstüne çekip, altına almış olduğunu gördüm. İki eliyle bacaklarını dizlerinin arka kısımlarından kavrayıp kaldırmış, onu adeta ikiye katlamış, inanılmaz bir hırsla sikiyordu.
Öylesine müthiş bir manzaraydı ki, sikim bir anda kalkmıştı yine. O inanılmaz büyüklükteki, koskocaman, kıllı azman siki, bir piston gibi girip çıkıyordu Gül’ün amına. Seyretmeye doyamıyordum sanki. Tek sorunum, nereye bakacağımı bilememekti yalnızca.

Karımın küçük amı, kocaman bir ağız gibi açılmıştı şimdi. Hakan'ın sikinin çevresine sımsıkı yapışan şişmiş am dudaklarının görüntüsü müthişti.
Onların arasından kayarak, karnının derinliklerine girip çıkan kocaman sikin, am suları ve bellerle ıslandığı için pırıl pırıl parlayan görüntüsü de müthişti doğrusu. Ama beni belki de en çok etkileyen, Gül’ün yüzüydü. Zevkten çarpılmış, gözleri kaymış, ağzı aralanmıştı.
İnanılmaz sik kaldırıcı bir manzaraydı bu. Hakan, büyük bir hırsla sikini her kökleyişinde, ağzından küçük inlemeler kaçıyordu.

“Ahhhhh… Imnnnhh… Ohhh… Sik beni… Ohh sik beni… Imnnhh… Sik beni…”

Gerçekten de sikiyordu Hakan. Karımı, yalnızca birkaç metre uzağımda altına almış, gaddarca sikiyordu. Hayvanca bir ifade vardı yüzünde. Bakışları, sonsuzda sabitleşmiş gibiydi. Siki Gül’ün, artık bir göle dönmüş, vıcık vıcık amına girip çıkarken şakırtılı sesler çıkarıyordu. Üstelik giderek daha hızlı sikmeye, sikini daha büyük bir hırsla sokup çıkarmaya başlamıştı.

Karım, yine peşpeşe belini getirmeye başlamıştı. Vücudu dalga dalga, kıpır kıpırdı. Kalçaları kıvrılıp bükülüyor, sağa sola, yukarı aşağı oynuyordu. Sanki dans ediyor gibiydi Hakan'ın altında. İnlemeleri, artık küçük çığlıklara dönüşmüştü. Bulutların üstüne çıkmış olduğunu görebiliyordum.

Sonra birden Hakan'ın naraya benzeyen homurdanmaları karıştı Gül’ün zevk çığlıklarına. Beli geliyordu yine. Şimdi taşaklarına kadar sokmuştu sikini. Vücudu titriyor, kalçaları sarsılıyordu. Karım ise kelimenin tam anlamıyla çıldırmış gibiydi. Zevkten çırpınıyordu.

Sonunda durdu Hakan. Sikini Gül’ün amından çektiğinde çikan “plop” sesi, beynime gitti sanki. Yan yana, halının üstünde kaldılar.

O an en çok istediğim şey, karımı bir an önce sikebilmekti. Ama onun perişan bir halde olduğunu görüyor ve biraz beklemem gerektiğini anlıyordum. Gözlerimi kaldırıp ekrana baktım.
Sarışın Danimarkalı kadın, yine iki Yunanlı'nın arasındaydı ve yine iki sik birden, amıyla götüne girip çıkıyordu. Sonra Gül’ün kımıldandığını fark ederek, ekrandan koptum.
Doğrulup oturmuştu karım. Dağılmış saçları ve perişan görüntüsüyle, yeni sikilmiş olduğu belliydi. Yorgun yorgun gülümsedi bana. Neredeyse aynı anda da, gözleri alabildiğine kalkmış sikime takıldı.

“Ohhh sevgilim…” diye fısıldadı, “Gördün mü nasıl sikti beni..? Ohhhh gördün değil mi..?”

Yalnızca başımı sallayabildim. Kendimi konuşacak kadar güçlü hissetmiyordum nedense. Dizlerinin üstünde yürüyüp önüme geldi ve bacaklarımın arasına girdi Gül. Elini uzatıp sikimi tuttu ve okşamaya başladı.

“Hoşuna gitti mi seyretmek..?” diye sordu sonra da, “Söyle bana sevgilim, hoşuna gitti mi karının sikilmesini seyretmek..?”

Yine başımı salladım. Boğazım kurumuştu. Hakan'a baktım. Halının üstünde serilmiş yatıyordu hala. Siki inmişti gerçi ama, çok iyi bildiğim gibi, bu inik haliyle bile müthiş görünüyordu. Sonra karım, önümde ayağa kalktı. Amından beller akıyordu. Bu beni öylesine tahrik etti ki, neredeyse belim gelecekti. Ama kendimi tutmayı başardım.
Bir an öyle bakıştık. Sırtını bana dönüp kucağıma oturdu. Bacaklarım, onunkilerin arasında kalmıştı. Amından sızan beller, şimdi sikimin üstüne bulaşıyordu. Vücudunu geriye bırakıp, iyice yaslandı göğsüme. Başını çevirmişti bana doğru.
Ağzı, dudaklarının çevresine bulaşmış ve biraz kuruduğu için iyice kıvamlanmış olan beller nedeniyle, müthiş tahrik edici görünüyordu. Çılgın gibi öpüşmeye başladık. Hakan'ın bellerinin tadı ve kokusu, bir kez daha başımı döndürdü.
İki elimle memelerini avuçlayıp mıncıklamaya başladım. Sikilmeye doymadığı belliydi. Kalçaları hafif hafif oynamaya başlamıştı bile. Ağzını benden kurtardı.
“Sikini götüme istiyorum sevgilim…” diye fısıldadı, “Ohhhh götüme istiyorum… Çok boş kaldı götüm sevgilim…”

Karım bir Hakan'la, bir benimle dans ediyor, ikimize de ayakta veriyordu. Sürekli içtiğimiz viskiler ise işin iyice çığırından çıkmasına neden oluyordu.
Artık Hakan'ın elleri de iyice saldırganlaşmaya başlamıştı. Bir eli çoğunlukla arkadan Gül’ün eteğinin altına giriyor ve onun çıplak kalçalarını adeta yoğuruyordu. Artık masaya dönerken kalkmış sikini benden saklamaktan da vazgeçmiş gibiydi.
Karım ise kendini tümüyle kaptırmıştı. Kelimenin tam anlamıyla ayakta sikişiyordu artık. Yine Hakan'la dans etmekte olduğu bir anda, birden vücudunun sarsılmaya başladığını gördüm.
Tanrım belini getiriyordu. Orada öylece dans ederken, ya da daha doğrusu bu kocaman sikli herife ayakta verirken belini getiriyordu.

Daha sonra gelip oturduklarında, yüzündeki ifade müthişti Gül’ün. Yorgun ve mutlu görünüyordu. Yeniden beni dansa kaldırdı.

“Ohhhh müthiş bir şey bu sevgilim…” diye fısıldadı kulağıma, “Ayakta sikiyor beni… Çıldırtıyor… Belimi getirdi… Ohhhh belimi getirdi…”

“Gördüm…” diye fısıldadım ben de, “Gerçekten de müthişti…”

“Ahhh sevgilim… Sikilmek istiyorum… Ohhhh sikilmek istiyorum…”

“Artık eve dönelim istersen…”

“Dönelim sevgilim… Sabırsızlanıyorum çünkü… O kocaman sikin tekrar içime girmesini istiyorum… Ohhhh çok istiyorum…”

Masaya döndüğümüzde, de hemen garsona işaret edip hesabı istedim. Dışarı çıkınca, kapıdaki duraktan bir taksiye bindik yine. Karımın elinden tutup, önce ben daldım içeriye. En son da Hakan bindi.
Gül yine aramızda kalmıştı. Koltukta biraz yan dönüp, dizlerini yukarı çekti sonra da başını boynuma gömdü. Neden böyle bir şey yaptığını ise hemen anladım. Hakan'a duyurmadan, bir şeyler söylemek istiyordu bana.

“Ahhh biran önce gidelim evimize sevgilim… Çok istiyorum anlıyorsun değil mi? Neler oluyor böyle sevgilim?” diye fısıldadı.

Hafifçe başımı sallayarak yanıtladım onu. Sonra gözüm Hakan'a takıldı. Aşağıya, karımın kalçalarına bakıyordu. Tanrım koltuğun üstünde böyle dönünce, eteği iyice sıyrılmış, kıçı olduğu gibi meydana çıkmıştı.
Bunu bilerek, planlayarak mı yapmıştı bilmiyorum. Ama manzaranın Hakan üstündeki etkisi müthiş olmuştu. Kafayı bulmuş olduğunu görebiliyordum.
Bana hiç aldırmadan, gözlerinin önündeki güzellikleri seyrediyordu. Sonra sağ elini oraya götürdüğünü gördüm. Hafifçe inledi Gül. Sonra tüm vücudu titredi.

“Ohh sevgilim…” diye fısıldadı, “Parmaklarını soktu içime… Ahh birini amıma, birini götüme soktu… Ahhh…”

Bu sonuncu inlemesi biraz yüksek olmuştu. Gerçi Hakan'ın artık hiç bir şeye aldırdığı yoktu ama, taksi şoförünün hemen dikkatini çekmişti bu inleme. Onun bası taksilerde bulunan ve arka koltuğu görmesine yarayan ikinci dikiz aynasına göz attığını fark ettim. Sonra elini götürüp, biraz ayarıyla oynadı aynanın.
Birden durumu kavradım. Ben göremiyordum ama, şoför Hakan'ın karıma yaptıklarını görebiliyordu. Arabanın hızının giderek düştüğünü fark ettiğimde, bundan emin oldum. İşin garibi, bunun beni daha da tahrik etmesiydi.

Bir taksinin içindeydik. Karım başını boynuma yaslamış, kıçını öbür tarafında oturan traşlı kafalı bir azmana sunmuş, o da bir parmağını amına, diğerini de götüne sokmuştu.
Tek başına bu bile uçurucuydu zaten. Ama şimdi bunlara, bir de her şeyi seyreden taksi şoförü eklenmişti. Benim sikim de Hakan'ınki de saatlerdir kazık gibiydi. Şimdi bir de taksi şoförünün kalkıp kazık gibi kesildiğinden hiç kuşku duymadığım siki vardı.

Gül, kelimenin tam anlamıyla, zevkten mahvolmuştu. Amının o inanılmaz sik kaldırıcı kokusu, şimdi taksinin içini yoğun biçimde doldurmuştu. Vücudu, kontrol etmek için çaba harcamasına rağmen, hafif hafif kıvranıp bükülüyordu. Belini getirmek üzere olduğunu anlıyordum.
Bereket, tam o anda evin önüne ulaştık. Bu da, hepimizin kendini toplaması için yeterli oldu tabii. Parasını verirken şoförle göz göze geldik. Pis pis sırıtıyordu.

Eve girdiğimizde, karım doğru salona yürüdü. Biz de peşinden gittik tabii. Doğru bara yöneldi Gül ve üçümüz için de birer bardak viski hazırladı. Salonun ışıklarını iyice kıstı ve sonra da elinde uzaktan kumandalarla, gidip televizyonun karşısındaki deri kanepenin tam ortasına oturdu.
Gündüz Hakan'ın onu siktiği kanepeydi bu. Bunu hatırlamak bile son derece tahrik edici geliyordu bana.

“Evet… Herkes yerini alsın bakalım… Şimdi film seyretme zamanı…”

Ne olduğunu ben hemen anlamıştım tabii. Hakan ise anlamamıştı ne olduğunu. Başımla ona işaret ettim, kanepeye gidip, karımın iki yanına oturduk. Gül önce bardağını havaya kaldırıp bizleri de içmeye zorladı. Ardından, ayakkabılarını ayaklarından çıkarıp arkasına yaslandı, sonra da önce televizyonu açıp video kanalına aldı ve DVD'yi çalıştırdı.

Dev ekranda ilk görünen, seyredeceğimiz filmin adıydı. Yunanistan Macerası. Sonra Atina Havaalanı'nın görüntüleri geldi ekrana. Oyuncuların isimlerini bu fonun üzerinde izledik. Bir Danimarka filmiydi bu. Bu da, bayağı iyi şeyler seyredeceğimizin habercisiydi.
Söz konusu Yunanistan macerasına çıkanların Danimarkalı genç bir karı-koca olduğunu da, kamera uçaktan inenler arasında ikisini seçtiğinde anladık. Kadın kahraman gerçekten çok güzel ve çekici bir sarışındı. Kocası rolündeki genç de yakışıklı sayılırdı.

Hakan, gözleri ekrana yapışmış seyrediyordu. Seyredilecek olanın nasıl bir film olduğunu şimdi anlamıştı. Gül bana bakıp göz kırptı ve hafifçe gülümsedi. Bu arada karı-koca bir taksiyle Pire'ye gitmişler, orada da, bir adaya gitmekte olan küçük bir gemiye binmişlerdi.
Gemi kalkar kalkmaz, işler de kızışmaya başladı tabii. Karı-koca, üst güverteden Pire'yi seyrediyorlardı. Hemen altlarındaki güvertede onları seyretmekte olan iki tayfa vardı. Daha doğrusu, kadının rüzgârda uçuşan eteklerinin meydanda bıraktığı bacaklarını, hatta çıplak kıçını seyrediyorlardı.
Bir süre sonra da, erkek kamaraya gidip biraz uyumak istiyor, kadınsa güvertede kalıyordu. Tabii tayfalardan biri anında onun yanında bitiyor ve konuşmaya başlıyordu.
İnsan, konunun gemilerin makineleri olmasını ilk başka pek anlamıyordu tabii ama, tayfa kadını gezmek için makine dairesine gelmeye ikna edince, işin nereye varacağı da belli oluyordu tabii.

Bundan sonrası ise çok çabuk gelişiyordu. Gürültüyle çalışan makinelerin arasına girer girmez tayfanın elleri kadının vücudunda dolaşmaya başlıyor, o da biraz direndikten sonra bu daracık ve yağlı yerde sikilmeye razı oluyordu.
Öne eğilip ellerini kalın bir boruya dayadığında da, tayfa arkasına geçip, bayağı büyük görünen sikini bir anda amına sokuveriyordu. Çok kısa bir süre sonra da, ikinci tayfa çıkıyordu ortaya. En az arkadaşınınki kadar büyük siki elinde kadının karşısına geçtiğinde, önce biraz itirazla karşılaşıyordu gerçi, ama sonra sikini tapa gibi kadının ağzına sokup, onu susturuyordu.

Devamı ise gerçekten tahrik ediciydi. İki tayfa kadını önce amından, götünden, ağzından sikiyorlar, sonra da aralarına sıkıştırıp asıl yapmak istediklerini yapıyorlardı. Kocaman siklerin biri amına, öbürü götüne girip çıkarken, kadın da kendinden geçiyordu tabii.

Dev ekranda tüm bunlar olup biterken, karım da kendini iyice kaptırmıştı. Yüzündeki ifade müthişti. Bir elini bacaklarının arasına sokmuş, hafif hafif amıyla oynuyordu. Eteği, neredeyse beline kadar sıyrılmıştı.
Hakan ise kelimenin tam anlamıyla büyülenmiş gibi seyrediyordu. Burun kanatları kabarıp açılmış, pantolonunun önü, çadır gibi kabarmıştı. Onu seyrettiği sikişten koparan Gül’ün ağzından çıkan küçük inleme oldu.

“Offf müthiş…” dedi karım, “Nasıl sikiyorlar kadını, görüyor musunuz? Müthiş…”

Hakan'ın gözleri alev alev yanıyordu. Beni görmüyordu bile. Bakışlarını tepeden tırnağa Gül’ün üstünde dolaştırdı. Neredeyse aynı anda, ekrandan, belini getirmekte olan kadının çığlığa benzer inlemeleri yükseldi. Üçümüz de, yeniden dikkatimizi oraya verdik.
İki Yunanlı tayfa kadına bel banyosu yaptırıyorlardı. Sonra sikiş bitti. Sahne değiştiğinde ise gemi hedef adanın iskelesine yanaşmıştı ve Danimarkalı karı-koca, limana yakın otellerine yerleşiyor, sonra da otelin plajına gidiyorlardı tabii.
Kadın üstsüzdü. Bu da, çevredeki Yunanlı'ların ona büyük ilgi göstermelerine neden oluyordu. Karı-kocanın kumlar üstünde yattığı yerin çevresinde dolaşıp duruyorlardı. İçlerinden iki tanesi ise özellikle saldırgandı. Onların biraz uzağında kumların üstüne oturup kadını seyretmeyi sürdürüyorlar, bu arada da, küçük mayolarının altından belli olan siklerini açık açık okşayıp duruyorlardı.
Bu durum, bir süre sonra kadının dikkatini çekiyordu doğal olarak. Artık o da Yunanlı'ları seyrediyor ve tahrik olduğunu belli ediyordu. Sonunda da, bir bahane uydurup kocasının yanından ayrılıyor ve otele doğru yürürken, adamların gözlerinin içine davetkâr bir şekilde bakıyordu. Tabii onlar da, hemen kalkıp peşinden gidiyorlar ve sonunda kadın onları, odasına kadar götürüyordu.
Bundan sonrası, yine tam bir sikiş cümbüşüydü tabii. Küçük bir girişten sonra, adamlardan biri yatağa uzanıp kadını üstüne alıyor, ikincisi ise arkadan yaklaşıp, sikini götüne sokuyordu.
Doğruyu söylemek gerekirse, iki sikin birden kadının deliklerine girip çıkışını gösteren yakın plan çekimler müthiş tahrik ediciydi. Sikler, bir motorun pistonları gibi, giriyor, çıkıyor, giriyor, çıkıyordu. Kamera daha geniş planlara geçtiğinde ise kadının zevkten çıldırmış bir halde olduğunu görebiliyorduk.

Tam bunları düşünürken, birden karımın elini sikimde hissettim. Parmakları kıpır kıpırdı. Sonra öbür elinin de Hakan'ın sikine uzanmış olduğunu gördüm.
Gözleri hala ekrandaki sikişteydi. Ona yardımcı olabilmek için pantolonumun fermuarını indirip, sikimi dışarı çıkardım.
“Ohhhh ben de böyle sikilmek istiyorum…” diye inledi, parmakları sikimin çevresine dolanırken, “İstiyorum sevgilim… Ohhhhh çok istiyorum hem de…”

Yeniden kendime geldiğimde, karımla yatağın üstünde sarmaş dolaş yatıyorduk. Ben hala çırılçıplaktım. Gül’ün üstünde ise şimdi belinde geniş bir kemer haline gelerek toplanmış giysisi vardı. Birbirimize yorgun yorgun gülümsedik.

“Hoşuna gitti mi sevgilim…” diye fısıldadı.

“Deli misin? Müthişti…”

“Hangisi? Aşağıdaki mi, buradaki mi?”

“İkisi de… İkisi de müthişti… Ya senin hoşuna gitti mi?”

“Mahvoldum…”

“Mutlu musun peki?”

“Ohhh hem de çok sevgilim… Müthiş bir sikici arkadaşın… Ohh en müthişi de siki sevgilim… Çok büyük… Oh çok büyük… Öylesine inanılmaz bir duyguydu ki, bu kadar büyük bir sikin içime girmesi… Ohh ortadan ikiye bölünüyorum sandım sevgilim… Ahhhh çok büyük… Üstelik hiç inmiyor da… Eğer onun yanında kalsaydım, yine sikecekti beni… Farkındasın değil mi… Ahh yine sikecekti beni…”

“Eh… Üç yıllık abazanlık bu…”

“Ama biliyor musun sevgilim? En müthişi senin bana yaptıklarındı… Amımı götümü yalaman… Sonra da götümü sikmen… İkimiz, hiç bu kadar güzel, bu kadar zevkli, bu kadar uçurucu sikişmemiştik…”

“Bence de…”

“Ohhh seni çok seviyorum biliyor musun..?”

“Ben de seni… Peki bundan sonra ne olacak?”

“Yine her şeyi bana bırak sen… Tırmandıra tırmandıra tahrik olmak, onu da seni de delicesine tahrik etmek, ondan sonra da çılgıncasına sikilmek istiyorum… Bana bırak her şeyi sevgilim… Ne kadar çok tahrik olursak, sonunda o kadar güzel sikişiriz… Üçümüz için de geçerli bu…”

“Peki… Patron sensin…”

“O zaman hem yemek, hem de daha sonra biraz dans etmek için Swiss Hotel'e gidiyoruz bu gece… Telefon edip yer ayırtsan iyi edersin…”

“Swiss Hotel'e mi… Tanrım peki neden başka yere değil de oraya..?”

“Çünkü İstanbul'da, Swiss Hotel'in gece kulübü kadar iyi ayakta sikişilebilecek başka bir yer yok da ondan…”

Sustum. Haklıydı karım. Orası bir gecelik aşklar cennetiydi yani. Canlı müzik vardı ve çalınan parçaların yüzde doksanı, pisttekilerin birbirlerine sarılıp, karımın da söylediği gibi ayakta sikişmelerine olanak veren yavaş şeylerdi.

Gül duşa girdiğinde, ben de başucumdaki telefondan, önce bilinmeyen numaralar servisini Swiss Hotel'in numarasını aldım, sonra da orayı arayıp, önce Boğaz manzaralı yemek yiyebileceğimiz bir yer, peşinden de gece kulübünde piste yakın bir masa ayırttım. Sonra kalkıp duşa, karımın yanına gittim.

Bir süre birbirimizi yıkadık. Sonra o çıktı, ben biraz daha kaldım suyun altında. Dışarı çıktığımda, yatağın üstüne oturmuş, bacaklarına losyon sürüyordu. O uzun ve baş döndürücü güzellikteki bacakları hafifçe parlamıştı. Sonra kalkıp tuvalet masasının önüne oturdu ve ayak tırnaklarına ten rengi ve saydam bir oje sürmeye başladı.

“Beni o kadar çok tahrik ediyorsun ki, şimdi bir daha sikeceğim seni…” dedim.

“O zaman bir an önce üstüne bir şeyler geçirip odadan çık ve arkadaşına yemek ve dans için dışarı çıkacağımızı söyle… Böylece biraz soğumuş olursun sevgilim… Hevesini geceye sakla n'olur… Hem o da hazırlansa iyi olur…”

Yine haklıydı. Bornozumu çıkarıp ayağıma bir şort, üstüme de bir t-shirt geçirdim ve odadan çıkıp aşağı indim. Hala aşağıdaydı Hakan. Anlaşılan o da yukarı çıkmış ve duş yapıp üstünü değiştirmişti. Bara gidip hem kendime, hem de ona birer viski hazırladım. Sonra yanına gidip oturdum.

Beni görmekten biraz rahatsız olmuş gibiydi. Doğrudan yüzüme bakamıyordu sanki. Karımı sikmiş olmanın ezikliğini yaşıyordu galiba. Kendini suçlu hissediyor olmalıydı. Doğrusu, bu pek hoşuma gitmemişti. Ama Gül’ün bu konunun üstesinden gelmeyi başaracağına emindim nedense.

“Akşam dışarı gidiyoruz…” dedim ona, “Hem yemek yiyeceğiz, hem de biraz dans edip eğleneceğiz…”

“Ne gerek vardı? Sana yük olmak istemiyorum…”

“Saçmalama Hakan… Ayrıca bu Gül’ün isteği… Swiss Hotel'e gidiyoruz…”

“Gül istiyorsa, biz itiraz edemeyiz değil mi?”

“Elbette edemeyiz… Bence sen biran önce hazırlansan iyi edersin…”

“İyi o zaman, hemen gidip giyineyim mi?”

“Yok canım… Önce şu viskilerimizi bitirelim bakalım…”

Birbirimize kadeh kaldırdık. İçkilerimiz bittiğinde de o kalkıp odasına çıktı. Ben biraz daha oturdum aşağıda. Sonra yukarı odaya çıktım.

Karım aynanın önünde ayakta duruyordu. Ayakkabılarını saymazsam, çırılçıplaktı hala. Hoş ayakkabılarını saymak da pek kolay değildi zaten. İncecik siyah topukları, on santim uzunluğundaydı. Tabanı da çok inceydi. Tam ayağının ortasından geçen iki parmak kalınlığındaki bir bant, onların Gül’ün ayağından çıkmasını engelleyen tek şeydi.
Topukları ve tırnaklarını özenle ojelediği parmakları çıplaktı. Ama bant tümüyle renksiz ve tümüyle saydam olduğu için, ayakları tümüyle çıplak gibi görünüyordu. Sonra elindeki parfüm şişesini fark ettim. Çıplak vücudunun her yerine, azar azar parfüm sıkıyordu.
Aynadan bana bakıp gülümsedi. Tanrım, o kadar güzel, o kadar tahrik ediciydi ki, kendimi tutmakta zorlanıyordum. Ama sonunda başarıp gardrobun önüne yürüdüm ve kendime giyecek bir şeyler seçtim. Yapabileceğim en akıllıca iş, bir an önce giyinip odadan çıkmaktı.

Hakan yine benden önce inmişti aşağıya. Benim kafamı biraz toparlayabilmem için, Hakan'ın ise kafayı bulup iyice rahatlamasının tek yolunun bu olduğunu düşündüğümden, ikimize de birer viski daha doldurdum. Yan yana oturup cezaevindeki anılardan söz ederek Gül’ü beklemeye başladık.


Onun salona geldiğini, Hakan'ın yüzünde birden beliriveren irkilmeden anladım. Dönüp baktığım anda da, hak verdim garibime. Krep ipekten, siyah bir giysi vardı karımın üstünde. Daha önceden görmüş olduğum için çok iyi tanıyordum bu giysiyi.
Üst kısmı, ön taraftaki birbirinden bağımsız ve yaklaşık dört parmak enindeki iki kumaş parçasından oluşuyor ve bunlar ensesinde birbirine düğümlenerek bağlanıyordu. Giysinin arkasında ise üst kısım diye bir şey yoktu. Beline kadar çıplaktı.
O iki kumaş parçası, önden eteğin beline dikilmişti ama etek, tam ortadan, derin bir v biçiminde kesilmişti. Bu da, boynundan gelip memelerinin arasından geçerek, göbek çukurunun altına kadar uzanan bir bölümü ortada bırakıyordu. Bantlar o yusyuvarlak dimdik memelerinin ancak yarısını örtebiliyordu.
Ama bunun bir anlamı yoktu yine de. Çünkü kumaş o kadar ince ve o kadar kaygandı ki, meme başları birer düğme gibi meydandaydılar. Eteği belinden aşağıya indikçe bollaşıyordu gerçi ama, inanılmayacak kadar kısaydı. Biraz eğilse, ya da otururken dikkatsiz davranacak olsa, çıplak kalçalarının ya da amının görüneceğini biliyordum.

Hakan'a fazla eziyet etmemek için kalkıp taksi için telefon ettim. Bol içkili bir gecede, bir de trafik polisleriyle uğraşmak istemiyordum doğrusu.
İki dakikada geldi araba. Arka kapıyı açtım. Önce karım bindi, sonra da ben… Hakan'a da, öbür taraftan binmesini işaret ettim. Böylece Gül ikimizin arasında kalmış oluyordu. Otururken, eteği kaybolmuş gibiydi. Taksi, Swiss Hotel'in önünde durana kadar pek konuşmadık.

Doğrusu restorandaki masamızın konumu çok güzeldi. Terasın en kenarındaydı ve Boğaz'ı bütün güzelliğiyle görüyordu. Oturup yemeklerimizi ısmarladık. Yemek boyu iki şişe şarap içtik. Alkol, üçümüzün üstünde de, beklenilen gevşetici, rahatlatıcı etkisini yapıyordu tabii.
Gerçi karımın buna pek ihtiyacı yok gibiydi ama, ben ve özellikle de Hakan açısından bayağı iyi oluyordu. En sonunda kahve ve konyak ısmarladım. Onlar bittikten sonra da, kalkıp gece kulübüne geçtik.

Gece kulübü kapalı bir aladaydı. İçerisi alabildiğine dolmuş, orkestra dans müziğine başlamış ve ışıklar iyice kısılmıştı biz girdiğimizde.
Burada da masamız tam istediğim gibi olmuştu. Pistin kenarındaydı. Üçümüz de yüzlerimiz piste dönük oturduk. Ben ve Hakan iki yanda, Gül ise ortada.

Hakan, büyük bir ilgiyle seyrediyordu çevresini. Hatta bizi biraz unutmuş gibi görünüyordu. Ben de bir taraftan, etraftaki kadınlara bakıyordum.
İçlerinde gerçekten güzel, gerçekten sik kaldırıcı olanlar vardı tabii. Ama hiç biri, karımın klasında görünmüyordu gözüme.

“Hadi gel, biz de dans edelim…” dedi Gül Hakan'a, “Yoksa yalnızca oturup seyretmek mi istiyorsun?”

Elini uzatıp Hakan'ın elini tutmuş ve ayağa kalkmıştı bile. Sonra onu adeta çekerek piste sürükledi. Hemen masanın önünde dans etmeye başladılar. Hakan, dikkatli ve mesafeliydi. Bunu normal karşılıyordum. Öyle ya tam önümdeydiler.
Gül’ün karım olması, sanki onun elini ayağını bağlıyor gibiydi. Ama içinde fırtınalar koptuğuna emindim. Şimdi kollarının arasında tuttuğu bu baştan çıkarıcı kadını, daha bir kaç saat önce sikmişti. Amından, ağzından, götünden, her yerinden sikmişti hem de.
Şu anda da, başka bir şey düşünemediğine emindim. Kuşkusuz, karım da farkındaydı bu durumun. Onu yavaş yavaş benden uzaklaştırmaya, pistin öbür ucuna götürmeye başladığını fark ettim. Galiba bu noktada benim de yapabileceğim bir şeyler vardı. Yerimden kalkıp tuvalete yöneldim. Böylece Hakan'ın biraz daha rahatlayacağını umuyordum.

Oldukça uzun kaldığım tuvaletten döndüğümde, gözlerim onları, pistin bizim masaya göre tam ters tarafında yakalayıverdi. Vücutları birbirine sımsıkı yapışmıştı. Hakan, bir kolunu karımın beline dolayıp onu iyice kendine çekmişti. Öbür eliyle de, çıplak sırtını okşuyordu hafif hafif.
Gül’ün kolları da, Hakan'ın boynuna dolanmıştı. Kendini tümüyle bu dev yapılı adama bırakmış gibi görünüyordu. Beni fark etmemişlerdi. Olduğum yerde kalıp, seyretmeyi sürdürdüm.

Karımın kalçaları, hafif hareketlerle, sağa sola çalkalanıyordu. Karnına yaslandığına emin olduğum o kocaman sikin tadını, doya doya çıkarmak istiyormuş gibiydi. Başını Hakan'ın boynuyla omuzunun birleştiği yere gömmüş olduğu için yüzünü göremiyordum gerçi ama, mestolmuş olduğuna emindim.
Buna karşılık Hakan'ın yüzünü rahatlıkla görebiliyordum. Tüm hatlarına şehvet hakim olmuştu yüzünün. Adeta hayvansı bir görüntüsü vardı o anda. Sonra masaya yürüyüp yerime oturdum. Şimdi tam göremiyordum onları.

Birden müzik hızlandı ve Gül’le Hakan, el ele, masaya geri döndüler. İyice yaklaştıklarında, Hakan'ın onun arkasında kalmaya özen gösterdiğini fark ettim. Bunun nedeni açıktı. Alabildiğine kalkmış sikini  bana belli etmemeye çalışıyordu.
Bu nedenle de, daha karım yerine oturamadan, o hemen oturdu. İlk yaptığı da viski bardağına saldırıp, kafasına dikmek oldu tabii. Garsona işaret edip, hepimiz için birer tane daha viski ısmarladım.

Müzik tekrar yavaşladığında, karım bu sefer beni sürükledi dans pistine. Biz de hemen masamızın önünde başladık. Ama benim Hakan'dan çekineceğim falan yoktu tabii. O nedenle de, hiç aldırmadan ve oradan uzaklaşmaya çalışmadan Gül’e sarıldım.
Vücutlarımız birbirine yapıştığında, giysisinin incecik kumaşının altından fışkıran sıcaklık bana da bulaştı. Sikim bir anda kalkıverdi. Tıpkı biraz önce Hakan'a yaptığı gibi, şimdi de bana teslim etmişti vücudunu.
Göz ucuyla masada oturan Hakan'a baktım. Biraz şaşkın bir halde bizi seyrediyordu. Viski bardağını tekrar boşaltmış, benimkini eline almıştı. Bu öylesine işime geliyordu ki, içtiğinin benim viskim olmasına aldırmayı düşünmüyordum elbette ki.

Sonra oturduk ve viskisinden bir kaç yudum alıp, Hakan'la dansa kalktı Gül. Biraz da peşpeşe devirdiği viskilerin etkisiyle olmalı ki, bu sefer pek sıkıntılı değildi Hakan.
Karımı kasnaklamak için öyle fazla uzaklaşmayı ve benim görüş alanımdan çıkmayı bekleyemedi. Gül de hemen kendini bırakıverdi tabii.

Bundan sonraki bir iki saat, baş döndürücü bir biçimde geçti. Karım bir Hakan'la, bir benimle dans ediyor, ikimize de ayakta veriyordu. Sürekli içtiğimiz viskiler ise işin iyice çığırından çıkmasına neden oluyordu.
Gül’ün tüm vücudu sarsılmaya başlamıştı. Ağzından küçük çığlıklar kaçıyordu. Bacakları onu taşımaz hale gelmiş olmalıydı. Bir anda kendini Hakan’ın kucağına bıraktığını gördüm. Hakan’ın o akıl almaz büyüklükteki siki, yağ gibi kayarak götüne giriverdi bir anda…
İçine fışkıran bellerle vıcık vıcık bir hale gelmiş olmalıydı karımın götü. Kalçalarının Hakan’ın bacaklarına değmeye başladığını hissettiğinde de, bir daha geldi beli. Vücudunun üst kısmını Hakan’ın göğsüne yaslayıp, kendini iyice bıraktı.
Bir süre öylece kaldılar. Gül’ün tüm gücü bitmiş gibi görünüyordu. Ama Hakan’ın hareketsiz kalmaya niyeti yoktu. İki elini uzatıp, karımı diz altlarından kavradı ve bacaklarını yukarı kaldırdı.
Manzara müthişti. O kocaman sik, dibine kadar girmişti götüne. Onun biraz üstünde de, alabildiğine açık amı vardı. Perişan bir halde görünüyordu o küçücük am. Kızarmıştı. İçinden, peltelenmeye başlayan beller sızıyordu.
Sonra Hakan sikmeye başladı. Kalçalarının çabuk hareketleriyle, sikini, karımın götüne sokuyor, çıkarıyor, sokuyordu.
“Ohh sik götümü…” diye inledi Gül, “Sik beni… Ohhh götümü sik… Ahhh çok güzel… Ohhh… Imnnnhhh… Ahhh… Sik götümü… Ohhh sik…”
Gerçekten de sikiyordu şimdi Hakan. O küçücük göt deliği, sikini sımsıkı sarıp, aklını başından almış, onu zevk bulutlarının üstüne çıkarmış olmalıydı. Yine her geri çekişinde en ucuna kadar çıkarmaya, her geçirişinde de dibine kadar sokmaya başlamıştı. Ama Gül, tüm vücudu sarsılarak bir kez daha belini getirmeye başladığında, durmak zorunda kaldı.
Karımın küçücük götü, sikini bir mengene gibi sıkıştırmış olmalıydı. Öyle ki, sokup çıkaramıyordu bile. Ama bir süre sonra yine sikmeye başladı onu. Tanrım, o kocaman sik girip çıktıkça, karımın amı da bir ağız gibi açılıp kapanıyor, ortaya, seyrine doyum olmayacak bir manzara koyuyordu.
O kadar çok tahrik olmuştum ki, artık her an belimin gelebileceğinin farkındaydım. Ama tüm gücümle kendimi tutmaya çalışıyordum. Sanki belim gelirse, her şey bitecekmiş gibi geliyordu bana.
Karım, artık yalnızca inliyordu. Zevkten uçmuş bir halde olduğunu görebiliyordum. Birden bir daha getirdi belini. Hemen peşinden de bir daha ve bir daha.
Ama Hakan artık durmuyordu. Ne kadar sıkıştırılmış olursa olsun, o kocaman sikini Gül’ün götüne sokup çıkarmayı sürdürüyordu.
Hareketleri giderek hızlanıyordu da üstelik. Bir taraftan da, ağzından hırıltılı sesler çıkarıyordu. Karımın inlemeleriyle birlikte, yalnızca bu sesleri dinlemek bile müthiş tahrik ediciydi doğrusu.
Sonunda, tüm öteki hırıltıları bastıran bir nara çıktı Hakan’ın ağzından. Yine tüm vücudu sarsılmaya başlamıştı. Belini getirdiğini, tohumlarını, karımın götünün derinliklerine fışkırttığını görebiliyordum.
Ama bu sefer, öyle köküne kadar geçirip durmamıştı. Hala sokup çıkarıyordu ve o kocaman siki tıpkı bir pompa etkisi yaparak, kıvamlı bellerin, höpürtülü sesler çıkararak Gül’ün götünden taşmasına ve taşaklarının üstüne akmasına neden oluyordu.
Karım ise çıldırmış gibiydi gerçekten de. Çırpınıyor, çığlıklar atıyor, sarsılıyordu.
Artık kendimi tutmama olanak kalmamıştı. Elimi sikime dokundurmamıştım bile. Ama belim gelmeye, tohumlarım, mutfak masasının üstüne fışkırmaya başladı. Gözlerim kararıyordu. Ben mutfakta, onlar içerde kanepenin üstünde, üçümüz de yığılıp kaldık.
İçimizden ilk ayaklanan karım oldu. Yorgun yorgun kalktı Hakan’ın kucağından. Götünden çıkan sik hala inmemiş, hala kocamandı. Üstelik şimdi, üstüne bulaşan bellerle pırıl pırıl parlıyordu da.
Büyük bir şaşkınlıkla seyrediyordum, gözlerimin önündeki manzarayı. Hakan’a kalsa, karımı sikmeye devam edecek gibi görünüyordu. Ama Gül buna fırsat vermedi.
“Ben yukarı, kocamın yanına gidiyorum şimdi…” dedi ona, “Nasıl olsa üç gün bizimlesin…”
Sonra eğilip, onun hala dimdik duran sikini okşadı hafifçe. Peşinden de arkasını dönüp, salondan çıktı. Ben de hızla merdivenlere yöneldim.
Yatak odasına birlikte girdik. Onun son derece heyecanlı olduğunu görebiliyordum. Kapıyı kapar kapamaz boynuma sarılıp, tüm vücudunu benimkine yasladı.
Müthiş bir sikiş kokusu yayıyordu. Am ve bel kokusu. Yüzü ve ağzının çevresi, hala bel içindeydi.
“Oh gördün değil mi sevgilim..?“ diye sordu fısıldayarak, "Gördün değil mi nasıl sikti beni..? Gördün değil mi ne kadar büyük siki… Ohh manyak bir şeydi sevgilim…”
Sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı ve bel içindeki dudaklarını, dudaklarıma yapıştırdı. Dili bir anda ağzımın içine kaydı. Burnuma dolan kesif bel kokusu ve dilimin üstünde hissettiğim hafif tuzlu tad, başımın dönmeye başlamasına neden oldu. Sikim bir anda kazık gibi kesildi yine.
Bunu hissetmek, karımı da çılgına çevirdi birden. Kendini kollarımdan kurtararak, sırtüstü yatağa attı. Bacaklarını alabildiğine açmış, dizlerini büküp omuzlarına doğru çekmişti.
Yeni sikilmiş amıyla götünün görüntüsü müthişti. Her zamankinin aksine, iki deliği de alabildiğine açık, alabildiğine bollaşmış görünüyordu. İçleri bel doluydu.
Kendimde değilmişçesine ona doğru yürüdüm ve yere diz çökerek, gözlerimin önündeki manzarayı, daha yakından seyretmeye başladım. Sikim zonkluyordu.
Birden, daha da beklenmedik bir şey yaptı karım ve iki elini bacaklarının arasından uzatarak beni saçlarımdan yakaladı. Başımı kasıklarına doğru çekmeye başladığını hissettim. Tanrım yüzümü vıcık vıcık bel içindeki kasıklarına çekiyordu.
Nedendir bilmem ama, direnmek gelmiyordu içimden. Sonra ağzımı alabildiğine açtım ve hırsla yapıştım amının dudaklarına. Az önce öpüşürken ağzıma gelen bel tadı şimdi çok daha kesif bir biçimdeydi.
Burnuma gelen birbirine karışmış bel ve am kokuları ise kelimelerle anlatılamayacak kadar tahrik ediyordu beni. Dilimi, Hakan’ın alabildiğine bollaştırdığı amının içine sokuverdim.
"Ohh yala beni sevgilim n’olursun…” diye inledi Gül, “Hadi yala beni… Yeni sikilmiş amımı yala… Ohhh… O arkadaşının koskocaman sikinin girdiği amımı yala sevgilim… Ohh içime doldurduğu bellerini yala n’olursun… Ohh deli oluyorum… Immnnnhhh… Ohhh… Yala hadi sevgilim…”
Tüm vücudu, büyük bir kendinden geçmişlik içinde dalga dalga kıvranıp bükülüyordu. Benim için de ip, kelimenin tam anlamıyla kopmuştu. Karımın yeni sikilmiş amını, inanılmaz bir hırsla yalıyor, emiyor, dilimi içine sokuyor, içinden sızan, taşan belleri yutuyordum.
Kafamın içinde müthiş bir uğultu vardı. Tüm ömrüm boyunca ilk kez böyle bir şey yapıyordum ve bu beni inanılmayacak kadar tahrik ediyordu.
Sonra aynı şeyleri götüne de yapmaya başladım. Aslında tüm hareketlerimi hiç düşünmeden, yalnızca içimden geldiği gibi yaptığımın da bilincindeydim. Bunu fark etmek ise sanki mümkünmüş gibi daha da çok tahrik olmama neden oluyordu.
Bu arada karım da çıldırma sınırına gelmiş gibiydi. Tüm adalelerinin kasılıp gevşediğini görebiliyordum. Kalçaları yataktan havalanıp, amını ya da götünü ağzıma büyük bir hırsla bastırıyordu. Yine sürekli geliyordu beli. Amı, durmadan akan bir çeşmeye dönmüştü.
Am suları karnının derinliklerinden kopup ağzıma kadar gelirken, Hakan’ı bellerini de birlikte getiriyordu tabii.
Bu da beni çıldırtıyor, daha iştahlı yalamama, daha hırslı emmeme neden oluyor, o zaman da, bir daha ve bir daha belini getiriyordu Gül.
Sonunda, titreye titreye duruldu. Dizlerimin üstünde doğrulup ona sokuldum. Bacakları hala alabildiğine açık, dizleri neredeyse omuzuna yapışıktı. Patlama noktasına gelmiş olan sikimi amına dayadığım anda, hepsi içinde kayboluverdi.
“Tanrım… “ dedim, "Ne kadar bollaştırmış seni…”
Bu sözler, karımın üstünde tam bir tetik işlevi yaptı. Bir kez daha ve alabildiğine şiddetle belini getirdi. Sonra yine duruldu. İnanılmayacak kadar gevşemişti, o her zaman sımsıkı olan küçücük amı.
Sikimi çıkarıp götüne soktum bir anda. Tabii o küçük göt deliği de, her zaman alıştığım sıkılığından çok uzaktı. Ama yine amından daha sıkıydı.
İki elimle bacaklarını diz altlarından tutup, daha da bastırdım. Sonra da sikmeye başladım. Hakan’ı belleriyle bollaşıp vıcık vıcık hale gelmiş götü, hafifçe bollaşmış bir am gibiydi.
"Sik beni sevgilim…” diye inledi Gül, “Ohhh götümü sik sevgilim… Ohh yeni sikilmiş götümü sik… Tohumlarını doldur içime… Bellerin içimde arkadaşının belleriyle karışsın sevgilim… Ohhhhh… Ohhhhh… Çok güzel sevgilim… Ohhhh çok güzel…”
Artık hırsla sikiyordum onu. Karımı, az önce yabancı bir erkeğin kocaman sikinin girip çıktığı götünden sikiyordum. Hala içini dolduran beller, sikime bulaşıyor ve bunu hissetmek, beni zevkten uçma noktasına getiriyordu.
Biraz önce aşağıdaki kanepenin üstünde, Hakan’ın o kocaman sikiyle götünden sikilirkenki hali gözlerimin önünden gitmiyordu.
Birden içimde bir top patlamış gibi oldu. Tohumlarım fışkırmaya, Gül’ün götünün içinde Hakan’ınkilerle karışmaya başladı.
İşte bu müthişti.
Kendimden geçmeden önce, aklımda olan son şey de buydu.

Sanki bir doğa harikasıydı karımın karşısındaki. Az öncekinden çok daha büyük görünüyordu. Gül, büyülenmiş gibi seyrediyordu onu.
“Sik beni…” diye fısıldadı sonra da, “Ohhhh hadi sik beni… Sok sikini bana hadi… Ohhhh sok n’olur…”
Bacaklarını alabildiğine açmış, dizlerini büküp omuzlarına doğru çekmiş, ayak parmakları aşağı bükük, öylece bekliyordu arkadaşımın sikini. Hakan’ın yüzüne baktığımda, sikim daha da kalktı sanki. Şehvetle çarpılmıştı. Gözleri parlıyordu. Ağzı aralıktı ve burun kanatları sürekli oynuyordu.
Kanepenin üstüne dizlerini basıp, karımın bacaklarının arasına girdiğini gördüm. Bir eliyle sikini dibinden tutup aşağı eğdi ve biraz daha sokuldu. Şimdi o inanılmaz büyüklükteki sikin kocaman bir mantara benzeyen başı, Gül’ün amının iyice açılmış dudaklarına değmeye başlamıştı.
“Sok…” diye inledi karım, “Ohhhh sok… Sik beni… Sik beni hadi…”
Hakan’ın kalçaları hafifçe ileri gittiler ve sikinin başı, karımın amına yavaşça kaydı. Aynı anda Gül’ün tüm vücudu tekrar sarsılmaya başladı. Yine belini getiriyordu. İnanılır gibi değildi.
“Sik beni…” diye bağırdı birden, “Ohhhhhh sik beni…”
Hakan’ın tüm kontrolü kaybetmek üzere olduğunu fark ediyordum. Aniden ve tek bir harekette kökleyiverdi ve o inanılmaz büyüklükteki, kocaman sik, olduğu gibi, taşaklarına kadar girdi karımın amına. Aynı anda da, homurdanmaya başlamıştı. Kıçının kıllı yanakları açılıp kapanıyordu.
Yine tutamamıştı kendini. Bir kez daha getiriyordu belini. Ama bu sefer tohumlarını, Gül’ün amının en dibine fışkırtıyordu ve bu da onun bir kere daha çıldırmasına ve belinin yeniden gelmesine neden olmuştu yalnızca. Bir süre öylece kaldılar.
Gözlerimin önündeki bu hareketsiz manzara bile, inanılmayacak kadar çok tahrik olmama neden oluyordu. O kocaman, kapkara, kıllı sikinin tamamı, karımın içinde kaybolmuştu. Yüzündeki ifadeden, bunun ona inanılmaz büyüklükte zevk verdiğini anlayabiliyordum.
Hakan’ın yüzü de, kendini ne kadar büyük bir zevk girdabına kaptırmış olduğunu belli ediyordu. Üç yıldan beri yalnızca elini siktikten sonra, şimdi sımsıkı ve ateş gibi yanan bir ama girmişti siki. Birden karımı sikmeye başladı.
Kalçaları, hızlı hareketlerle ileri geri gidiyor, o kocaman siki Gül’ün amına girip çıkıyordu şimdi. Tanrım, en küçük bir inme belirtisi bile yoktu herifin sikinde. Sokuyor, çıkarıyor, sokuyor, çıkarıyordu. Gül, yine inlemeye başlamıştı.
“Sik beni…” diye bağırdı tekrar, “Sik beni hadi… Ohhhhh çok güzel sikin… Ohhhhh çok güzel… Sik hadi… Ohhh sik… Sik… Ohhh tanrım, ne kadar güzel sikiyorsun beni… Ohhhh… Ahhh… Immnnhh… Sik… Ohhh sik beni… Ohhhh hadi…”
Çığlık çığlığaydı. Tüm vücudu kıvranıp bükülüyor, Hakan sikini her sokuşunda kasıkları kanepeden havalanıp yükseliyor, içine daha çok sik alabilmek için sanki çırpınıyordu.
Müthiş bir sikiş seyrediyordum. Sikenin, üç yıldan beri am yüzü görmemiş cezaevi arkadaşım, sikilenin de karım olması ise bana inanılmaz büyük bir zevk veriyordu. Ama asıl büyük zevki onların almakta olduğu açıktı. İkisi de kendinden geçmiş gibiydi.
Hakan, şimdi her geri çekilişinde o kocaman sikinin neredeyse tamamını, en ucuna kadar karımın amından çekip çıkarmaya, her ileri gelişinde ise tamamını, dibine kadar sokmaya başlamıştı.
Sonra birden durdu ve peşinden de, büyük bir şaplatmayla olduğu gibi geçirip, yine belini getirmeye başladı. Hakan’ın fışkıran bellerini amının en dibinde bir kez daha hissetmek ise karımı delirtti tabi. O da çırpına çırpına, bir kez daha belini getiriyordu.
Yine bir süre durup soluklandılar. Sonra Gül, bir eliyle Hakan’ı göğsünden itip, onu kendinden uzaklaştırdı. O kocaman siki, şimdi amından tümüyle çıkmıştı ve inanılmaz bir biçimde hala dimdik, hala inanılmayacak kadar büyük ve sertti.
Karım onu biraz daha iterek kanepeye oturttu. Sonra da kendi kalkıp, ata biner gibi kucağına çıktı Hakan’ın. Yüzü ona, arkası bana dönüktü. Hakan’ın siki, kalçalarının arasından geçerek yukarıya uzanmış, neredeyse beline kadar gelmişti. Akıl almaz bir manzaraydı bu.
Gül, ayaklarını onun bacaklarının iki yanında kanepeye basıp kalçalarını havaya kaldırdı ve amının alabildiğine açık oturan dudaklarını, bir eliyle dibinden kavradığı o kocaman sikin başına dayadı. Bir an öylece durdular. Sonra karımın kalçalarını aşağı bıraktı ve aşığının kapkara siki, içine gömülmeye başladı.
Kelimenin tam anlamıyla büyülenmiş gibiydim. O devasa sik, yağ gibi kayıp karımın amına giriyor, karnının derinliklerinde kayboluyordu. Sonunda, yalnızca kocaman torba gibi taşakları kaldı dışarda.
Gül’ün kalçalarının yeniden hareketlendiğini gördüm. İki eliyle Hakan’ın omuzlarını sıkı sıkı kavramış, içindeki kocaman sikin üstüne oturup kalkmaya başlamıştı.
Ama hareketleri bununla da kalmıyordu. O yusyuvarlak, inanılmaz baştan çıkarıcı kalçaları, aynı anda öne arkaya, sağa sola da çalkalanıyordu. Tanrım, sanki dans ediyordu sikinin üstünde.
Gözlerimi bu müthiş manzaradan alamıyordum. Bir süre sonra, Hakan’ın iri, esmer ve kıllı elleri de girdi devreye. İki eliyle, karımın kalçalarını avuçlamış ve birbirinden ayırmıştı.
Gözlerim, şimdi de, onun tüm davet ediciliğiyle ortaya çıkan göt deliğine kilitlenmişti. Hem kendi am sularıyla, hem de Hakan’ın belleriyle vıcık vıcık ıslanmıştı götü. İnanılmaz tahrik edici görünüyordu.
Sonra kıllı parmaklarından biri devreye girdi. Götüne dokunan parmağı hissetmek ise Gül’ü iyice çıldırttı tabii.
O küçük deliğin ne kadar duyarlı olduğunu çok iyi biliyordum. Götünden sikilmeye bayılıyordu karım. Hakan’ın parmağı, şimdi tüm vücudunun titremesine neden olmuştu.
“Ohhh…” diye inlediğini duydum, “Sok parmağını n’olur… Ohhhh sok parmağını götüme hadi… Ohhh…”
Elbette ki Hakan’ın bu isteği ikiletmeye niyeti yoktu. Bir anda sokuverdi parmağını Gül’ün götüne. Bu da, onun sarsıla sarsıla belini getirmesine neden oldu yalnızca. Şimdi Hakan’ın kucağına oturup kalmıştı.
Ama kısa sürdü bu hareketsizlik. Bir süre sonra kalçaları yeniden hareketlendiler. Artık tekrar içindeki o kocaman sikin üstüne oturup kalkmaya, o akıl almaz büyüklükteki erkeklik abidesini amına alıp çıkarmaya başlamıştı. Üstelik şimdi, götüne girip çıkmakta olan kocaman bir parmak da vardı işin içinde.
“Ahhhh çok güzel…” dedi birden, “Çok güzel… Ohhhhh doyamıyorum sikine biliyor musun..? Ohhhh doyamıyorum… Parmağın da çok güzel… Ohhhhh iki deliğimi birden sikiyorsun… Ohhhhh… Ahhhhh… Söyle bana, hoşuna gidiyor mu senin de..?”
“Mmm…” Hakan sadece homurdanıyordu bir boğa gibi azmanı karıcığımın amında sıvazlanırken…
Sonra birden durup, Hakan’ın sikinin üstünden kalkıverdi. Peşinden de, arkasını ona, yüzünü bana dönüp, yeniden oturdu o kocaman sikin üstüne. Şimdi ayaklarını Hakan’ın bacaklarının dış taraflarında, kanapenin tam kenarına basmıştı. Gözlerimin önündeki manzara, gerçekten de müthişti doğrusu. O kocaman sikin tamamı, karımın, dudakları yırtılma derecesinde gerilmiş amına gömülmüştü.“Ohhh… Götümü de sikmek istiyorsun değil mi..? O kocaman sikini götüme de sokmak istiyorsun değil mi..? Ohh istiyorsun… Ohh çok güzel… Immmnnnnhhh…”
Sonra birden durup, Hakan’ın sikinin üstünden kalkıverdi. Peşinden de, arkasını ona, yüzünü bana dönüp yeniden oturdu o kocaman sikin üstüne. Şimdi ayaklarını Hakan’ın bacaklarının dış taraflarında, kanepenin tam kenarına basmıştı.
Gözlerimin önündeki manzara, gerçekten de müthişti doğrusu. O kocaman sikin tamamı, karımın, dudakları yırtılma derecesinde gerilmiş amına gömülmüştü.
Ama seyrettiklerim, Gül tekrar Hakan’ın kucağına oturup kalkmaya başladığında daha da müthiş bir hal aldı. Bu inanılmaz büyüklükteki sikin o küçücük ama girip çıkmasını seyretmek, aklımı başımdan almıştı sanki.
Gözlerimi oradan koparabildiğimde ise karımın zevkten ne kadar uçmuş olduğunu açıkça belli eden yüzünü seyrediyordum. Gözleri kısıktı. Alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırmıştı.
Hakan bu sefer bayağı dayanmıştı doğrusu. Peşpeşe, bir kaç kez belini getirmek, belli ki, o kocaman taşaklarını biraz boşaltmıştı. İki taraftan birer pençe gibi uzattığı kıllı elleriyle karımın memelerine yapışmış, rüyalarında bile görmediği bir sikişin zevkini çıkarıyordu. Ama asıl zevk alan, yine de Gül’dü tabii. Kendinden geçmiş gibiydi karım.
Sonra birden durduğunu gördüm. Kalçaları yine yükseldi ve Hakan’ın siki amından çıkıverdi. Bir eliyle onun dizine tutunup, öbür elini bacaklarının arasından uzatarak o kocaman siki dibinden tuttuğunu gördüğümde, ne yapmak istediğini anlayarak, büsbütün heyecanlandım.
Tanrım, götüne istiyordu şimdi de. O akıl almaz büyüklükteki kara sikini, şimdi de götüne istiyordu.
Doğruyu söylemek gerekirse, düşüncesi bile korkutucuydu bunun. Bu kadar büyük, bu kadar kalın ve uzun bir sikin, o küçücük deliğe girmesi imkansız gibi geliyordu bana. Ama Gül kararlıydı. Onun, neredeyse bir yumruk büyüklüğündeki başını götüne dayadı özenle…
“Ahhh çok büyük…” diye inledi sonra da, “Çok büyük… Ahh deli ediyor beni… İstiyorum… Götümün içine istiyorum onu… Ohhh çok istiyorum hem de…”
Bunu Hakan’ın da istediği çok açıktı. Oturduğu yerden sikini yukarı bastırmaya çalışıyor, o kocaman allameyi karımın götüne sokabilmek için uğraşıyordu.
“Dur n’olursun…” diye yalvardı Gül, “Sen bir şey yapma… Ohhh çok büyük sikin… Sokmaya kalkarsan, beni yırtarsın sonra… Bırak ben alayım onu içime… Ohhhh bırak ben alayım… Bak nasıl açılıyor götüm… Ohh sikini içine alabilmek için açılıyor… Ohhhhhh… Tanrım çok güzel… Ahhhh… Imnnhh…”
Kalçaları, yine bir dansözünki gibi hareket etmeye, öne arkaya, sağa sola oynamaya başlamıştı. Büyülenmiş gibi, Hakan’ın sikinin başının yavaş yavaş kaybolmakta olduğunu görüyordum. Tanrım, inanılır gibi değildi.
Sonra müthiş bir şey oldu ve bir nara patlattı arkadaşım. Vücudu sarsılıyordu. Yine tutamamıştı kendini. Bu sefer tohumlarını, karımın, sikini alabilmek için alabildiğine açılmış küçük götünün içine fışkırtıyordu üstelik.
Bunu hissetmek, Gül’ü de çıldırtmıştı tabi. Onun da tüm vücudu sarsılmaya başlamıştı. Ağzından küçük çığlıklar kaçıyordu.
Bacakları onu taşımaz hale gelmiş olmalıydı. Bir anda kendini Hakan’ın kucağına bıraktığını gördüm.
Hakan’ın o akıl almaz büyüklükteki siki, yağ gibi kayarak götüne giriverdi bir anda…

Karımın çıplak vücudunun tüm hatlarını meydanda bırakıyordu elbisesinin kumaşı… Kolları, omuzları ve kütür kütür memelerinin önemli bir kısmı zaten meydandaydı. Eteği de, kalçalarını ancak örtüyordu. Ayakları çıplaktı. Yüzünde şeytani bir ifadeyle baktı bana.
Odadan beraberce çıktık. Sessizce mutfağa dalıp, servis penceresinden salona baktım. Hakan, televizyonun karşısındaki büyük deri kanepede oturuyordu. Beyaz bir şort giymişti. Bunu o gün mağazadan almıştı.
Bunun dışında çıplaktı. Dev gibi vücudunun esmer rengi ve kollarıyla bacaklarını olduğu gibi tüm göğsünü ve omuzlarını da kaplayan simsiyah kıllar nedeniyle, tıpkı onu ilk çıplak gördüğümdeki gibi, adeta bir hayvana benziyordu.
Sonra karım da girdi görüş alanımın içine. İlk gözüme çarpan, yüzündeki müthiş ifade oldu. Hakan’ın görüntüsünden dehşetli etkilenmiş olduğunu anladım o anda. Doğruca bara yürüyüp, iki büyük bardak viski hazırladı, sonra da gelip Hakan’ın oturduğu kanepenin öbür ucuna oturdu ve bardaklardan birini ona verdi.
Hakan’ın yüzünün yine allak bullak olduğunu görüyordum. Gül’ün görüntüsü, yine aklını başından almıştı. Üstelik biraz önce onun sikişirken çıkardığı sesleri de dinlemişti. Şortunun önünde, giderek büyüyen bir kabarıklık belirmeye başlamıştı bile.
“Semih nerede..?“ diye sordu karıma.
"Yukarda uyuyor…”
"Yoruldu galiba…”
Hafifçe gülümsüyordu Hakan. Ama bu öyle tatlı, ya da şirin bir gülümseme değildi. Neden yorulduğumu düşündüğünü anlamamak mümkün değildi, yüzündeki ifadeden.
“Bilmem…” dedi Gül, “Yoruldu herhalde…”
“Doğruyu söylemek gerekirse, gerçekten şanslı bir erkek Semih…”
“Öyle mi..?“
"Öyle tabii… Çok güzel bir kadınsın…”
"Teşekkür ederim…” dedi karım, bardağını ona doğru kaldırırken.
İçkilerinden birer yudum aldılar. Gül, kanepede hafifçe yan dönmüş, yüzü Hakan’a dönük oturuyordu. Eteği otururken öyle bir sıyrılmıştı ki, bacakları, kalçalarına kadar meydandaydı. Sonra daha da müthiş bir şey yaptı ve ayaklarını kanepenin üstüne, Hakan’la arasına alıp, yüzünü tümüyle ona döndü. Şimdi tam amını görüyor olmalıydı Hakan. Bunu, onun iyice kızarıp kasılan yüzünden anlıyordum.
Ama asıl gösterge, Hakan’ın şortunun önünde meydana gelen muhteşem kabarıklıktı. Kısa bir süre önce, sikişirken çıkardığı seslerini duyup muhtemelen otuzbir çektiği, akıl almaz kışkırtıcılıktaki kadın şimdi yanı başında, elini uzattığında dokunabileceği kadar yakınında oturuyordu ve bu yetmiyormuş gibi, akıl almaz güzellikteki bacaklarıyla amını, gözüne sokmuştu. Siki kalkmayacaktı da ne olacaktı yani. Elindeki viski bardağını kafasına dikiverdi birden.
Gül, amını ona daha da çok göstererek ayaklarını yere indirdi ve elindeki boş bardağı alıp yeniden bara doğru yürüdü. Ayak parmaklarının ucuna basıyordu. Kalçaları, inanılmaz bir şekilde çalkalanıyordu. Dolu bardakla geri gelirken de, Hakan gözlerini, attığı her adımda hafif hafif sallanan memelerinden ayıramaz olmuştu. Sonra yine, aynı biçimde oturdu yerine. Hakan da, eline aldığı dolu bardaktan kocaman bir yudum daha aldı.
“Hiç aldattığın oluyor mu..?“ diye sordu karıma sonra da.
"Anlamadım… Kimi aldattığım oluyor mu..?”
"Kocanı… Yani Semih’i demek istiyorum…”
“Pardon ama, neden merak ettin bunu..?“
"Hiç… Yani, merak ettim işte öyle…”
"Öyle mi..? Yoksa başka bir amacın mı var..?“
Hakan biraz sıkışmış görünüyordu. Ne diyeceğini şaşırmış bir hali vardı. Aslında bu soruyu birden bire sormasının tek bir nedeni olduğunu, karım da biliyordu o da. Ama, sanki biraz cesareti kırılmış gibiydi. Ama bunun nedeni, kesinlikle biliyordum ki, Gül’ün benim karım olmasıydı. Suçluluk duygusuyla mücadele ediyor olmalıydı Hakan. Yoksa karım hakkındaki gerçek düşüncesinin ne olduğu gayet açıktı. Bunun en büyük kanıtı da, şortunun önündeki koca çadırdı tabii.
"Bence böyle bir şey sorarken asıl amacın başkaydı…” diye onu sıkıştırmayı sürdürdü Gül.
"Nasıl yani..?“
"Ne kadardır cezaevindesin sen..?”
"Aralıksız üç yıldır…”
“Ve bu süre içinde hep tek başınaydın değil mi..? Yani eğer porno dergilerini saymazsak tabii…”
Sesi çıkmadı Hakan’ın. Ama iyice heyecanlanmış olduğunu görebiliyordum. Elindeki viski bardağını yeniden ağzına götürüp, kocaman bir yudum daha aldı. Gül ise konuşmayı sürdürüyordu.
“Bunlar, kocamı aldatıp aldatmadığımı sormanın başka, daha gerçek bir nedeni olduğunu düşündürüyor bana… Ne dersin…?“
Hala susuyordu Hakan. Karım onun gözlerinin içine baka baka, dizlerini hafifçe araladı. Tanrım, şimdi doğrudan onun güzelim amının içine bakıyor olmalıydı Hakan.
"Kaldı ki, böyle düşünmeme neden olacak başka şeyler de oldu bugün…” diye sürdürdü Gül.
"Ne gibi yani..?“
"Beni gördüğün ilk andan beri, gözlerini üstümden ayırmadın… Bütün gün boyunca, her yerimi, gözlerinle didik didik ettin mesela…”
"Ama…”
“Ama ne..? Yapmadın mı..?“
"Belki ama…”
"Belki mi..? Her an bana bakıyordun… Hem de ne biçim bakıyordun… Saldırgan gözlerle… Kendimi, ırzıma geçilmiş gibi hissettim sürekli… Şimdi de aynen öyle bakıyorsun bana… Aklından tek bir şey geçtiği belli… Bunu yapıp yapamayacağını anlamak için de, tutup anlamlı sorular soruyorsun bana…”
Bardağın dibinde kalan viskiyi olduğu gibi kafasına dikti Hakan. Sonra gözlerini, yeniden karımın üstünde dolaştırmaya başladı. Arkasına yaslanmıştı. Bacakları birbirinden aralık oturuyordu ve siki, neredeyse şortunu yırtmak üzereydi. Burun deliklerinin kabardığını görebiliyordum. Tepeden tırnağa sik kesilmiş gibiydi.
“Sesini çıkarmıyorsun… Bu itiraf demek… Ama aslında itiraf etmene bile gerek yok biliyor musun..? Söylediklerimin ne kadar doğru olduğunun kanıtı, gözlerimin önünde duruyor zaten… Hem de sıradan değil, bayağı büyük bir kanıt bu… Offf hem de çok büyük…”
Karımın bu sözlerle birlikte, sağ ayağını yavaşça Hakan’a uzattığını gördüm. Büyülenmiş gibi onu, daha doğrusu onun yaklaşmakta olan çıplak ayağını seyrediyordu cezaevi arkadaşım.
Gerçekten de, müthiş sik kaldırıcı bir manzaraydı bu. Göğsündeki kapkara kılların gizlediği kaslarının gerildiğini görebiliyordum. Sonunda Gül’ün ayağı biraz havalandı ve biçimli ayak parmakları, Hakan’ın sikine değmeye başladı. Çok hafif bir temastı bu. Ama yine de, Hakan’ın tüm vücudunun titremesine neden olmuştu.
“Niye açık açık söylemiyorsun..?“ diye sordu karım, "Hadi söyle…”
Ayağı şimdi, hafif hareketlerle Hakan’ın siki üstünde dolaşmaya başlamıştı bile. Bacaklarını da, iyice aralamıştı şimdi. Artık olduğu gibi meydandaydı amı.
"Hadi söyle beni sikmek istediğini…” diye sürdürdü Gül, “Beni sikmek istiyorsun değil mi..? Ohhhh söyle hadi…”
Hakan’ın vücudunun sarsıldığını gördüm. Şortunun önü, bir anda sırılsıklam kesildi. Tanrım belini getirmişti. Bu kadar tahrik olmaya dayanamamış ve belini getirmişti. Bu beklenmedik gelişme, karımın da aklını başından almıştı bu arada.
“Ohhhh belin geldi…” diye inledi, “Yalnızca ayağımla dokunduğumda bile, belini getirdin… Ama anlamıyorum bir türlü… Eline beni sikmek için böyle bir fırsat geçmişken ne bekliyorsun..? Söyle bana, ne bekliyorsun..?”
Birden doğrulduğunu gördüm Hakan’ın. Karıma sokuldu. Sol eli, bir şimşek hızıyla bacaklarının arasına girdi de parmakları bir anda hedefine ulaşıverdi. Gül’ün amını avuçlamıştı. Daha da sokuldu ve bir anda öpüşmeye başladılar. İp kopmuştu.
Kollarını Hakan’ın boynuna dolamıştı karım. Birbirlerinin ağızlarını yemek istermiş gibi, hırsla öpüşüyor, emişiyorlardı. Dillerinin birbiriyle boğuşurken çıkardığı şakırtılı sesleri, ben bile duyabiliyordum.
Bir eliyle de, Gül’ün güzelim memelerini mıncıklamaya başlamıştı Hakan. Tümüyle kendini bırakmıştı karım. Sonra ellerinden birini onun boynundan çekip, sikine götürdü. Beyaz şortun altındaki sik, hala kocamandı.
“Offf ne kadar büyük sikin…” diye inledi, ağzını Hakan’ınkinden kurtararak.
Sesi zevkten boğuklaşmıştı. Sonra öbür elini de getirip, aceleci parmaklarıyla adamın şortunun önünü açmaya koyuldu. Bunu başardığında da, sağ elini içeri sokup, o kocaman siki dışarı çekti. Gözleri büyümüştü. Doğrusu ben de, ondan farklı bir durumda değildim. Gerçi Hakan’ın sikini daha önce de görmüştüm ama o zaman inikti.
Şimdi karımın elindeki ise inanılmaz büyüklükte, kelimenin tam anlamıyla bir erkeklik abidesiydi. En az yirmibeş santim olmalıydı. İnanılmayacak kadar da kalındı. Vücudunun başka yerlerinden daha koyu renkte, neredeyse kapkara ve alabildiğine kıllıydı. Morarmış başı, dev bir mantara benziyordu. Gül’ün onu en dibinden kavrayan beyaz eli, bir çocuğunki gibi, küçücük kalmıştı.
Sonra müthiş bir şey oldu ve Hakan’ın sikinden, uzun, beyaz bir bel sütunu fışkırıverdi havaya ve küçük bir kavis çizip karımı, tam yüzünün ortasından vurdu.
Zavallı arkadaşım o kadar abazandı ki, kendini tutamamıştı. Ama elindeki sikin birden fışkırmaya başlaması ve yüzüne gelen beller, Gül’ün de, kontrolünü tümüyle yitirmesine neden olmuştu bu. İnlemeye başlamıştı. Tüm vücudu sarsılıyordu. Tanrım, o da belini getiriyordu.
Ama kendini daha çabuk toplayan yine de karım oldu. Bir süre elindeki siki hayran hayran seyretti, sonra da, ağzını açıp Hakan’ın kucağına eğildi. Dudakları, bir anda, sertliğinden en küçük bir şey bile kaybetmemiş olan o kocaman sikin başına yapışıverdi. Sonra onu ağzından çıkarıp, başını yalamaya, her yerine bulaşmış olan erkeklik sıvılarını temizlemeye koyuldu.
Hakan’ın yüzünün zevkle çarpılmış olduğunu görebiliyordum. Sağ elini getirip, parmaklarını karımın saçları arasına geçirmişti. Kalçaları küçük hareketlerle kanepeden kalkıyor, sikini aklını başından alan o güzelim ağza sokmaya çalışıyordu. Birden, naraya benzeyen bir ses çıktı ağzından.
Yine fışkırtıyordu. Tohumları bu sefer Gül’ün ağzına doluyordu. Gözlerimi, karımın gırtlağından alamıyordum. Hızla oynuyordu. Tüm gücüyle, ağzına dolan belleri yutmaya çalışıyor ve bir taraftan da, sarsıla sarsıla belini getirmekteydi o da. Sonunda, biraz sakinleştiler.
Ama fazla uzun sürmedi bu durum. Önce karım doğrulup, başını Hakan’ın kucağından çekti. Bütün yüzü, ve ağzının çevresi, bel içinde, pırıl pırıl parlıyordu. Manzara öylesine tahrik ediciydi ki, sikim çatlayacak hale gelmişti.
Sonra Hakan hareketlendi. Gül’ü omuzlarından itip, arkasına yaslanmasını sağladı önce. Peşinden de, kendi eğilip, başını onun kasıklarına gömüverdi. Önce seyrederken içine düştüğü, sonra avuçlayıp mıncıkladığı o güzelim am, şimdi ağzının altındaydı. Yalamaya başladı. Şapırtılı sesler çıkarıyor, karımın amını sanki yiyordu.
Rahatlamak için şortumu indirip, sikimi dışarı çıkardım. Biraz okşayacak olsam belimin geleceğinin farkındaydım. Seyrettiklerim, beni inanılmaz oranda tahrik etmişti. Gül’ün beli bükülmüştü. Zevkle inlediğini duyuyordum.
Hakan, gerçekten amını yiyordu sanki. Ayaklarını onun sırtına dayamış, kendini tümüyle amının içinde dolaşan dile bırakmıştı karım. Birden sarsıla sarsıla belini getirmeye başladı. Sonra da bir daha ve bir daha.
Durup doğruldu Hakan. Sonra ayağa kalkıp, tek harekette şortunu indirdi. Şimdi tüm haşmetiyle meydana çıkmıştı siki. Tanrım, sanki bir doğa harikasıydı karımın karşısındaki. Az öncekinden çok daha büyük görünüyordu. Taşakları da kocamandı. Kapkara ve kıllı birer torba gibi sallanıyorlardı bacaklarının arasında. Gül, büyülenmiş gibi seyrediyordu onu.
“Sik beni…” diye fısıldadı sonra da, “Ohhhh hadi sik beni… Sok sikini bana hadi… Ohhhh sok n’olur…”

Gül önümüzde yürüyordu. İncecik penye kumaş, kalçalarını sımsıkı sarmış ve aralarına girmişti. Attığı her adımda kımıl kımıl oynayan ve sağa sola çalkalanan o baş döndürücü yuvarlaklar, benim bile sikimi kaldırmıştı.
Hakan ise iyice mahvolmuş gibiydi. Verandaya ulaştığımız anda, rahat koltuklardan birine oturdu ve hala elinde olan hırkasını kucağına koydu. Böylece de biraz rahatlamış oldu. Şimdi sikini gizlemişti.
Karımın dudaklarında beliren küçük gülümsemeden, onun da durumun farkında olduğunu anlıyordum. Sonra gözüme, sehpanın üstündeki viski şişesi, bardaklar ve buz kovası çarptı. Ben de bir koltuğa oturdum.
Gül bardaklara bol bol viski koyup, Hakan’a ve bana verdi. Genelde gün ortasında viski içmek kimsenin aklına gelmezdi tabii ama, ben karımın işin içine alkolü de katıp, biran önce hedefine varmayı amaçladığını anlıyordum. Bardaklarımızı, Hakan’ın üç günlük özgürlüğünün şerefine kaldırdık.
Gül, Hakan’la benim tam karşımıza gelen koltuğa oturmuştu. Bardağını yanındaki küçük sehpanın üstüne koyup öne eğildi ve ayakkabılarının bağlarını çözmeye başladı. Tanrım, memeleri tulumundan dışarı fırlamak üzereydiler. Sonra, Hakan’ın oraya bakmamaya çalıştığını fark ettim.
Bu arada karım ayakkabılarını çıkarmıştı bile. Şimdi çıplaktı ayakları. Dizlerini biraz daha aralamıştı. Yalnızca parmak uçları değiyordu yere. Bardağını bir kere daha havaya kaldırıp, bizi de içmeye zorladı.
Hakan, sürekli benimle konuşuyordu. Bunu, Gül’e fazla bakmamak için yaptığını anlamıştım. Bir çeşit savunma mekanizmasıydı yani. Ama daha yeni başlıyordu her şey. Bir süre sonra hiç bir savunma yönteminin onu kurtaramayacağını biliyordum.
Nitekim karım saldırıya geçmişti bile. Durmadan sorular yönelterek, Hakan’ı ona bakmaya zorluyordu artık. Bu arada bardaklarımız da boşalmıştı. Gül ayağa kalkıp, üçünü de tekrar doldurdu.
Bu sefer yerine oturduğunda, dizlerini daha da çok aralamıştı. Yine Hakan’la konuşuyordu. Bir süre sonra küçük ritmik hareketlerle, dizlerini açıp kapamaya başladı.
İnanılmaz derecede huzursuzdu Hakan. Karımın içine düşmüştü. Gül dizlerini iyice araladığında, amının dudakları belli oluyordu tulumunun incecik kumaşı altından.
Hakan’ın aksine, onun durumdan son derece memnun olduğunu görebiliyordum. Viskinin de etkisiyle, oldukça rahat hareket ediyordu artık. Sonra, amının sulanmış olduğunu fark ettim. Tulumun incecik kumaşı şimdi ıslanmış ve artık amı, bir resim gibi görünmeye başlamıştı.
Manzara öylesine sik kaldırıcıydı ki, ben de bacak bacak üstüne atıp, kalkmış sikimi gizlemek zorunda kalmıştım. Hakan’ın yüzü iyice kızarmıştı artık. Gözlerini bir türlü koparamıyordu oradan.
Tek yapabildiği, arada sırada bana kaçamak bakışlar fırlatarak, durumun farkında olup olmadığını anlamaya çalışmaktan ibaretti. Bir saatten fazla oturduk öyle.
Hakan, kente, alış verişe inmek istiyordu bu arada. Gül hep birlikte gitmemizi önerdi ve üstünü değiştirmek için yerinden kalkıp eve gitti. Hakan’ın gözleri, o gözden kaybolana kadar, attığı her adımda çalkalanan kalçalarından ayrılmamıştı tabii.
Biz iki erkek baş başa kalınca, biraz rahatladı. Bir süre cezaevinden ve oradaki ortak tanıdıklarımızdan söz ettik. Sonra karımın seslenmesiyle kendimize geldik. Kapıdan çıkmış, bize el sallıyordu.
Hakan’ın yüzü, yine allak bullak olmuştu ve yine haklıydı tabii. Tulumunu çıkarmış ve bir büstiyerle bir şort giymişti Gül… Büstiyeri, uçuk sarı renkli ve eteği kesilmiş bir atlet fanilasından başka bir şey değildi. O kadar kısaydı ki, karımın memelerinin alt kısımlarını ancak örtebiliyordu.
Bu yetmiyormuş gibi, kol altlarının kesiği de alabildiğine derindi. Bu da, yandan bakıldığında, memelerinin, neredeyse uçlarına kadar görünmesine neden oluyordu.
Gül’ün giydiği şort ise üstünde küçücük siyah benekleri olan sarı penye kumaştan yapılmıştı. Öylesine dar ve kısaydı ki, akıl alır gibi değildi. Ona doğru geldiğimizi görüp, bize arkasına dönerek arabanın yanına doğru yürüdü.
Kıçının yanaklarının bacaklarıyla birleştiği yerde meydana gelen o müthiş yuvarlakların göründüğünü fark ettim. Ayaklarına da yine sarı renkli, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılar geçirmişti.
Birden durdu Hakan. Sonra da bana tuvaletin yerini sordu. Tarif ettim. Elinde çantasıyla içeri girdi. Ben de karımın yanına gittim.
“Adamı öldürmek üzeresin…” dedim ona, “Ya da en azından, siki pantolonunu yırtacak…”
"Ohhh farkındayım sevgilim… Ama çok hoşuma gidiyor biliyor musun..? Sen bir de bana nasıl baktığını görebilsen… Gözleriyle sikti beni kaç kere…”
Bu arada Hakan da evden çıkmış bize doğru geliyordu. Çantasını içerde bırakmıştı. İyice sokulduğunda, birden tuvalette ne yaptığını anlayıverdim. Sikini, pantolonunun sağ paçasının içinde, bacağının üstüne sarkıtmış, daha doğrusu öylesine kalkmış bir sik sarkıtılamayacağı için uzatmıştı.
Sonra da, bir şeyle onu, bacağına bağlamıştı. Ama ne yaparsa yapsın, o azman siki, yine tüm hatlarıyla belli oluyordu. Onu bacağına bağladığı yer bile belliydi. Ses çıkarmadım.
Arabaya bindiğimizde, karım arkaya oturdu, Hakan da öne, benim yanıma. Otomatik kapıyı yine uzaktan kumandayla açıp vitese taktım ve yürüdük. Neredeyse aynı anda, Gül yine Hakan’la konuşmaya başladı. Aynadan, onun arka koltuğun tam ortasında, yani önünde bacaklarını maskeleyecek koltuk bulunmayan tek yerde oturmuştu.
Doğal olarak ona dönmek zorunda kalmıştı Hakan. Yüzünden, yine aklının başından gittiğini anlayabiliyordum. Çaktırmadan dikiz aynasını biraz aşağıya, karımın bacaklarına doğru ayarladım. Tanrım, manzara müthişti.
Dizlerinin arası, iki karışa yakın açıktı Gül’ün. Şortunun, yalnızca bir parmak enindeki ağı, amının dudakları arasına girmişti. Öyle ki, yalnızca deliği görünmüyordu amının. Benim sikim de artık iyice kalkmış ve kazık gibi olmuştu.
Niyetim, alış-veriş yapmayı planladığım hipermarkete giderken, bir taraftan da Hakan’a, şehri göstermekti. Bu nedenle, kentin Batı tarafındaki bir alışveriş merkezine gitmeyi planlamıştım. Bu da, yolumuzun epeyce uzun olduğu anlamına geliyordu tabii. Gül, tüm bu süre boyunca, Hakan’a işkence etti diyebilirim.
Mağazada da durum pek farklı olmadı Hakan için. Nereye gitsek, karım önden yürüyor ve zavallının aklını başından alıyordu. Kalçalarının hareketleri öylesine baştan çıkarıcıydı ki, Hakan’dan başkaları da takılmaya başlamışlardı bu inanılmaz sik kaldırıcı manzaraya. O da bunun farkına varmıştı tabii. İnanılmaz bir biçimde sinirlendiğini fark ederek şaşırdım.
“Karın çok güzel bir kadın…” dedi birden bana.
“Biliyorum…”
“Etraftakilerin gözleri hep üstünde… Rahatsız olmuyor musun..?”
“Neden rahatsız olayım Hakancım..? Yapabileceğim bir şey yok ki.. Senin dediğin gibi güzel kadın… Bakıyorlar diye çarşafa, poşete koyacak halim de yok…”
“Yani ne bileyim…”
Bundan sonra yine sustu Hakan. Bir saate yakan kaldık orada. Hakan kendine bir şeyler aldı. Bu arada ben de, tekneyle gezineceğimizi düşünerek bir mayo hediye ettim ona.
Sonra eve dönmek için yeniden arabaya bindik. Gül, tıpkı buraya gelirken yaptığı gibi, yine arka koltuğun tam ortasına oturdu. Ayna zaten ayarlıydı ve şimdi onun bacaklarını iyice aralamış olduğunu görebiliyordum. Şortunun incecik penye kumaşı, hem hareket edip, oturup kalkmaktan gevşemiş, hem de am sularıyla sırıl sıklam ıslanmıştı. Şimdi, amının dudakları iki taraftan görünüyordu artık.
Kısacası Hakan’ı tekrar ve bu sefer daha da şiddetli boyutta esir almıştı. Üstelik bütün bunlar yetmiyormuş gibi, sağ elinin işaret parmağını, bacağının iç tarafında yukarı aşağıya dolaştırmaya da başlamıştı karım. Sanki hafifçe bacağını kaşıyormuş gibiydi ama, bu öylesine sik kaldırıcı bir etki yapıyordu ki, benim de sikim artık zonklamaya başlamıştı.
Eve döndüğümüzde, Hakan’a odasını gösterdim. Evin üst katında, bizim yatak odamızın bitişiğindeki odayı, onun için hazırlamıştık. Çantasını ve dükkandan aldıklarını alıp odasına girdi. Karımla ben de kendi odamıza girdik. Gül’ün gözleri parlıyordu.
“Acayip bir herif bu sevgilim…” dedi, “Yol boyu beni gözleriyle sikti adeta…”
“Ama sen de öyle bir oturuyordun ki, başka bir şey yapmasına olanak yoktu zaten…”
“Ohhhh… Güzel görünüyor muydum..?“
"Neredeyse amın görünüyordu…”
Yüzünde şeytanca bir gülümsemeyle, gidip yatağın üstüne oturdu karım. Yine bacaklarını birbirinden ayırmıştı.
"Böyle miydi..?“ diye sordu gözlerimin içine bakarak.
Yalnızca başımı sallayabildim. Gerçekten de müthişti manzara. Şimdi ayakkabılarını da çıkarmıştı Gül. Sağ elini götürüp, orta parmağıyla amını okşamaya başladı.
"Offf nasıl da sulanmış amım… Sikilmek istiyorum şu anda, biliyor musun..?”
Sikim kazık gibi olmuş, dudaklarım kurumuştu. Büyülenmiş gibi, karımın şortunu indirmesini seyrettim. Sonra da büstiyerini çıkarıp attı. Şimdi çırılçıplaktı karşımda. Gözlerimin içine bakarak, vücudunun üst kısmını yatağın üstüne bıraktı. Bu yetmiyormuş gibi, bir de bacaklarını havaya kaldırmış ve iyice ayırarak, dizlerini yukarıya çekmişti.
Tabak gibi açıktı karşımda. Amı, susamış bir ağız gibi açılmıştı. Yapılabilecek tek şeyi yaptım o zaman. Hızla soyunup sokuldum ona doğru. Sikimin başı, amının şişmiş dudaklarına değdiğinde, tüm vücudu titredi Gül’ün.
"Ohhhh sik beni kocacımm..“ diye inledi, "Hadi sok sikini içime… Ohhhh hadi… Sikilmek istiyorum…”
Ses tonu öylesine yüksekti ki, şaşırmıştım. Birden ne yapmaya çalıştığını anlayarak, daha da heyecanlandım. Hakan’ın odasıyla bizimkinin arasında, kilitli bir kapı vardı ve sesimizi rahatlıkla duyabilirdi Hakan.
Karım işte sırf bu nedenle yükseltmişti sesini. İşitilmek istiyordu. Garibimi kendini göstere göstere tahrik ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi bir de sesle tahrik etmeye çalışıyordu onu.
Dibine kadar geçirdim amına. Bu, Gül’ün, sarsıla sarsıla belini getirmesine neden oldu. Durup, sakinleşmesini bekledim. Sonra da onu sikmeye başladım. Zevkten çıldırmış gibiydi.
"Sik beni…” diye bağırdı, “Ohhhh sik beni n’olursun…”
Başım dönüyordu. Her an belim gelebilirdi ama, tüm gücümle kendimi tutmaya çalışıyordum.
“Sence ne yapıyordur şimdi..?“ diye fısıldadı karım.
"Mutlaka otuzbir çekiyordur…” dedim fısıldayarak.
"Ohhhh müthiş sevgilim… Hadi sik beni… Ohhhh hadi sik beni… Ahhhhhhh… Ohhhhhh… Immmnnhhh… Ahhhhhh…”
Yine çığlık çığlığaydı. Hiç susmuyordu neredeyse. Sürekli inliyor, bağırıyordu. Hakan’ın uçtuğuna emindim. Otuzbir çekmekte olduğuna da. O kadar çok tahrik olmuştum ki, daha fazla tutamadım kendimi.
Tohumlarımın içine dolduğunu hissetmek, Gül’ün da iyice çıldırmasına neden oldu. Bağıra bağıra belini getiriyordu o da. Sonra öylece yığılıp kaldık.
Yatağın üstünde birbirimize sarılıp, bir süre öylece yattık. Sonra Hakan’ın oda kapısının açılıp kapandığını duyduk. Aşağı iniyordu. Karım biraz doğrulup dirseğini yatağa dayadı ve gözlerimin içine bakmaya başladı.
“Zamanı geldi artık galiba, değil mi sevgilim..?“ dedi sonra da.
"Neyin zamanı geldi..?”
"Kendimi bu azmana siktirmemin tabii…”
Birden yine alabildiğine heyecanlandım. Bunun düşüncesi bile, inanılmaz tahrik ediyordu beni. Hakan’ın, cezaevinin saunasında gördüğüm siki geldi gözlerimin önüne. Gül, onu neyin beklediğini bilmiyordu hala.
“Nasıl yapacaksın bunu..?“ diye sordum.
"Şimdi aşağıya, onun yanına gideceğim ve senin uyuduğunu söyleyeceğim… Bu fırsatı kaçırmayacağına eminim…”
"Ben nasıl seyredeceğim peki..?“
"Mutfağa girip, servis penceresinden seyredersin…”
Sikim yeniden kalkıp kazık gibi olmuştu. Ama karımın buna aldırdığı bile yoktu. Yataktan kalkıp banyoya girdi. Kapıyı kapamamıştı ve yattığım yerden amını yıkadığını görebiliyordum. Az önce içini tohumlarımla doldurduğum amını, Hakan için temizliyordu. Kalkıp, ayağıma bir şort geçirdim.
Bu arada Gül de banyodan çıkmış ve gardrobunu açmıştı. Sonunda öyle bir şey seçip üstüne geçirdi ki, Hakan’ın onu görür görmez kafayı iyice yiyeceğini anladım.
Şarap rengi, pamuklu krep kumaştan yapılma bir giysiydi bu. Çıplak vücudunun tüm hatlarını meydanda bırakıyordu kumaş. Kolları, omuzları ve kütür kütür memelerinin önemli bir kısmı zaten meydandaydı.
Eteği de, kalçalarını ancak örtüyordu. Ayakları çıplaktı.
Yüzünde şeytani bir ifadeyle baktı bana.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa