İstasyonda karşıladığım zaman,
gözlerinin içi gülüyordu Hakan’ın. Kolay değil, tam üç yıldır ilk defa
çıkıyordu cezaevinden. Onunla, başıma gelen küçük bir bela sonunda
aldığım kısa mahkumiyetimi çekerken, Eskişehir Cezaevi’nde tanışmıştım.
Kokainden tam
on yıl ceza almıştı ve dört yıl yatacaktı. Eskişehirde kimseyi
tanımıyordu ve
bu nedenle de hiç ziyaretçisi yoktu tabi
Yapı olarak sıcak bir insandı
Hakan… Onunla hemen kaynaşmıştım. Görüntüsüyle, herkesten farklıydı. Uzun
boylu ve esmerdi. Başını sürekli traş ettiği için, kafası, pırıl pırıl
parlıyordu.
Koğuşumuzda ondan başka arayanı olmayan kimse yoktu. Bir tanıdık
adı, ya da adres de veremediği için, normalde hakkı olduğu halde, izin
haklarını da kullanamıyordu. Bu açıdan, kafayı yemek üzere olduğunu hemen
anlamıştım.
Otuz yaşında, iri yarı ve sağlıklıydı
Hakan… En büyük sıkıntısı kadınsızlıktı. Neredeyse başka hiç bir şey
düşünemiyor, sürekli kadınları sayıklıyordu. Bayağı hatırı sayılır bir porno
dergiler kolleksiyonu oluşturmuştu. Her gün bir kaç kez otuzbir çektiğini
söylüyordu.
Sonra bir pazar günü hamamda, çıplak
görmüştüm Hakan’ı… Teninin rengi esmer, uzun boylu ve iriyarı vücudu
inanılmayacak kadar kıllıydı. Bacaklarını, karnını, göğsünü, kollarını ve hatta
sırtını kaplayan kapkara kıllar, ona adeta maymunsu bir görüntü veriyordu.
Traşlı kafası ise bu görüntüyü daha da çarpıcı bir hale getiriyordu. Ama asıl
akıl almaz yanı, bacaklarının arasından sarkmakta olan sikiydi tabii… Böyle
bir şeyi hiç görmemiştim. İnik haliyle bile müthiş uzun, alabildiğine kalın ve
kapkaraydı.
Cezamı tamamlayıp ondan ayrılırken,
unutmama sözü vermiştim gerçi ama, doğruyu söylemek gerekirse, bir kaç ay
boyunca aklıma bile gelmemişti Hakan…
Sonra bir gün, bir kaç arkadaşla evde
oturmuş konuşurken hatırlamıştım Hakan’ı… Ondan herkese söz edip,
anlatmıştım. Sonra da konu yine unutulmuştu. Ama gece yalnız kaldığımızda, Gül,
yani karım tekrar Hakan konusunu getirmişti gündeme,
“Bu Hakan’dan bana söz
etmemiştin daha önce…”
“Öyle özel olarak anlatacak bir
şey yoktu ki… Bir garip adamcağız işte…”
“Ama ilginç biriymiş
baksana…”
“Doğru… Üstelik iki ayrı
bakımdan ilginç biri… Birincisi, son derece yalnız ve adeta bir tür ortaçağ
mahkumiyeti çekiyor olması… İkincisi de, kendi fiziki özelliklerinden kaynaklanan
bir ilginçlik…”
“Şu hamam hikayesini anlatsana
bir daha… İlk anlattığında tam duyamadım.”
“Goril gibi bir şey işte… Her
yeri kapkara kıllarla kaplı… Siki de akıl almayacak kadar kocaman…”
“Ve bu adam, şimdi yıllardan
beri abazan, öyle mi..?“
"Öyle… İzine çıkamıyor… Bol
bol otuzbir çekiyor söylediğine göre…”
"Offff… Kadınlar, neler
kaçırdıklarının farkında değiller yani…”
“Nereden bilsinler..? Haberleri
yok ki…”
“Ama sen anlatıyorsun ya
işte… Artık birileri bilebilir…”
Sonra susmuş ve birlikte yiyecek bir
şeyler hazırlamıştık. Geç saatlerde karım elimi tutup beni televizyonun
karşısındaki kanepeye götürmüş ve çalıcıya bir porno DVD takıp, yanıma
oturmuştu. Kısa bir an sonra da, dev ekrandaki sikişi seyretmeye başlamıştık.
Karım
da ben de, her zaman porno filmlerinden hoşlanmıştık. Bu akşamkini yeni
bulmuştu anlaşılan… Afrika’da geçiyordu ve kocaman sikli iri kıyım zenciler,
sarışın bir kadını durmadan sikiyorlardı.
Sikim kalkmıştı. Gül’e baktım.
Kanepenin öbür ucunda, sırtını yarı arkalığa, yarı kol dayama yerine dayamış,
çıplak ayaklarını yukarıya alıp, oturma yerine basmıştı. İnanılmayacak kadar
tahrik edici ve güzeldi. Üzerindeki giysinin kısacık eteği, böyle oturunca
kalçalarına kadar sıyrılmıştı. Amını görebiliyordum. Asla külot giymezdi karım.
Gözlerini ekrandan uzaklaştırıp, bir
an için bana baktı. Sikimin kalktığını hemen görmüştü. Bir ayağını uzatıp,
yavaş yavaş okşamaya başladı sikimi… Sonra yine ekrana çevirdi bakışlarını.
Ben de onun gibi yaptım.
Sarışın kadın, ormanlık bir alanda,
iki zencinin arasındaydı şimdi. Elleriyle dizlerinin üstünde duruyordu ve
zencilerden biri hırsla sikiyordu onu. Öteki zenci ise kocaman sikini ağzına
vermişti. Sonra kamera arkadan yakın plan çekime girmiş ve zencinin, kadının
amını değil, götünü sikmekte olduğunu görmüştüm.
“Ohhhhh çok güzel…”
demişti Gül, “Nasıl sikiyor, görüyor musun..?”
“Acayip…”
“Neyi merak ediyorum biliyor
musun..? Şu senin arkadaşın, Hakan’dı değil mi adı, eğer o bu filmi görse ne
yapardı acaba..?“
"Ne yapacak..? Otuzbir
çekmekten sikini yara ederdi her halde…”
"Offfff…”
Sonra yine filme takılmıştık. Bir
ara karıma baktığımda, onun bir elini bacaklarının arasına sokup, amını
okşadığını görmüştüm. Ayağı da sikimin üstünden ayrılmamıştı. Film bitince
sikişecektik nasıl olsa… Her zaman olduğu gibi… Acele etmeme gerek yoktu.
“Ahhhh işte bu müthiş…”
demişti sonra da…
Yeniden ekrana baktığımda,
zencilerin ikisi birden sikiyorlardı sarışın kadını. Biri amından, öbürü
götünden… Bir yere sırtüstü yatıp kadını üstüne almış ve sikini götüne
sokmuştu. Öbürü de en üste geçip, kocaman sikini amına geçirmişti. İkisi birden
pompalıyorlar, siklerini sokup çıkarıyorlardı.
“Kadını mahvettiler…”
diye devam etti karım, “Ohhhh çok güzel sikiyorlar sevgilim… Çok güzel
sikiyorlar… Ben de istiyorum… Ohhhh, ben de istiyorum…”
“İki sik birden mi
istiyorsun..?“
"Ohhhh evet… Evet sevgilim…”
"Öyle mi..? Peki kim olacak bu
talihli ikinci..? Bir adayın var mı..?“
"Var tabii… Şu senin
arkadaşın Hakan olmaz mı..?”
"Sen delisin… Hakan
cezaevinde yatıyor bir kere…”
“Olsun… İzine çıkamaz mı
yani..?“
"Çıkamadığını söylemiştim
ya…”
"Ama yakınları olmadığı ve bir
adres gösteremediği için çıkamadığını söylemiştin…”
“Eeeee…?“
"Gelip burada bizimle kalabilir
diyorum…”
"Sen gerçekten de delisin…
Ciddi mi söylüyorsun bütün bunları..?“
"Elbette ki ciddi söylüyorum…
Ondan daha iyi aday mı olur… Bir yabancı o… Cezası bitince, kimbilir nereye
gidecek… Yani, ilerde baş ağrıtması söz konusu değil demek istiyorum…”
"Uçuk bir şey istediğinin
farkındasın değil mi..?“
Bunun üzerine susmuştu karım. Ama
kanepenin üstünde kayıp yanıma sokulmuş ve ayağının yerine eliyle okşamaya
başlamıştı taş gibi sertleşmiş sikimi. Bu arada ben de, konuştuklarımızın,
sikimin daha da çok kalkmasına neden olduğunu fark ederek şaşırmıştım. Gül
gözlerini yine ekrana dikmişti.
Zenciler, şimdi yuvarlanmışlar ve
üstteki alta geçmişti. Sarışın kadın onun, ikinci zenci de kadının üstündeydi
yine. İnliyor, çırpınıyordu kadın. Alttaki zencinin siki amında, üsttekininki
götündeydi şimdi. Büyük bir hırsla, onu sikmeyi sürdürüyorlardı.
"Seyret sevgilim…” demişti
karım o sırada, “Bak ne kadar güzel sikiyorlar kadını… Ohhhhhh çok güzel…
Bakarken içim bir hoş oluyor…”
Aceleci parmaklarla, pantolonumun
önünü çözüyordu. Sonunda sikimi dışarı çıkarıp, ağzına almayı becermişti.
Gözlerimi kapayıp, kendimi tümüyle ona bırakmıştım ben de.
Bundan sonraki bir hafta boyunca,
eline geçirdiği her fırsatta, Hakan konusunu yeniden gündeme getirmişti Gül…
Akşamları eve geldiğimde, mutlaka içinde iki erkeğin bir kadını siktiği
sahneler bulunan DVD’ler ayarlamış oluyordu ve onları seyrederken, sürekli
beynimi yıkamaya çalışıyordu. Sonra da kucağıma çıkıp, sikimin üstüne oturuyor
ve aklımı başımdan alıyordu.
Hakan konusundaki direncimi de, ufak
ufak kaybetmeye başlamıştım. O da bunu hemen fark etmişti tabii.
"Tut ki dediğini
yaptım…” dedim sonunda, “Hakan’ın izine çıkmasına yardımcı oldum ve
buraya geldi diyelim… Onun böyle bir şeye razı olacağının garantisi yok
ki…”
“Her şeyin bir usulü vardır
sevgilim…” diye yanıtlamıştı beni, götünün içindeki sikimi
koparacakmışçasına sıkıştırarak, “Önce yalnız sikecek beni… Sonra da, ikiniz
birlikte…”
“Çok emin konuşuyorsun…”
“Sence bana direnebilir mi..?“
İşte bu soruya verilecek yanıt
bulamamıştım. Herhangi birinin bile Gül’e direnmesi zordu. Hakan’ın ise hiç
direnemeyeceği kesindi. Abazanlıktan ölüyordu herif.
Burada size, biraz karımdan söz
etmek gerekiyor galiba. Gül benden dört yaş küçük. Yani yirmiyedi yaşında…
Boyu bir haylı uzun… Vücudu ince ama en can alacak yerleri, baş döndürecek
kadar güzel ve yuvarlak…
Hiç doğurmadığı için, biraz küçük sayılabilecek
memeleri, dimdik, kütür kütür sert ve yusyuvarlak… Beli incecik… Kalçaları
ise birden genişliyor. Arkadan bakıldığında kıçının güzelliği, normal her
erkeği götçü yapacak boyutta…
Bacakları alabildiğine uzun ve düzgün…
Sapsarı saçlarının çevrelediği yüzü de çok güzel… Ama bundan da önemlisi,
yüzündeki o inanılmaz sik kaldırıcı ifade tabii…
Arkadaşlarım da dahil olmak üzere,
çevremizdeki tüm erkeklerin Gül’e sulandıklarını biliyorum. Sayıları pek fazla
olmasa da, bazılarının onu siktiğine eminim. Özellikle, cezaevinde geçirdiğim o
bir yıllık süre içinde, birilerinin bu fırsatı değerlendirmemiş olması,
imkansız görünüyor bana.
Buna pek aldırdığımı da söyleyeyem.
Çünkü Gül benim karım. Beni sevdiğini biliyorum ve ben de onu seviyorum. Önemli
olan tek şey de bu zaten.
Ama, onun Hakan konusunda bu kadar
ısrarlı olmasının beni iki açıdan şaşırttığını da söylemem gerekiyor. Bunlardan
biri, onun yılmak bilmeden konuyu gündemde tutması. İkincisi ise Hakan’ın
karımı sikmesi ihtimalinin beni inanılmayacak kadar çok tahrik ettiğini fark
etmem. Gül ısrarlı oldukça daha çok tahrik olmam da, işin öbür yanı tabii.
Neyse… Sonunda boyun eğmek zorunda
kalmıştım. Hakan’a bir mektup gönderip, eğer isterse bizi referans göstererek
ve evimizin adresini vererek izin isteyebileceğini, eğer alabilirse de, izin
süresince bizimle kalabileceğini yazdım. Bundan sonrası da, çok çabuk gelişti.
İşte şimdi, bir Cuma sabahı, trenden inmiş, karşımdaydı.
Pırıl pırıl traşlı kafası, kalın
kara bıyıkları ve giysileriyle, istasyondaki kalabalıktan hemen ayrılıyordu
Hakan. Anladığım kadarıyla, şık olmak istemişti. Hava iyice sıcak olduğu için,
beyaz bir pantolon ve beyaz deri ayakkabılar giymişti. Üstünde de, açık mavi ve
çiçek desenli, kolları kısa bir gömlek vardı. Gömleğin bir kaç düğmesi açıktı
ve göğsünün kılları dışarı taşıyordu.
Onu ilk kez böyle sivil giysiler
içinde görüyordum. Ama anladığım kadarıyla bunlar, içeri girmeden önce alınmış,
eskiden de kullandığı şeylerdi. Cezaevinde biraz kilo almıştı ve şimdi
pantolon da, gömlek de, biraz dar geliyordu ona.
Elinde küçük bir çanta ve hava
soğuyacak olursa giyebileceği merserize bir hırka vardı. O da beyazdı.
Tokalaşmak için elini uzattım. Ama o bana sarılıp öptü. Sonra çıkıp arabaya
bindik ve eve doğru yola çıktık.
Evim, şehrin biraz dışındaydı.
Denizin kenarındaki bu villayı, bir kaç ay önce almıştım. İki katlı, oldukça
büyük bir binaydı. Ama bana asıl cazip gelen tarafı, üç tarafı yüksek bir çitle
çevrili bahçesinin büyüklüğüydü. Bahçenin dördüncü tarafı ise denizdi.
Bahçe kapısını uzaktan kumandayla
açıp arabayı içeri soktuğumda Gül bahçede, çiçeklerle uğraşıyordu. Bizi
görünce, elinde bir çiçek makası ve çapa, doğrulup bekledi.
Hakan, sanki biri kafasına vurmuş
gibi, sessizleşmişti bir anda. Gözleri karımın üstüne kilitlenmiş gibi, öylece
oturuyordu arabada. Haksız sayılmazdı.
Gül’ün üstünde, beyaz bir tulum
vardı. İncecik, penye kumaştan yapılma, daracık ve vücudunu ikinci bir deri
gibi saran bir tulum. Kolları ve omuzları çıplaktı. Tulumun önü, beline kadar
düğmeliydi ve üstteki iki düğmeyi açık bırakmıştı. Ama işin en öldürücü yanı,
kumaşın inceliğiydi.
Meme başları, göbeğinin çukurluğu ve
hatta kasıklarında, amının üstünde bıraktığı bir tutam kıl bile belli oluyordu.
Bize doğru yürüdü. Memeleri, attığı her adımda, müthiş sik kaldırıcı bir
biçimde sallanıyordu. Ayaklarında yine beyaz, bez ayakkabılar vardı.
Hakan, kımıldamadan oturuyordu hala.
Birden sikinin kalkmış olduğunu fark ettim. Pantolonunun önünde, küçük bir
çadır oluşmuştu. Kapıyı açıp indim. Ama o hala oturuyordu. Dua ediyormuş gibi,
gözlerini kapamıştı. Ses çıkarmadan bekledim. Sonunda biraz kendini toplayıp o
da indi aşağıya.
Bu arada karım da yanımıza gelmişti.
Onları tanıştırdım. Sol elini pantolon cebine sokmuştu Hakan. Böylece, kalkmış
sikini biraz gizlemeye çalışıyordu. Sonra, birlikte verandaya doğru yürüdük.
Gül önümüzde yürüyordu. İncecik
penye kumaş, kalçalarını sımsıkı sarmış ve aralarına girmişti. Attığı her
adımda kımıl kımıl oynayan ve sağa sola çalkalanan o baş döndürücü yuvarlaklar,
benim bile sikimi kaldırmıştı.
Karımın sesi biraz yorgundu ama bir hayli memnun olduğu da belliydi. O
küçük Yunan adasına gideli bir hafta olmuştu. İlk defa telefon ediyordu.
Büyük bir merakla bekliyordum aramasını…
- “Nasılsın bebek..?” diye sordum, “Eğleniyor musun..?”
- “Ahhh sevgilim…”
- “Ne oldu..? Yoksa memnun değil misin..?”
- “Ahh çok memnunum sevgilim… Bir bilsen…”
- “Anlatmazsan bilemem ki…”
- “Beni sikiyorlar burada…”
- “Kim…? Ya da sikiyorlar dediğine göre ‘kimler'diye sormam lazım galiba…”
-
“Ahhh, Yunanlılar sevgilim… Hangisi geçirirse sikiyor beni… Üstelik en
az iki kişi sikiyorlar biliyor musun..? Ohhhh çok güzel sevgilim… En az
iki kişi sikiyorlar beni…”
- “Anlatmayacak mısın..?”
- “Hangisini..?”
- “En güzelini hangisiyse onu tabii bebeğim…”
-
“Ohhh sevgilim hepsi güzeldi… Çok güzel sikiyorlar beni biliyor
musun..? Her yerimi sikiyorlar… Amımı, ağzımı, götümü, her yerimi
sikiyorlar sevgilim… Söyledim ya, en az iki kişi sikiyorlar üstelik…
Kimi zaman da üç, hatta dört kişi birden… Aynı anda amımdan, götümden,
ağzımdan sikiyorlar beni sevgilim… Ohhhhh çok güzel…”
- “Hep böyle kalabalıklar mı bebeğim..?”
-
“Ohhh evet… Kalabalıklar ve her yerde sikiyorlar beni… En akıl almaz
yerlerde bile sikiyorlar… Bir keresinde nerede siktiler beni biliyor
musun sevgilim..? Belediye otobüsünde… Ahhh sevgilim, otobüste siktiler
beni… Ohhhh öyle güzeldi ki… Kaç kere belimin geldiğini bile bilmiyorum
sevgilim…”
- “O zaman bunu anlat işte…”
- “Kaldığım
otelden kent merkezine gitmek için iki yol var sevgilim. Ya taksiye
binmek gerekiyor, ya da otobüse. İlk günler taksiye bindim. Sonra bir de
otobüsü denemek istedim. Tabii otobüsün bir balıkçı köyünden kalkıp,
otelimizin önünden geçerek kent merkezine gittiğini bilmiyordum.
Turistlerin otobüse pek binmediğini de…”
“Üstelik, yolculuk
yaklaşık 45 dakika sürüyormuş. Çünkü her yerde duruyor otobüs. Neyse,
bir sabah durağa gidip beklemeye başladım. Benden başka bir kaç Yunanlı
erkek vardı o kadar. Daha oraya gider gitmez, hepsi beni gözleriyle
sikmeye başladılar sevgilim. Ohhh çok güzeldi…”
- “Ne giymiştin peki..?”
-
“Pek bir şey giymiş sayılmazdım sevgilim. Burada hava çok sıcak. İnsan
fazla giyinemiyor. O gün senin aldığın uçuk sarı etekle bustiyer vardı
üstümde…”
- “Offf müthiş…”
Karımı, o giysilerin içinde
gözümün önüne getirebiliyordum. Özenle seçmiştim her şeyi. Bustiyerin
beyaz, incecik penye kumaşı, neredeyse şeffaftı. Aslında kesilmiş bir
fanilaya benziyordu. Etek ise yine aynı incelikte ama uçuk sarı bir
penye kumaştan yapılmıştı. İyice boldu.
Ama o kadar kısaydı ki,
ancak kıçının yuvarlaklarını gizleyebiliyordu karımın. Dik durduğu zaman
tabii. Örneğin hafifçe öne eğilecek olsa, müthiş bir manzara çıkıyordu
ortaya. Hiç bir zaman külot giymezdi karım. Dolayısıyla, o otobüs
durağında bekleyen Yunanlılara hak vermemek mümkün değildi.
- “Ayaklarında ne vardı bebeğim..?” diye sordum ona.
- “Siyah dekolte ayakkabılarım…” dedi karım, “Onları da sen almıştın…”
Şimdi
gözümün önündeki resim daha da müthişleşmişti. Yolum Frankfurt'a
düştüğü bir gün, genelde orospuların alış-veriş ettiği bir çarşıdan
almıştım o ayakkabıları. Tabanları iki santim kalınlığındaydı. Topukları
ise on santimdi. Ama en müthiş yanı, yalnızca bir kaç banttan yapılmış
olmalarıydı. Parmakları olduğu gibi açıkta bırakıyordu.
Kısacası,
karımın ayaklarının tüm güzelliğini, müthiş tahrik edici bir biçimde
ortaya çıkarıyordu terlikler. Yüksek topukları nedeniyle de, o baş
döndürücü güzellikteki bacakları da, adeta öldürücü bir hale geliyordu.
- “Sonra otobüs geldi…” diye devam etti karım,
“Ama
o kadar kalabalıktı ki, neredeyse vazgeçecektim binmekten. Sonra, 'Ne
olursa olsun’ deyip arka kapıdan bindim ve kendimi bir anda bir anda bir
yığın erkeğin arasına sıkışmış buldum.”
“Canım kıyamam sana karıcığım…”
“Bereket
versin, orta yaşlı bir kadın da vardı orada. Yunanca bir şeyler
söyleyip, insanların bana yol vermesini sağladı ve sonunda, arka
sahanlığın dibinde, camın hemen yanında bir yere sıkıştım. Sağ yanım
dışında her taraftan Yunanlı erkeklerle çevrilmişti sevgilim. Vücutları
vücuduma değiyor, kokuları burnuma doluyordu. Amım iyice sulanmıştı…”
Dinlerken
gözlerimi kapayıp o anı beynimin içinde canlandırmaya çalıştım. Karımın
o kadar erkeğin arasına sıkışmış halini düşünmek bile o kadar tahrik
ediciydi ki, sikim kalkıp, kazık gibi olmuştu.
Karım, giderek daha çok heyecanlanmakta olduğunu belli eden bir ses tonuyla anlatmayı sürdürüyordu.
-
“Arkamdaki adam kırkının üstündeydi. Öyle bir sıkışmıştım ki, sırtım
göğsüne, kalçalarım da kasıklarına yapışmıştı sanki. Önümde duran daha
gençti. Yüzü bana dönüktü. Hemen hemen benim kadardı boyu. Memelerim
göğsünde ezilmişti adamın.”
- “Ohhhh amım ateş gibi yanıyordu
sevgilim. İki Yunanlının arasına sıkışmış, eriyordum sanki. İkisinin de
siki kalkmıştı bu arada. Bir sik önden karnıma, öbürü arkadan kıçıma
bastırıyordu. Ohhh çok güzeldi sevgilim…”
- “Sonra arkamdaki, nasıl becerdiyse, elini aramıza zoktu ve kıçımı
okşamaya başladı. Ohhh sevgilim, öyle hoşuma gitti ki bu, amım çeşme
gibi akmaya başladı neredeyse. Vücudum titriyordu.
”
- “Tabii bunu hemen anladı adam ve elini biraz aşağı indirip
eteğimin altına soktu ve parmakları çıplak tenimi buldu. Titreme daha da
arttı o zaman sevgilim. Sonra parmağını arkadan getirip amımın
dudakları arasından içeri kaydırdı adam. İşte o zaman iyice koptu film
sevgilim. Belim geldi birden. Ohhh müthişti sevgilim…”
Karımın
anlattıklarını dinlerken o kadar çok tahrik olmuştum ki, sikim artık
neredeyse pantolonumu yırtacak hale gelmişti. Fermuarımı indirip dışarı
çıkardım. Sonra sağ elimle, hafif hafif otuzbir çekmeye koyuldum.
-
“Düşmemek için, önümdeki adamın koluna tutunmak zorunda kalmıştım
sevgilim. Amımdan akan sular, bacaklarımın iç taraflarındanh dizlerime
doğru iniyordu.
”
- “Sonra arkamdaki, daha da müthiş bir şey yaptı. Parmağını
amımdan çekip, götümün deliğiyle oynamaya başladı. Ohhhh, işte o zaman
deli oldum gerçekten de… Götümün deliği bir çiçek gibi açıldı adamın
parmağı altında. O da hafifçe bastırıp parmağını soktu içime. Küçük bir
inleme kaçırdım ağzımdan. Kalçalarım geri gitti…”
- “Önümdeki
adam da, bu arada bir şeyler olup bittiğinin farkına varmıştı tabii. O
da sol elini getirip önden eteğimin altına soktu ve parmakları bir anda
amıma ulaştı. Ne halde olduğumu fark eder etmez de, orta parmağını soktu
amıma….”
- “
Ohhhh sevgilim, çok güzeldi… O kalabalığın içinde, bir parmak amıma, bir
parmak götüme girmişti. Durmadan belim geliyordu artık…”
-
“Sonra arkamdaki adamın bir şeyler yaptığını sezdim. Ama ne yaptığını
bir türlü kestiremiyordum. Zaten aldırdığım da yoktu. Deliklerime girip
çıkan parmaklar beni öylesine mestetmişti ki, dünya umurumda değildi.
Ama biraz sonra, onun ne yaptığını anlayarak iyice heyecanlandım
sevgilim…
”
- “Ohhh sikini çıkarmıştı pantolonundan ve arkadan bir anda
bacaklarımın arasına kaydı o ateş gibi yanan kocaman şey. Ve daha ne
olduğunu tam kavramama bile izin vermeden ne yaptı biliyor musun
sevgilim..? Sikinin başını, parmağını çıkardığı götüme dayadı… Ohhh asıl
şimdi delirme noktasına gelmiştim. İyice açıldı götüm sevgilim… O da
bastırıyordu zaten… Yavaş yavaş sokmaya başladı götüme… Ohhh sevgilim. o
kalabalık otobüste, herkesin arasında, götüme sokuyordu sikini…”
-
“Önümdeki adamla göz göze geldik bu arada. Olup bitenin farkındaydı
tabii. Parmağı hala amıma girip çıkıyordu ve öteki adamın sikini götüme
soktuğunu anlamıştı. Gözleri alev alev yanıyordu. Sonra o da
hareketlendi.
”
- “Tanrım o da pantolonunun önünü açıyor, sikini dışarı
çıkarmaya uğraşıyordu. Bunu o kadar çabuk başardı ki, akıl alır gibi
değildi. Bir eliyle tuttuğu gibi, doğrudan amıma dayadı sonra da. Amım
öyle sulanmış, öyle açılmıştı ki, bir anda yuttu sanki o Yunanlı sikini.
Sevgilim, bir anda amım da götüm de sikle doluvermişti. Hem de bir
otobüsün içinde. Ohhh gerçekten çıldırma noktasına gelmiştim. Artık hiç
durmadan geliyordu belim…”
- “O kadar sıkışıktı ki, adamlar pek
hareket edemiyor, siklerini içime sokup çıkaramıyorlardı. Ama buna gerek
de yoktu pek sevgilim… Ben kalçalarımı hafif hafif ileri geri
oynatıyor, sikleri sırayla içime alıp çıkarıyordum. Ohhhh siklerini
sağıyordum onların sevgilim… Kocaman Yunanlı siklerini, amımla ve
götümle sağıyordum…
”
- “Ohhhh çok güzeldi sevgilim… Bir bilebilsen ne kadar güzeldi…
Ama ikisi birden bellerini içime fışkırtmaya başladıklarında daha da
müthiş oldu… Ohhh sevgilim, biri amıma, öbürü götüme fışkırtıyordu
bellerini… Karnımın içi Yunanlı belleriyle doluyordu… Ohhhh sevgilim…
Ohhhh… Ohhhhh… Ohhhhh…”
Belim, sikimin tepesindeki delikten öyle
bir şiddetle fışkırdı ki, havada en az üç-dört metre gidip halının
üstüne yağmaya başladı.
Yine çıldırtmıştı beni karım. Sik delisi
karım, beni zevkten delirtmişti yine. Telefondan kulağıma gelen derin
soluklar, onun da belini getirdiğini anlatıyordu bana.
Bir süre
ikimiz de soluklandık. Tanrım, bu inanılmaz güzel, inanılmaz sik
kaldırıcı, sikilmeye inanılmaz boyutta doymayan çılgın kadını ne kadar
çok seviyordum.
Tabii bu arada karım da getiriyordu yine. Yanakları alabildiğine
içeri çökmüş, ağzındaki o akıl almaz büyüklükteki siki emiyor, içindeki
belleri son damlasına kadar boşaltmaya çalışıyordu. Kalçalarının
kıvrandığını görebiliyordum. Tanrım, bu haliyle öylesine tahrik edici,
öylesine sik kaldırıcıydı ki. Sonra yine duruldular. Kısacık bir
süre için tabii. İki genç, biraz şaşkın bir halde, karıma, bana ve
birbirlerine bakıyorlardı. Ama Şule, zaman harcamak niyetinde değildi. - “Hadi soyunun…” dedi heriflere. Ama onlar kımıldamadılar bile. Birbirlerine bakıyorlardı yalnızca. - “Böyle iyi…” dedi sonra sürücü o bozuk Türkçe'siyle. Onların
birbirlerinden çekindiklerini, birbirlerine götlerini
gösteremeyeceklerini anlamıştım hemen. Eh, doğup büyüdükleri yerleri göz
önüne alınca, bunun normal karşılamak gerekirdi tabii. Şaşılacak bir
şeydi ama galiba karım da anlamıştı bunu. - “O zaman gel böyle yere uzan bakayım…” dedi genç oğlana. Ses
çıkarmadan söyleneni yaptı o da. Şimdi yerdeki kartonların üstünde
sırtüstü yatıyordu ve siki bir yay gibi kıvrık, taş kadar sert ve
alabildiğine kocaman, havaya dikilmiş duruyordu. Şule elini uzatıp onu
en dibinden kavradığında, vücudu yine titredi. - “Ohhh sikin çok
güzel…” dedi karım, “Şimdi onu götüme alacağım… O kocaman sikinin üstüne
oturup, onu götümün içine alacağım. Çünkü götüm sik yemek için
çıldırıyor, anladın mı? Sik istiyor götüm…” Sonra eteklerini
tutup beline kadar sıvadı. O baş döndürücü kalçaları, şimdi olduğu gibi
meydana çıkmıştı. Ben de sürücü de, başka bir tarafa bakamaz olmuştuk
birden. Gözlerimizin önündeki bu manzara yetmiyormuş gibi, Şule bir de
tutup sağ elini arkadan kalçalarının arasına götürdü ve orta parmağıyla,
götünün deliğiyle oynamaya başladı. - “Offff ne güzel olmuş götüm… Tam sikilecek hale gelmiş… Ohhhhhhh…. Offff tam sikilecek hale gelmiş götüm…” Bu
kadarı da biraz fazlaydı doğrusu. Neredeyse belim gelecekti benim de.
Bir taraftan kendimi tutmaya çalıyor, bir taraftan da, büyük bir
tutkuyla beklediğim sikişin başlaması için sabırsızlanıyordum. Sonunda
karım hareketlendi ve sırtını dönerek, yerde yatmakta olan oğlanın
üstüne çıktı.
Ayaklarını, onun iki tarafında yere basmıştı. Bir
elini uzatıp, az sonra içine alacağı siki yeniden kavradı ve kalçaları
onun artık mosmor kesilmiş kocaman başına doğru alçalmaya başladılar.
Göt deliğinin hedefine ulaştığını, oğlanın sikinin başının o iyice
gevşemiş ve vıcık vıcık kaygan deliğe değdiğini, Şule'nin vücudunun
titremesinden anladım.
Biraz daha oturdu sonra sikin üstüne. Yüzü birden gerildi. Ağzı alabildiğine açıldı ve derin bir inleme çıktı ağzından.
- “Offf ne kadar da büyük sikin…” dedi oğlana, “Ahhh çok hoşuma gidiyor… Çok hoşuma gidiyor… Ohhhhhhh…” Birden
olduğu gibi oturuverdi karım, Oğlanın sikini, köküne kadar almıştı
götünün içine. Aynı anda tüm vücudu titremeye başladı tekrar. Uzunca
süreden beri bu anı, götüne bir sikin girmesini bekleyerek iyice
gerilmiş olmalıydı. Öyle ki, tüm gece boyunca defalarca belini getirmiş
olmasına rağmen, sonunda istediğini elde edip, oğlanın o kocaman sikini
götüne alınca kendini tutamamıştı.
Vücudunun belden yukarı kısmını
geri vermiş, iki elini, altında sırtüstü yatan oğlanın iki yanında yere
dayamış, bacaklarını alabildiğine açmıştı. Kalçaları oğlanın kucağında
dans ediyordu adeta. Eteği belindeydi. Vücudunu böyle geri atınca
benimle sürücünün gözleri önüne de tarifi imkansız bir manzara
sergilemiş oluyordu.
İkimiz de, oğlanın sikinin karımın götüne
sonuna kadar girdiğini, iri ve kıllı taşaklarının kendi bacaklarıyla
Şule'nin kıçının o baştan çıkartıcı yuvarlakları arasına sıkışıp
ezildiğini görebiliyorduk.
Ama ondan da daha müthiş bir manzara
vardı gözlerimizin önünde. Karımın amı, susamış bir ağız gibi şişip
açılmış, içine girecek siki bekler vaziyette, tam karşımızdaydı. -
“Ahhh hadi gel sen de sikini amıma sok şimdi…” diye yalvardı Şule,
“Ohhh hadi gel hemen sok amıma… N'olur boş kalmasın amım… Ohhhh hadi
gel… Ohhhh sok hadi…. Hadi gel sik beni… Amımı sik sen de…” Gözlerinde
öyle bir ifadeyle seyrediyordu sürücü, eğer onu durdurmaya kalksam,
beni çıplak elleriyle öldürebileceğini anlıyordum.
Aniden yere,
karımın bacaklarının arasına diz çöktü. Dizlerini, en altta olan
arkadaşının bacaklarının iki yanında, yere dayamıştı. Daha iyi
görebilmek için biraz yaklaştım. Şule, şehvetten yarı kapanmış gözlerle,
kasıklarının bir kaç santim ötesinde dimdik ve tüm devasalığıyla
sallanan siki seyrediyordu.
Bu arada sakin de duramıyordu tabii.
Kalçaları altındaki oğlanın kucağında, sağa sola kıvranıyor,
çalkalanıyordu. Küçük götünün oğlanın sikini ne hale getirdiğini tahmin
edebiliyordum.
Sonra sürücü sağ eliyle sikini tutup, o akıl almaz
büyüklükte başını, karımın amının iyice aralık duran dudaklarının
arasına soktu. Kalçaları bir anda ve sanki hayvani bir hırsla ileri
gittiler. Tek harekette, dibine kadar geçirmişti herif. -
“Immmmhhhhh….” diye inledi Şule, “Ohhh sok yavrum… Hepsini sok bana… O
kocaman sikinin hepsini sok amıma… Ohhhhh…. Ohhhh hadi sik beni… Ohhh
hadi ikiniz de sikin beni… İkiniz birden sikin beni… Hem amımdan, hem
götümden sikin beni… Ohhhhh…. Immmhhhhh…” Bir anda üçü birden
hareketlendiler. Genç oğlan alttan, sürücü üstten pompalamaya
başlamışlardı. Biri kocaman, biri devasa boyutlarda iki azman siki,
karımın amına, götüne girip çıkıyordu artık. İnanılmayacak kadar çok
tahrik olmuştum. Doğru dürüst Türkçe bile bilmeyen ve daha çok ayıya
benzeyen iki ortadoğulu herif, gözlerimin önünde, yanıbaşımda, karımı
sikiyorlardı. Biri amından, biri götünden hem de. Şule, kelimenin
tam anlamıyla çıldırmış gibiydi bu arada. İki giyimli erkeğin arasına
sıkışmış yarı çıplak vücudu dalgalanıyor, sarsılıyor, çırpınıyordu.
Kalçaları aşağı yukarı hareket ediyor, bir götünü altındaki oğlana, bir
amını üstündeki herife veriyordu.
Bu arada erkekler de belli bir
tempoyu yakalamıştı. Alttaki karımın götüne sokarken üstteki sikini
amından yarı yarıya çıkarıyor, sonra o köklüyor, alttaki çıkarıyordu.
Düzenli çalışan bir makinenin parçaları gibiydiler üçü de. Sikime
dokunmamak için kendimi zorluyordum ben de bu arada. Belimin her an
gelebileceğinin farkındaydım. Ama acele etmek istemiyordum. Karımın
sikilmesini seyretmek, çıldırtıcı bir şeydi.
Gece Hakkı'nın evinde
olanlardan da çok farklıydı bu. Gece de böyle sikilmişti karım
gözlerimin önünde. Ama ben olup bitenleri terastan seyretmiştim ancak.
Aramızda hem mesafe vardı, hem de cam. Şimdi ise istesem dokunabileceğim
kadar yakındım her şeye. Bunun zevki çok daha başka, çok daha
uçurucuydu. - “Ahh sevgilim, görüyor musun nasıl sikiyorlar
beni…?” diye inledi Şule birden, “Görüyor musun nasıl sikiyorlar..?
Ohhhhh çok güzel sevgilim… Bir sik amımda, bir sik götümde… Ohhhh çok
güzel bu sevgilim… Hiç bir şey bunun kadar güzel olamaz sevgilim… Ohhhh
içim sik doldu… Zevkten deliriyorum biliyor musun..? Ohhhhh bak nasıl
sikiyorlar beni… Ohhhh sikiyorlar beni… Sikiyorlar… Sikiyorlar….
Ohhhhhhh, amımdan götümden sikiyorlar beni…. Immmhhh…” Birden
beli gelmeye başladı tekrar… Üstelik bu sefer, durulmak da bilmiyordu.
Başını sağa sola sallıyor, çığlıklar atıyor, vücudu dalga dalga
sarsılıyor, titriyordu. Sonra müthiş bir şey oldu.
İki genç aynı
anda bellerini getirmeye başladılar. Arabanın içinde çığlıklar,
inlemeler, homurtular, bir anda birbirine karıştı. Tanrım, iki azman
siki birden fışkırıyordu karımın içinde. Sıcacık erkeklik sıvıları, aynı
anda hem amına, hem götüne doluyordu.
Artık kendimi tutmama
olanak kalmamıştı. Sikimi sımsıkı kavradım ve belim gelmeye, yerde
birbirine geçmiş bir halde çırpınıp duran üç vücudun yanı başına
fışkırmaya başladı. Gözlerim kararıyordu. Yerin pisliğine
aldırmadan, köşeye oturup biraz kendimi toplamaya çalıştım. Bir rüya
aleminde gibiydim. Yalnızca eğlenmek amacıyla sokağa çıkmıştık karımla
ve birden kendimizi, şimdiye kadar hiç yaşamadığımız, hiç tatmadığımız
olayların, zevklerin içinde bulmuştuk.
Aslında bütün bu
yaşadıklarımız, bir gün önce, aklımızın köşesinden bir fantezi olarak
bile geçmezdi her halde. Ve biz düşünemeyeceğimiz şeyleri, gerçek olarak
yaşamıştık.
Olup bitenler benim için kelimenin tam anlamıyla
süper şeylerdi. Zerrece pişmanlık duymuyordum. Pişmanlık ne kelime? Her
şeyi baştan yaşamak için elimden geleni yapabileceğimin farkındaydım.
Karımın
durumunun benden farklı olmadığı da apaçık ortadaydı. Gerçi gece boyu
yaptıklarında Hakkı'nın ona vermiş olduğu afrodizyakın da etkisi vardı
mutlaka ama, sikişmeye özellikle de aynı anda iki erkeğe, amından ve
götünden sikilmeye kendini müthiş biçimde kaptırdığı kesindi.
Bir
taraftan da, her şeyin, en azından bugün için bittiğini düşünerek
üzülmeye başlamıştım bu arada. Karımın, bu iki abazan herifin içlerini
iyice boşalttığı kesindi. Ya da en azından, ben öyle sanıyordum.
Yanıldığımı çabuk anladım.
Birden beklenmedik bir şey oldu ve sürücü de fışkırtmaya başladı.
Üstelik öylesine bol, öylesine sert ve öylesine şiddetli fışkırtıyordu
ki, sanki her yerde beller uçuşuyor gibi olmuştu.
Tabii, bütün bu
olup bitenler, karımın çıldırmasına neden olmuştu yine. Çığlığa benzer
bir inlemeyle, tekrar belini getirmeye başladığını fark ettim. Bu sefer
durulması epeyce zaman aldı. Ama yine de hareketsiz kalmaya razı değildi
anlaşıldığı kadarıyla. Çünkü hem adamları, hem de beni çıldırtacak
şeyler yapmayı sürdürüyordu.
Önce sol elini sürücünün sikinden
çekip baktı. Parmaklarının üstüne, beyaza yakın bir koyuluktaki beller
bulaşmıştı. Gözlerini gözlerime dikip, parmaklarını yalamaya, teker
teker ağzına sokup emmeye başladığında, neredeyse belim gelecekti benim
de. Sonra öbür eliyle de, yanındaki oğlanın bacaklarına fışkırttığı
bellerini sıyırmaya, onları da parmaklarından yalamaya başladı. Bu
arada araba da iyice hızlanmıştı. Sürücü sonunda, yapacağı en akıllı
işin biran önce sakin bir yer bulmak olduğunu anlamışa benziyordu. Böyle
bir yere hızla ulaşmak, sonra da akıl almaz işler yapan ve sik yemek
için çıldırmakta olduğu açıkça belli olan bu kadını altına almaktan
başka bir şey düşünmüyor olmalıydı. İkisinin de sikleri, hala
dışardaydı bu arada. Şule'nin zevkten dumanlanmış gözleri, büyük bir
açlıkla, en ufak bir inme belirtisi bile göstermeyen iki kocaman azman
sikini içiyordu sanki. Parmaklarını emmeyi de bırakmamıştı. -
“Ohhh ikinizin de tadı, birbirinden güzel… Üstelik ne kadar da koyu
belleriniz… Taşaklarınızda birikmiş bellerin hepsini istiyorum…
İçlerinizi boşaltmak istiyorum… Ohhhh amımı, götümü sikip, tohumlarınızı
içime fışkırtın istiyorum… Ama en önce, birer birer ağzımı sikin, olur
mu…? Bellerinizi, damla kaçırmadan mideme doldurun önce… Sonra biriniz
amımı, biriniz götümü sikin… İçinizde hiç bel kalmayana kadar sikin beni
istiyorum… Ohhhh hadi çabuk n'olur… Ohhhhh…. Ohhhhhhh…” Sürücü
arabayı artık, neredeyse iki tekerlek üstüne kalkacak bir hızla
kullanıyordu. Anladığım kadarıyla, Belgrat Ormanları'na gidiyorduk.
Ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla giden bir yola girmiştik. Oldukça da
bozuktu yol. Bu nedenle araba sıçrıyor, sarsılıyordu.
Artık elimi
hareket ettirmeme, parmaklarımı Şule'nin amıyla götünde oynatmama da
gerek kalmamıştı. Onun da bu durumdan son derece memnun olduğunu
görebiliyordum. Şimdi yüzünü bana çevirmiş, gözlerimin içine bakıyordu. - “Gördün mü sevgilim, ne güzel sikler bulduk işte…” diye fısıldadı sonra,
- “Evet canım…” diyebildim kısaca…
-
“Tıka basa bel dolu, birbirinden büyük iki sik bulduk işte… Az sonra
sikecekler beni, biliyorsun değil mi..? Ohhh, hem de kimbilir nasıl
sikecekler…? Senin önünde sikecekler beni… Yanıbaşında sikecekler
karını… Hoşuna gidecek değil mi? Hoşuna gidecek değil mi, karının aynı
anda ham amından, hem götünden sikilmesi…? Ohhhh sikler girecek içime
sevgilim… Hem amıma, hem götüme… Aynı anda… Ahhh bir bilebilsen bunun ne
kadar büyük bir zevk olduğunu… Ohhhh deli olucam şimdi… Düşündükçe deli
oluyorum sevgilim… Ohhhhh…. Immmmhhhhh…” Sonra birden durdu
araba. Gözlerimi karımın gözlerinden koparıp, çevreye bakındım.
Ağaçların arasına giren daracak bir yolu sonuna kadar gitmiş ve dört bir
taraftan ağaçlarla çevrili küçük bir meydana gelip durmuştuk.
Sürücü,
hızla indi aşağı ve arabanın önünden dolaşıp, arka tarafın kapısını
açtı. O kadar acele ediyordu ve o kadar heyecanlıydı ki, sikini
pantolonuna bile sokmamıştı. İşte beklenen an gelmişti.
Elimi
yavaşça çekip, parmaklarımı, karımın amıyla götünden çıkardım. Bundan
hiç mutlu olmamıştı tabii. Sonra kapıyı açıp ben de indim aşağı.
Arkamdan da Şule ve öteki oğlan geldiler. Onun da siki hala dışardaydı. Panelvan'ın
arka tarafı, bir kaç katlanmış karton kutu dışında boştu. Önce sürücü
daldı içeri. Kutuları yere yayıp, üstünde sikişilebilecek bir yer
hazırlamaya koyuldu hemen. Karım ise sırtını bana yaslamış ve bir eliyle
genç oğlanın sikine sımsıkı yapışmıştı.
Sonra hepimiz içeri
geçtik. Sürücü kapıyı içerden kapattı. Bereket versin ki, bunu yapmadan
önce, tavandaki lambayı yakmıştı. Yoksa zifiri karanlık olacaktı
içerisi. Şimdi dördümüz de ayakta duruyorduk. Şule, genç oğlanın sikini
hala bırakmamıştı elinden. - “Önce sen…” dedi sürücüye dönerek, “Önce senin sikini istiyorum ağzıma…” Sonra
da cevap bile beklemeden, oğlanın önünde çömeldi. Şimdi o kocaman siki
dibinden kavramış, hayran gözlerle seyrediyordu. Sürücü ve ben, onun
oğlana hafifçe sokuluşunu, dudaklarının aralanıp dilinin dışarı çıkışını
ve uzanıp elindeki sikin bir mantar gibi şişmiş başını hafif hafif
yalamaya başlayışını, büyülenmiş gibi seyrediyorduk.
Birden güçlü
bir homurtu çıktı oğlanın ağzından. Aynı anda da beli fışkırmaya
başlayıverdi. Halbuki karım daha ağzına bile almamıştı sikini. Tanrım,
gerçekten de alabildiğine abazan olmalıydı oğlan. Taşakları gerçekten de
tepeleme bel doluydu her halde. Durmadan fışkıran belleri Şule'nin
yüzüne, saçlarına, boynuna, her yerine geliyordu. Bunu karım da
beklemiyordu galiba. Ama yakıcı erkeklik sıvılarının temasıyla
çıldırıvermişti birden. Ağzından inlemeler kaçırarak, belini getiriyordu
o da. İkisi de, aynı anda duruldular. Şule hala oğlanın sikini
bırakmamıştı elinden. Ağzının kocaman açıldığını ve o güzelim
dudaklarının elindeki hala kazık gibi sert sikin başına kapandığını,
büyülenmiş gibi seyrettim. Sonra başı hareketlendi karımın. Şimdi o
kocaman siki ağzına sokup çıkarıyordu. İki eliyle birden oğlanın
kalçalarına yapışmıştı. Genç delikanlının böyle bir şeyi ilk kez
yaşadığından emindim. Zevkten uçmuş olduğunu görebiliyordum. Yüzüne,
hayvansı bir ifade gelmişti. Üstelik bir hayli de çabuk öğreniyordu
kerata. Artık iki eliyle karımı omuzlarından kavramış, kalçalarını ileri
geri hareket ettirerek, onu ağzından düpedüz sikmeye başlamıştı.
Giderek de hızlanıyordu hareketleri. Bu arada, hemen yanıbaşımda
bir hareketlilik sezerek, gözlerimi, zorla da olsa, önümdeki çıldırtıcı
manzaradan koparmayı başardım. Öteki genç, sırasını beklemekte
zorlanıyordu anlaşıldığı kadarıyla. Haksız da sayılmazdı. Birlikte
seyretmekte olduğumuz manzara öylesine tahrik edici, öylesine baştan
çıkarıcıydı ki, başka türlü davranamazdı insan zaten.
Sağ eliyle
sikini kavramış, hafif hafif otuzbir çekiyordu. Gerçeği söylemek
gerekirse, sikinin büyüklüğü ürkütücüydü. Şimdi karımın ağzını sikmekte
olan oğlanın siki de, tıpkı Hakkı'nınki gibi kocamandı ama, bu
herifinkinin yanında küçük kalıyordu. En azından 25 santim filan
olmalıydı. Üstelik alabildiğine de kalındı. İyice şişmiş kafası daha da
kocamandı ve şimdi mosmor kesilmişti. Oldukça sokulmuştu herif,
karımla arkadaşına. Elinin hareketleri de, gittikçe hızlanıyordu. Doğal
olarak bu, Şule'nin de dikkatini çekmişti. Gözlerini açıp önce yüzünden
biraz uzakta olan sike baktığını sonra da bakışlarını adamın yüzüne
çevirdiğini gördüm. Artık dudakları ağzına girip çıkmakta olan genç
sikin çevresine sımsıkı kapanmış, şehvetten alev alev yanan gözlerle,
hemen yanı başındaki başka ve çok daha büyük bir siki seyrediyordu. Herkes
kendini müthiş bir sikiş atmosferine kaptırmış görünüyordu. Karım,
aradığından da fazlasını bulmuş olmaktan mutluydu anladığım kadarıyla.
Hakkı'nın evinden ayrılırken tüm isteği yeni sikler bulmaktı ve işte
biri kocaman, öbürü devasa iki sik birden bulmuştu. Hem de alabildiğine
yabani, alabildiğine dolu iki sik.
Gençler de, kendilerini bir
rüya aleminde sanıyor olmalıydılar. Sabaha karşı, kim bilir ne işe
gitmek için yola çıkmışlar ve sike doymayan bir afetle, baktıkça insanın
sikini kaldıran müthiş bir kadınla karşılaşmışlardı.
Benim
durumum ise başka bir alemdi. Öylesine müthiş bir gece yaşıyordum ki,
kendime bile anlatmakta zorlanıyordum. Önce Hakkı'nın karımı
afrodizyakla azdırışını, karşısına geçip ona sikini göstererek tahrik
edişini, kaşla göz arasında barın arkasında yakalayıp amına parmağını
sokuşunu, sonra da, önce kendisinin, peşinden Can'ın ve sonunda da
ikisinin birden onu amından götünden sikmelerini seyretmiştim.
Bütün
bu olup bitenler beni kızdıracağına alabildiğine tahrik etmiş, sonunda
elime geçirdiğimde de, Şule'yi hırsla sikmeme neden olmuştu. Peşinden
her şeyi açık açık konuşmuştuk karımla ve bu yetmiyormuş gibi, ona yeni
sikler bulmak amacıyla kendimizi sokağa atmıştık.
İşte şimdi de,
iki yeni sikle, iki yabani ve abazan herifle oynaşmasını seyrediyordum
karımın. Sikim çatlayacak gibi şişmişti yine. Biraz rahatlamak için
pantolonumun fermuarını indirdim ve sikimi dışarı çıkardım ben de. Manzara
müthişti ve bunun gerçek zevkini çıkaran da bendim. Karımın ağzını
sikmekte olan genç Kürt oğlan, kendinden geçmiş gibiydi. Hareketleri
iyice hızlanmıştı ve bir kere daha belini getirip, tohumlarını bu sefer
karımın gırtlağına fışkırtmasına çok az bir zaman kaldığı belliydi.
Sonra
Şule ellerini bir an için oğlanın kalçalarından çekip kendi omuzlarına
getirdi ve giysisinin askılarını düşürdü. Şimdi o güzelim memeleri de
çıkmıştı meydana ve bunun en büyük etkisi de, yanı başında otuzbir
çekmekte olan sürücünün üzerinde olmuşa benziyordu.
Herifin
gözlerindeki hayvani bakışlar daha şiddetlenmiş gibiydi sanki. Sonra
karımın bir eli yeniden önünde, sikini hırsla ağzına sokup çıkartmakta
olan genç oğlanın kalçasına gidip, bir pençe gibi kavradı. Öbür eli ise,
yanıbaşındaki o devasa sike uzandı. Onu sımsıkı yakalayıp, kendine
doğru çektiğini gördüm.
Şimdi çok yakınındaydı öbür herif de. Siki
neredeyse karımın yüzüne, boynuna değmek üzereydi. Şule'nin parmakları
zorlukla kavradığı siki okşamaya, ileri geri sıvazlamaya başlamıştı bile
bu arada. Dananın kuyruğunun kopmak üzere olduğunu görebiliyordum. İlk
patlayan sürücü oldu. Bellerini, karımın boynuna, yüzüne ve çıplak
memelerine fışkırtıyordu. Ardı arkası gelmeyen, tükenmek bilmeyen
salvolar halinde fışkırıyordu tohumları. Şule'nin vücudu da titremeye
başlamıştı yine. Beli gelmek üzereydi onun da…
Ama ağzını sikmekte
olan genç oğlan daha çabuk davrandı. Kalçalarını birden hırsla ileriye
ittiğini ve kocaman sikinin neredeyse tamamını karımın ağzına soktuğunu
gördüm. Derin derin soluyordu. Tanrım, Şule'nin istediği olmuştu işte.
Oğlan, tohumlarını gırtlağının dibinde fışkırtıyor ve onun zevkten
çıldırmasına neden oluyordu.
Gırtlağı sürekli oynuyordu karımın.
Adeta hırsla yutmaya çalışıyordu oğlanın bellerini. Bu arada tüm vücudu
da dalga dalgaydı. Burnundan çıkan inlemeler, ne kadar çok zevk
aldığının, ne kadar yükseklere uçtuğunun kanıtı gibiydi. Bir kere daha
getiriyordu belini. Sonra birden duruldular. Daha doğrusu, ben
öyle sandım herhalde. Durulur gibi olanlar, yalnızca iki abaza gençti.
Karım ise genç oğlanın sikini ağzından çıkarmasıyla birlikte hafifçe yan
dönmüş ve dudaklarını, hala elinden bırakmamış olduğu sürücünün sikinin
üstüne kapamıştı bile.
Başı anında hareketlenmiş, ileri geri
oynamaya başlamıştı. O devasa sik, şimdi girebildiği kadarıyla karımın
ağzına giriyor, çıkıyor, tekrar giriyordu. Herifin belini bir daha
getirip, tohumlarını yutmakta kararlıydı Şule. Anladığım kadarıyla, önce
gençlerin tüm abazanlığını almak istiyordu. Sonra da sıra, ikisine
birden kendini siktirmeye gelecekti. Aynı anda. Hem amından, hem
götünden… Bu abazanlığı almak konusunda gerçekten başarılı
olacağından ise pek emin değildim doğrusu. Zira genç oğlan, arabaya
bindiğimizden bu yana tam üç kez getirmişti belini ama şimdi karımın
yanında, siki yine dimdik ve taş gibi sert duruyor, arkadaşının onu
ağzından sikişini, şehvetten pırıl pırıl parlayan gözlerle seyrediyordu.
Tanrım, gerçekten de oğlanın karnının içi, tıka basa bel dolu
olmalıydı. Ben bunları düşünürken, Şule'nin ağzını sikmekte olan
devasa sikli sürücünün ağzından derin bir homurtu kaçırdığını duydum. O
da bu sefer gırtlağına fışkırtıyordu karımın.
Öylesine ayı gibiydi
ki herif, şehvet inlemeleri bile hayvancaydı. Şimdi belini getirirken,
iki eliyle karımın başını sımsıkı yakalamış, sikini sokabildiği
kadarıyla ağzına sokmuş, kalçaları sarsılıyordu. Gözleri geri
devrilmişti. Acaba şimdiye kadar hiç böyle bir şey yaşamış mıydı bu ayı?
Tabii
bu arada karım da getiriyordu yine. Yanakları alabildiğine içeri
çökmüş, ağzındaki o akıl almaz büyüklükteki siki emiyor, içindeki
belleri son damlasına kadar boşaltmaya çalışıyordu. Kalçalarının
kıvrandığını görebiliyordum. Tanrım, bu haliyle öylesine tahrik edici,
öylesine sik kaldırıcıydı ki.
- “Hadi gel gidelim buradan… Sokağa çıkalım ve bana sik bulalım… Bir
sik daha bulalım, ikiniz sikin beni… Ya da daha güzeli, iki sik birden
bulalım, üçünüz birlikte sikin.” diye yalvardı karım… Saate
baktım. Neredeyse dörde geliyordu. “Neden olmasın” diye düşündüm kendi
kendime. Türkiye'deydik, İstanbul'daydık. Burada abazan erkekten bol ne
vardı ki…? - “Hadi kalk o zaman…” dedim karıma, “Ama önce biraz üstünü başını düzelt… Bakalım neler bekliyor bizi sokakta…” Sevinçle
fırladı yerinden. Giysisinin askılarını omuzlarına geçirdi. Eteklerini
biraz düzeltti. Odadan çıktık birlikte. Salonda Hakkı ve Can sızıp
kalmışlardı. Şule sessizce içeri girip ayakkabılarını buldu ve yanıma
geldi. Sırtını duvara dayayıp onları giyerken, gözlerim bacaklarının iç
taraflarına takıldı. Hala sırılsıklam ıslak ve yapış yapıştılar. Nereye
baktığımı görmüştü. - “Böyle daha güzel sevgilim…” dedi, “Her gören sikildiğimi anlar böyle olunca… Yeni sikler istediğimi, aradığımı da…” Yavaşça
dışarı çıkıp, merdivenleri indik. Hava hala alabildiğine sıcaktı…
Ortalık hafif hafif aydınlanmaya da başlamıştı. Sokakta kimse yoktu
tabii. Elele tutuşup, caddeye doğru yürümeye başladık. Karımın
kısmeti, daha caddeye çıktığımız anda ayağımıza geldi birden. Sol
tarafımızdan, yavaş yavaş gelen bir panelvan'dı bu. Gerçi içinde kim ya
da kimler olduğunu görememiştik ama Şule birden caddeye inip arabanın
sürücüsüne durması için işaret etmişti bile. - “Acele etmesen…” dedim karıma, “İçindekilerin ne biçim insanlar olduğunu bilmiyoruz…” - “İnsanlar umurumda bile değil sevgilim… Sikleri olsun ve kolay kolay inmesin yeter bana… Sikilmek istiyorum…” Doğrusu
Hakkı'nın kullandığı afrodizyak damlayı nereden aldığını merak etmeye
başlamıştım. Saatlerdir sikiliyordu karım, ama doymak bilmiyordu. Ondaki
bu seks gerilimi de, bulaşıcı bir hastalık gibi, aynen bana geçiyordu
işte. Ben de defalarca belimi getirmiştim ama sikimin yeniden kalktığını
hissediyordum. Bu arada panelvan da tam önümüzde durmuştu.
Şoförün yanında oturan camı indirip ne istediğimizi sorduğunda, Şule
hala bırakmamış olduğu elimi iyice sıkıştırdı. En çok yirmi yaşlarında
görünen, esmer, karayağız bir delikanlıydı karşımızdaki. Kapkara
gözleri, daha ilk andan itibaren karımın üzerine kilitlenmişti bile. - “Bizi de alsanıza…” dedi Şule, “Nereye gittiğinizin önemi yok…” Bu
arada ben de, direksiyon başında oturana bakıyordum. İlkinden biraz
daha yaşlı olmalıydı sürücü. Ama aynı onun gibi, kapkara bir herifti o
da… Gözleriyle karımı sikmekte olan arkadaşına, Arapça sanırım, bir
şeyler söyledi. Sonra aralarında bir süre tartıştılar ikisi.
Bu
arada ben de Şule'nin gözlerinin içine, “yapmak üzere olduğumuz şeyden
emin olup olmadığını” sormak istercesine bakıyordum. Ama karımın
gözlerinden yalnızca müthiş bir sikilme isteği fışkırıyordu. Onu
engellememe olanak olmadığı açıkça belliydi. Eli, elimi sımsıkı
yakalamıştı.
Ne benim, ne de arabadakilerin bir şey yapmasına izin
vermeden, öbür elini uzatıp panelvan'ın kapısını açıverdi birden.
İçerdekiler hala bir karara varamamış gibiydiler. Ama Şule'nin buna
aldırdığı yoktu. Eliyle bizden taraftaki oğlana, ileri kaymasını işaret
etti. O bunu yaparken de kendi daldı arabaya ve kalçasıyla oğlanı
iteleyerek bana da yer açtı.
İçeri girip kapıyı kapadığımda,
üçümüz iyice sıkışıp kalmıştık. Aramızda yalnızca, üçümüzün oturduğu iki
kişilik koltuktan ayrı ve biraz yüksekçe bir koltukta oturan sürücü
rahattı. Ne var ki, rahat olması bir işe yaramışa benzemiyordu.
Çünkü arabayı vitese takıp yürüyeceği yerde, gözlerini önündeki muhteşem
manzaraya dikmiş, öylece heykel gibi duruyordu.
Arabaya binerken
meydana gelen itiş kakış sırasında karımın etekleri, neredeyse
kalçalarına kadar sıyrılmış, o baştan çıkarıcı bacakları, tüm
güzelliğiyle ortaya çıkmıştı. Araları da hala ıslaktı.
- “Ne duruyorsun..?” dedi Şule sürücüye, “Burda böyle bekleyecek değiliz ya…” -“Nereye gidelim…?” diye sordu sürücü, bozuk bir Türkçe'yle. - “Önemi yok… Söylemiştim ya… Nereye gidersen git.” Araba
yavaş yavaş hareket etti. Bu iki doğulu delikanlının ne olup bittiğini
tam anlayamadığı açıkça belliydi. Bu gidişle, anlayabilecekleri de yok
gibi görünüyordu. Koltukta karımın yanında oturan genç oğlan da, sürücü
de, Şule'nin bacaklarının içine düşmüş gibiydiler. Bereket ki, cadde
boştu ve son derece yavaş gidiyorduk. Çünkü sürücünün yola filan baktığı
yoktu neredeyse.
Karım bu iki azman herifi bir anda esir almıştı
sanki. İstediğini elde edeceğinden, kendini bu heriflere doya doya
siktireceğinden emin olmuştum ben de. Gerginliğim yavaş yavaş geçmeye
başlamıştı.
Üstelik, hedefi tam onikiden vurmuştuk galiba. Öyle
ya, karım için onu bağırta bağırta sikecek, abazan tipler arayarak
çıkmamış mıydık sokağa? Göründüğü kadarıyla, aradığımızın katmerlisini
bulmuştuk. Sol elimi arkadan götürüp, karımın kıçının altına
sokmaya çalıştım. Hafifçe kımıldanarak, bana kolaylık sağladı o da.
Parmaklarım bir anda, ateş gibi yanmakta olan ve vıcık vıcık ıslanıp,
alabildiğine kayganlaşmış amına ulaşıverdi. Orta parmağımı yavaşça içine
soktum.
Birden beli büküldü karımın. Aynı anda başparmağım da bir
türlü kendini toplayıp kapanamamış olan göt deliğini buluverdi. Gece
boyunca içine iki sik alıp içlerindeki tohumları emip boşaltan o baştan
çıkarıcı göt, parmağımı sanki içine çekti yine. - “Ohhhhh…” diye inledi Şule. Adamların
karımın ağzından çıkan bu inlemeyle sarsıldıklarını fark ettim. Ama
hala tam gevşeyememişti ikisi de. Yine de, akıllarını başlarından
almakta olan bu güzel kadının, neden böyle inlediğini anlamaya
çalıştıkları belliydi. Onlara karım yardımcı oldu. - “Biliyor
musunuz, kocamın bir parmağı amımda, bir parmağı götümde…” diyiverdi
birden ve sonra da devam etti, “Aslında onların yerinde sikler olsun
istiyorum… Sizin sikleriniz olsun istiyorum… Biriniz amımdan, biriniz
götümden sikin beni istiyorum… Ohhhh, çok istiyorum hem de…” Bu sözler, heriflerin aklını başından almış olmalıydı. Ama hala, ikisinden de bir hareket gelmiyordu. -
“Hadi bir an önce sakin bir yere götür bizi…” dedi karım sürücüye,
“Hemen gidelim n'olur… Arabaya bindiğimden beri ikiniz de gözlerinizle
sikiyorsunuz beni, ama bu yetmiyor bana… Sikinizi içime istiyorum…
Ağzıma, amıma, götüme istiyorum onları…” Sonra da elini götürüp, yanında oturmakta olan oğlanın kazık gibi olmuş sikini, pantolonunun üstünden avuçlayıverdi. -
“Ohhhh ne güzel kalkmış… Tam istediğim gibi, kocaman olmuş sikin…
Arkadaşının ki de öyle bak… Ohhhh çok hoşuma gidiyor bu… Taş gibi iki
sik… İkiniz de abazansınız değil mi? Ohhhh taşaklarınız bel doludur
şimdi… Son damlasına kadar hepsini istiyorum o bellerin… Ohhhh hadi
çabuk gidelim n'olur… Biran önce istiyorum siklerinizi… Biran önce sikin
beni hadi… Ohhhhh…” Bu arada telaşlı parmaklarla yanındaki
oğlanın pantolonunun önünü çözmekle meşguldü Şule. Bir taraftan da,
kalçaları elimin üstünde sürekli hareket edip çalkalanıyordu. Amıyla
götü, içindeki parmaklarımı koparmak istermiş gibiydiler. - “Ohhhh çok güzel…” diye inledi, oğlanın sikini tümüyle dışarı çıkarmayı başardığında, “Sikin çok güzel bebeğim…” Hafifçe
eğilip karımın elindekine baktım. En az Hakkı'nınki kadar büyüktü
oğlanın siki… Bir nabız gibi attığını, ben bile görebiliyordum. Şule'nin
parmakları onu tam ortadan kavramış, sıvazlıyordu.
Birden
patlayıverdi oğlan. Gerçekten de, alabildiğine abazan olmalıydı. Bu
kadarı yetmişti ona. Kalın, kıvamlı belleri öyle bir fışkırdı ki sikinin
başındaki küçük delikten, ilk salvo tavana yapıştı. İkinci salvonun
hızı biraz daha azdı tabii. Ama o da, ön cama gitti. O kadar
beklenmedik ve çabuk olmuştu ki bu, karım da şaşırmıştı galiba.
Gerçekten de oğlanın taşakları, tepeleme bel dolu olmalıydı. Üçüncü
salvo havada küçük bir kavis çizip Şule'nin bacaklarına geldi. Bu da
yetti ona. Birden titremeye başladığını hissettim. Götü, içindeki
başparmağımı inanılmaz bir güçle sıktı. Sonra da, gevşeyip açılmaya
başladı. Beli geliyordu onun da.
Gece başladığından beri, bu
kaçıncı kez olmuştu, artık ben de hesabını şaşırmıştım. Acaba bu sefer
biraz durulacak mıydı, tüm merak ettiğim buydu.
Aslında
durulmasını istediğim falan da yoktu tabii. Çünkü ben de pek iyi durumda
sayılmazdım. Olup bitenler yüzünden, sikim inmek bilmiyordu. Şimdi de
öyleydi işte. Son derece tahrik olmuştum yine. Sikim adeta zonkluyordu. Şule
merakımı çabuk giderdi. Elini, oğlanın hala hafif hafif bel
fışkırtmakta olan sikinden çekip ileri uzattığını ve bu sefer de
sürücünün pantolonun önünü bir çadır gibi kabartmış olan sikini
avuçladığını gördüm. - “Ohhhh bu daha da büyükmüş…” diye mırıldandı “Bayılırım büyük siklere biliyor musun…?” Usta parmakları, bir taraftan da adamın pantolon fermuarını indirmekle meşguldü bu arada… - “Offf sevgilim şuna bak…” dedi sonra, “Offf seyrederken belim gelicek neredeyse…” Gerçekten
de elindeki, şimdiye kadar görmediğim büyüklükteydi. Dibinden sımsıkı
kavramıştı karımın parmakları. Ondan sonra da, normalin çok üstünde,
kocaman bir sik büyüklüğünde bir kısım açıkta duruyordu.
Birden
beklenmedik bir şey oldu ve sürücü de fışkırtmaya başladı. Bu daha da
abazan olmalıydı. Çünkü Şule daha okşamaya bile başlamamıştı sikini…
Yalnızca tutmuştu, o kadar… Üstelik öylesine bol, öylesine sert ve
öylesine şiddetli fışkırtıyordu ki, sanki her yerde beller uçuşuyor gibi
olmuştu.
İki erkeğin arasına sıkışmış vücudunu sarsılmaya,
çırpınmaya başladı. Yine beli geliyordu. Onuncu kez.
Sonra Hakkı'ya Can, karımı sikmeye başladılar. Biri amından,
biri götünden sikiyordu. Sikleri birer piston gibi giriyor, çıkıyor, giriyor, çıkıyordu.
Şule ise zevkten çıldırmış gibiydi. Durmadan belini getiriyordu artık.
Durulmaları en çok 15-20 saniye sürüyor, sonra yine vücudunu titremeye
başlıyor, beli yine geliyordu.
Artık saymama da olanak kalmamıştı. Çılgın bir
şeydi bu. Seyretmeye doyamıyordum. Bu çılgın akşamın başlamasından bu yana
tahrik olmadığım kadar çok tahrik olmuştum.
Karımın, gözlerimin önünde, benden
yalnızca bir kaç metre uzakta, iki çıplak erkek vücudunun arasına sıkışmış, hem
amından hem götünden sikilişini seyrediyor ve uçuyordum.
Hepimiz zaman kavramını yitirmiştik herhalde. Ya da en
azından bana öyle geliyordu. Bu nedenle, Can'ın birden bağırması beni
beklemediğim kadar şaşırttı.
Garibim, sikini bir mengene gibi sıkıştırıp saran
o kadife yumuşaklığındaki götün etkisine daha fazla dayanamamış olmalıydı.
Belini getiriyor, tohumlarını karımın götünün derinliklerine boşaltıyordu yine.
- “Ohhh fışkırt…” diye inledi Şule,bilmem kaçıncı
kez kendi de belini getirirken, “Ohhh fışkırt götüme hadi… Ohhh doldur
içimi yavrum… Doldur karnımı… Immmmnnnnnhhhh…”
Hakkı ise aşağıdan pompalamayı, sikini karımın amına sokup
çıkarmayı sürdürüyordu. Ne de olsa, Can'dan bir kere fazla getirmişti belini o.
Bu nedenle de hala dayanıyordu.
Sonra Can Şule'nin arkasından uzaklaştı. Karımın götü,
içinden çıkan siki sanki bırakmak istemiyor gibiydi. Ama bunu başaramadı tabii.
Can'ın yarı inmiş siki içinden çıktığında ise ürperdiğini fark ettim.
Birden
doğrulup, kendi de Hakkı'nın üstünden kalkıverdi. Bir eliyle Can'ın elini
tutmuş, gitmesine izin vermiyordu. Sırtını Hakkı'ya dönüp tekrar üstüne
oturduğunu gördüm. Bu arada öbür elini aşağı uzatıp herifin o koca sikini tutmuş
ve mosmor başını getirip götüne dayamıştı.
Kendini bıraktı ve Hakkı'nın siki,
Şule'nin götüne gömülüverdi. Can'ın elini de bırakmamıştı, bütün bunlar olup
biterken. Hakkı'nın kıllı taşakları amının dudaklarına yapıştığında ise Can'ı
kendine çekmeye başladı.
Ağzı açıldı ve dudakları, götünden daha yeni çıkmış o
yarı inik sikin üstüne kapanıverdiler. Hırsla emmeye başladı. Aynı anda da
kalçaları hareketlendiler. Şimdi bir taraftan Can'ın tohumlarını içine henüz
fırkırtmış sikini emiyor, bir taraftan da götünü dolduran o koca sikin üstünde
oturup kalkıyordu.
Tanrım, gerçekten doymayacak gibiydi karım. Kendini sikişin
labirentlerinde kaybetmişti sanki. Geri dönmeye de hiç niyeti yokmuş gibi
görünüyordu.
Can dinlenememiş, kendine gelememişti bile. Ama Şule'nin ağzı
o yarı inik sikine öyle şeyler yapıyordu ki, kendini yeniden kaptırmıştı.
Giderek daha çok kalkıyordu siki.
Sonunda iki eliyle karımın başını tuttu ve
sikini hırsla sokup çıkarmaya başladı. Bu doymak bilmeyen kadınının ağzını
sikme sırası ondaydı artık.
Karımı bu sefer de, bir sik götünde, bir sik ağzındayken
seyrediyordum. Tıpkı daha önce olduğu gibi. Tek fark, bu sefer siklerin yer
değiştirmiş olmasıydı. Gözleri sımsıkı kapalıydı Şule'nin. Zevkten kendinden
geçmişti.
Hakkı'yla Can da, yine transa girmiş gibiydiler. Dünyadan kopmuş,
karımı sikiyor, sikiyor, sikiyorlardı.
Şule birden durup, Can'ın sikini ağzından çıkardı. Hayran
gözlerle, dibinden sımsıkı kavradığı siki seyretti bir süre. Sonra vücudunu
geriye verdi ve ellerini Hakkı'nın iki tarafından yere dayadı. Bacaklarını
iyice açıp, dizlerini karnına doğru çekti.
Manzara müthişti. Herifin o kocaman
siki, dibine kadar gömülmüştü götüne. Onun üstünde de, vıcık vıcık olmuş,
susamış bir ağız gibi açılmış amı görünüyordu. İçine yeni bir sik almaya hazır,
hatta bunun için yalvarır gibi duran o güzelim am, başımı döndürdü.
- “Hadi sok…” dedi zevkten ağdalanmış bir sesle,
“Hadi gel amıma sok sikini… Çabuk ol n'olursun… Hadi gel sik beni…
Ohhh hadi… Yine amımdan götümden sikin beni n'olur…”
Hırsla saldırdı Can. Bir anda üç vücut birbirine girmişti
yine. Aynı anda da, karım yine peşpeşe belini getirmeye başlamıştı. İki sik
birden yemek, aynı anda iki erkeğe birden sikilmek, bir sikin amına, diğerinin
götüne girip çıkması, onu zevkten çıldırtıyordu.
İp tam anlamıyla kopmuştu
artık. Üçünün de hareketleri giderek hızlanıyor, sertleşiyordu. Sanki dövüşür
gibiydiler. İnlemeleri, haykırmaları, tam anlamıyla birbirine karışmıştı.
Can ayakları yere basılı, öne doğru eğilmiş ve kollarını
Şule'nin bacaklarının altından geçirerek, onu omuzlarından kavramıştı. Güçlü
kollarıyla yarı havada tutuyordu karımı. Sikini de büyük bir hırsla amına sokup
çıkarıyor, neredeyse öldüresiye sikiyordu onu.
Hakkı ise üstünden karımın
ağarlığının kalkmasıyla rahatlamış, iki eliyle onu leğen kemiklerinden
kavramıştı. Kalçaları bir motor hızıyla yerden havalanıp geri dönüyor, o koca
siki Şule'nin götüne dibine kadar giriyor, ucuna kadar çıkıyor, tekrar dibine
kadar giriyordu.
Sonra karımın vücudu, şimdiye kadar hiç görmediğim bir
biçimde sarsılmaya başladı. Öyle ki, onu tutabilmek için, Hakkı da, Can da
durmak zorunda kalmışlardı şimdi. Beli kıvrılıp bükülüyor, kalçaları sert
hareketlerle sağa sola, yukarı aşağı oynuyordu.
Bu sefer çok büyük geliyordu
beli. Çıldırmış gibiydi. Üstelik bir türlü de durulmuyordu. İçindeki siklere
acayip şeyler yapıyor olmalıydı. Ne Hakkı'nın ne Can'ın buna
dayanamayacaklarına emindim. Sorun hangisinin önce patlayacağıydı. Herhalde
Hakkı ilk olacaktı.
Ama yanılttılar beni. Çünkü birlikte patladılar. Biri amının
öbürü götünün derinliklerindeki iki sikin aynı anda fışkırmaya başlaması,
karımı da bitirdi.
Çığlıklar atarak, yığılıp kaldı.
Bense tepeden tırnağa sik kesilmiş bir halde kalmıştım olduğum
yerde. Bu sefer onlar getirmiş, ben getirmemiştim. Şikayetçi de değildim. Çünkü
artık karımı sikmek istiyordum. Saatlerdir sikildiği her yerinden ben de sikmek
istiyordum onu.
İçerdekiler hala halının üstünde yatıyorlardı. Hakkı altta,
karım onun üstündeydi. Can ise hemen yanlarında uzanmıştı. Bu sefer onları
bırakıp içeri gitmeyecektim.
Bunu karımın odaya gelmeye kalkışmasından sonra
yapmaya kararlıydım. Gerçi bu sefer her şey gerçekten bitmiş gibiydi ama, yine
de emin olmak, bir şeyler kaçırmamak istiyordum.
On dakika kadar öylece yattılar içerdekiler. Sonra Şule
kımıldadı ilk olarak. Hakkı'nın üstünden inip yere, ikisinin arasına oturdu.
Gözleri bir Hakkı'nın, bir Can'ın sikine takılıyordu.
Ama artık ikisi de inmiş,
süklüm püklüm olmuştu siklerin. Sahiplerinin de, hiç bir şeye aldıracak halleri
yoktu. Karım ellerini uzatıp ikisinin de siklerini okşamaya başladığında,
hafifçe kımıldandılar, o kadar.
- “Sikilmek istiyorum…” dedi karım, “Daha
sikilmek istiyorum…”
Can'ın yanıtı, yalnızca derin bir inlemeydi. Hakkı ise sesini
bile çıkarmamıştı.
- “Heyyy, duymuyor musunuz..? Sikilmek istiyorum dedim
size… Hadi kalkın bir daha sikin beni… Ohhhhh çabuk olun… Sik
istiyorum…. Daha çok sik istiyorum…”
- “Pezevenk kocanı denesene…” dedi Hakkı,
“İçerde uyuyor kocan… Biz burada orospu karısını sikerken, kocan içerde
uyuyor… Git uyandır onu…” Can da ona katıldı.
“Evet… Git ona siktir artık kendini orospu… Hadi git
kocana ver artık… Böyle taze sikilmiş halinde git, onu uyandır, amını,
götünü, ağzını ona da siktir hadi…”
Tam bir rüya aleminde gibi, karımla birlikte ben de
dinliyordum bu rezil heriflerin söylediklerini. Ve tıpkı karım gibi benim üstümde
de müthiş bir etki yapıyor, beynime işliyordu bu sözler.
Çünkü sonuçta doğru
söylüyordu Hakkı. Beni içerde uyuyor sanıyordu. Ve bu süre içinde karımı
sikmişlerdi. Tanrım, hem de nasıl sikmişlerdi. Ama sonunda işleri bitmişti
onların da. Karım ise bol afrodizyak etkisindeydi hala. Doymamıştı sikilmeye.
Şule birden kalktı ayağa. Saçı başı iyice dağılmış, giysisi
vücudunun orta kısmında toplanmıştı. Onlara bakmadan içeri yöneldiğini görünce,
ben de yıldırım gibi odama döndüm. Pencereyi kapadım, kapının kilidini açtım ve
yatağın üstüne uzandım.
Aynı anda da karım girdi içeri. O kapıyı kaparken, ben
de başucumdaki küçük lambayı yaktım.
Üstünü başını düzeltmek zahmetine bile katlanmamıştı Şule.
Bacaklarının iç tarafları, am suları ve bellerle sırılsıklam ıslaktı. Hakkı
yüzüne fışkırttığı sırada saçlarına gelen beller kurumuştu. Gözgöze geldik.
- “Sik beni sevgilim…” dedi yavaşça, “Canım
sikilmek istiyor…”
Sonra yürüyüp yatağın üstüne sokuldu. Elleri uzanıp içeri
sokmaya fırsat bulamadığım, dim dik sikimi okşamaya başladı. Ama fazla
dayanamadı. Bacaklarını açıp üstüme oturdu ata biner gibi.
Yattığım yerden
amını görebiliyordum. Şişmiş dudakları iyece açık, içinden peltelenmeye yüz
tutmuş beller sızan amı başımı dördürdü. Biraz doğruluşunu ve sikimi dibinden
kayvayıp amının altına getirişini izledim.
Bir anda oturdu sikimin üstüne.
Alışık olmadığım kadar gevşemişti amı. Bir anda, taşaklarıma kadar aldı beni
içine. Ellerini göğsüme dayamış, gözlerimin içine bakıyordu. Amından sızan
beller ılık ılık taşaklarıma akıyordu. Zevkten çıldıracak noktaya geldiğimi
hissediyordum.
- “Canım sikilmek istiyor…” dedi şehvet dolu bir
sesle, “Canım sikilmek istiyor kocacım…”
- “Doymadın mı..?” dedim.
Birden donup kaldı karım. Hala göz gözeydik ama artık hareket
etmiyordu. Sorumu anlamaya çalıştığının farkındaydım.
Kalçalarımı yukarı doğru
bastırıp, sikimi biraz daha kökledim gevşemiş amına. Bu, vücudunun
elektriklenmesine neden oldu. Sonra yeniden hareketlendi. Kalçaları şimdi
üstümde dans ediyordu.
- “Doymadın mı…?” diye tekrarladım sorumu…
- “Biliyorsun…” dedi, “Neler olduğunu
biliyorsun…”
- “Biliyorum…”
- “Ama nasıl..?”
- “Seyrettim…”
- “Her şeyi mi…?
- "Her şeyi, en ince ayrıntısına kadar hem de…”
- “Kızmadın mı..?”
- “Saçmalama, aksine çok hoşuma gitti…”
- “Doğru mu söylüyorsun..?”
- “Evet… Çok hoşuma gitti…”
- “Neler yaptılar bana sevgilim…”
- “Siktiler…”
- “Ah evet sevgilim, siktiler beni… Hem de ne biçim
siktiler… Ahhh ikisi birden siktiler beni ve zevkten uçtuğumu sandım… İki
sik birden yemek o kadar güzeldi ki… Bir sik amımda, bir sik götümde… Ohhh
öyle güzeldi ki… Dünyadaki hiç bir şey bunun yerini tutamaz biliyor musun
sevgilim… Hiç bir şey… Yine istiyor canım…”
Hem konuşuyor, hem sikişiyorduk. Elimi götürüp orta parmağımı
götüne değdirdim. Vıcık vıcık ve alabildiğine açıktı o küçük delik. Parmağımı
sanki içine çekti. Birden vücudu yine titremeye başladı. Bir kez daha geliyordu
beli. Ben de fışkırmaya başladım.
- “Ohhh canım çok sikilmek istiyor sevcgilim…”
dedi durulduğumuzda, “Canım çok sikilmek istiyor sevgilim… İki sik
birden istiyorum hem de… Biri amıma, öbürü götüme…”
- “Hadi yine git içeri o zaman…”
- “Faydası olmaz ki… O sikler kalkmıyor artık…
İkisini de boşalttım… Bir daha kalkmayacak kadar boşalttım ikisini de…”
Şimdi yatakta oturmuş, sırtını duvara dayamıştı. Bacaklarını
iyice açıp dizlerini toplamıştı. Hem konuşuyor, hem de amını okşuyordu.
- “O zaman talihine küs…” dedim,
“Kalkmıyorlarsa, sen de siksiz kalacaksın demektir…”
- “Niye..?” diye sordu gözlerimin içine bakarak,
“Dünyadaki tek sikler onlar mı sevgilim… Hadi gel gidelim buradan…
Sokağa çıkalım ve bana sik bulalım… Bir sik daha bulalım, ikiniz sikin
beni…”
“Yok deve… Daha neler…” dedim hayretler içinde kalarak…
“Ya da daha güzeli, iki sik birden bulalım, üçünüz birlikte sikin…
Ohhhh o daha da güzel olur sevgilim… Amımdan, götümden, ağzımdan aynı anda
sikersiniz beni… Ohhhh o çok daha güzel olur sevgilim…”
Saate baktım. Neredeyse dörde geliyordu. “Neden
olmasın” diye düşündüm kendi kendime. Türkiye'deydik, İstanbul'daydık.
Burada abazan erkekten bol ne vardı ki..?
- “Hadi kalk o zaman…” dedim karıma, “Ama
önce biraz üstünü başını düzelt… Bakalım neler bekliyor bizi sokakta…” İçimden gelen bir ses,
daha da müthiş şeyler seyredeceğimi söylüyordu sanki.
Daha bu düşünceler kafamın içinden tam geçemeden, Can'ın
Şule'nin belindeki ellerinden birini çekip, hemen önündeki o yusyuvarlak
kalçalara götürdüğünü gördüm. Önce birini avuçladı. Sonra da başparmağını
aralarındaki yarığa sokuverdi.
Karımın vücudunun elektrik çarpmış gibi
titrediğini gördüm. Can'ın parmağı altındaki o küçük ve pembe göt deliğinin ne
kadar duyarlı olduğunu benim kadar iyi bilen olamazdı.
Onu kim bilir kaç kere
yalamış, içine parmağımı, dilimi ve sonunda da sikimi sokmuştum. Kısacası o
güzelim götü sikmeye bir türlü doyamamıştım. Şimdi ise orada bir başka erkeğin
parmağı vardı.
Ama iş bununla kalmayacaktı tabii. Gerçi Can şimdilik
yalnızca yoklama çekiyordu ama, karımın gösterdiği tepki nedeniyle, sikini bu
iştah açıcı küçük deliğe de sokabileceğinden emin olmuştu bile.
Bir taraftan da
sikinin çevresine sımsıkı dolanmış olan amı sikmeyi sürdürüyordu. Sonra eli
iyice hareketlendi. Artık başparmağını Şule'nin götüne sokup çıkarıyor
olmalıydı.
Karım çıldırmış gibiydi. Kalçaları çalkalanıyor,
dalgalanıyor, kıvranıyordu.
- “Ohhhh… Hadi götümden sik beni…” diye inlyedi
birden. “Oh hadi götümden sik beni, n'olursun… Hadi götüme sok sikini…”
Can'ın o ana kadarki niyeti neydi, pek emin değildim ama,
Şule'nin son sözleri, eğer varsa, kontrolü elinden kaçırmasına neden olmaya
yetmişti. Kalçalarını geri çekerek, am suları ve bellerle sırısıl sıklam
ıslanmış, pırıl pırıl parlayan sikini karımın amından çıkardığını gördüm.
Sonra
eliyle dibinden tutup, başını önündeki pembe göt deliğine dayayışını ve
bastırmaya başlayışını, büyülenmiş gibi izledim. Yavaş yavaş giriyordu.
Şule'nin yüzü zevkten iyice çarpılmıştı. Yarı aralık gözlerle
benim bulunduğum yere doğru bakıyordu. Ama hiçbir şey görmediğinden emindim.
Can'ın kasıkları kalçalarına yapışıp, o çelik gibi sik tümüyle götüne
gömüldüğünde, tüm vücudu sarsılmaya başladı.
Ağzından küçük çığlıklar
kaçırarak, kim bilir kaçıncı kez belini getiriyordu. Götü, Can'ın sikini bir
mengene gibi sıkıştırmış olmalıydı.
Sonra Can, karımın götünü sikmeye başladı.
Yavaş ve uzun hareketlerle, sikini, o yumuşacık, ateş gibi yanan deliğe sokup
çıkarıyor, sokup çıkarıyordu. Manzara, tek kelimeyle müthişti.
Belimin her an gelebileceğinin bilincinde ve bütün gücümle
bunu geciktirmeye çalışarak, karımın sikilişini seyrediyordum. Sanki tepeden
tırnağa, kocaman bir sik gibi hissediyordum kendimi. Tüm hayatım boyunca bu
kadar çok tahrik olduğumu hatırlamıyordum.
Bir taraftan da, Hakkı'nın mutfakta
Can'a söylediği sözler kafamın içinde dansediyordu. Hakkı “karımı önce
kendisinin sonra da Can'ın sikeceğini, en sonunda da birlikte
sikebileceklerini ” söylemişti.
Şimdiye kadar seyrettiklerim, karımın
gözlerimin önünde, ağzından, amından, götünden sikilmesi yetmezmiş gibi, şimdi
de, büyük bir istekle bu sözlerin gerçekleşmesini bekliyor, umuyordum.
Bu arada Can da Şule'nin götünü sikmeyi sürdürüyordu. İki
eliyle karımın ince belini sımsıkı kavramış, kalçalarının sert hareketleriyle
ileri geri hareket ediyor, artık iyice kızarmış olan sikini sokup çıkarıyordu.
Vücudunun tüm kasları gerilip şişmişti. Onun da çok büyük bir zevk almakta olduğu
açıkça belliydi. Gözlerimi biran için bile olsa onlardan ayıramadan, hiç bir
ayrıntıyı kaçırmamaya çalışarak, büyülenmiş gibi seyrediyordum. Bu yüzden de,
Hakkı'nın gelişini, hemen fark edemedim.
Tıpkı Can gibi, o da içeride soyunmuş, çırılçıplak kalmıştı.
O kocaman siki, yine kazık gibiydi. Sessizce gelip yanlarına sokuldu. Sonra da
elini uzatıp, karımın sırtını okşamaya başladı. Şule'nin onun varlığından
haberdar olması da, vücudunun üstünde dolaşan bu üçüncü el nedeniyle oldu.
Başını çevirip Hakkı'ya baktığını gördüm. Sonra gözleri, o kocaman kıllı sike
takıldı ve mümkünmüş gibi, daha da çok şehvet ve sabırsızlıkla parlamaya
başladı. Tanrım, artık beklentim gerçekleşmek üzereydi. İkisi birlikte
sikeceklerdi karımı.
Hakkı'nın da fazla sabırlı olmadığı kesindi. Koltuğun arka
tarafına dolandı. Parmaklarını saçlarının arasına geçirip Şule'nin başını tuttu
ve ona doğru sokuldu. O kocaman sik, şimdi karımın yüzüne değmeye başlamıştı.
Büyük bir heyecanla, o öpmeye doyamadığım dudakların açıldığını gördüm. Hakkı
biraz daha yaklaştı ve sikini bir anda Şule'nin ağzına sokuverdi. Bu, karımın
belinin bir kez daha gelmesi için yeterli olmuştu.
Yine tüm vücudu sarsılıp
dalgalanıyor, kalçaları sağa sola dans ediyordu. Can hareketsiz kalmıştı. Siki,
o küçük göt deliğinin içinde tekrar hapsolmuş olmalıydı.
Sonra duruldu karım. Aynı anda da, hem Can, hem de Hakkı
pompalamaya başladılar. Biri götüne, öbürü ağzına sokup çıkarıyorlardı şimdi.
Tıpkı Hakkı'nın söylediği gibi, önce ayrı ayrı sikmişlerdi karımı, şimdi de
ikisi birden, iki taraftan sikiyorlardı.
Artık kendimi tutmama olanak
kalmamıştı. Elimi bile dokundurmadım sikime. Ama belim, birden fışkırmaya
başladı. Başım dönüyor, gözlerim kararıyordu.
Yeniden içeriyi seyredebilecek kadar kendimi topladığımda
gördüklerim yine müthişti. Can da, Hakkı da iyice hızlanmışlardı şimdi.
Sikleri, birer piston gibi karımın götüne ve ağzına girip çıkıyordu.
Şule ise
kendini onlara bırakmış gibiydi. Gözleri sımsıkı kapalı, beli aşağı bükülmüş,
kalçaları götüne girip çıkmakta olan sikin işini kolaylaştırmak için iyice
havaya kalkmış, dudakları ağzına girip çıkmakta olan o kocaman kıllı sikin
çevresine bir vantuz gibi yapışmış, sikiliyordu.
Hem de ne sikiliyordu.
İnlemeleri gerçi burnundan geliyordu ama, o kadar şiddetliydi ki, ben bile
duyabiliyordum.
- “Ohhh, ağzın am gibi…” diye homurdandı Hakkı
birden. “Ağzın am gibi orospu…”
Belini getirmek üzere olduğunun farkındaydım. Ama Can ondan
çabuk davrandı. Birden dibine kadar geçirdi karımın götüne. Hayvani sesler
çikarıyor, kalçaları kasılıyordu.
Tanrım, belini Şule'nin o küçük götünün
derinliklerine boşaltıyordu. Bir taraftan da, iki eliyle karımın dalgalanan,
çırpınan vücudunu kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Sonra Hakkı da getirmeye
başladı.
Şule, gırtlağına fışkıran ilk salvoyla birlikte kontrolden
çıkıverdi. Hakkı'nın kocaman siki bir anda ağzından çıktı ve ikinci salvoyu
yüzünün tam ortasına yedi.
Bu onu daha da çıldırttı sanki. Öyle ki, Can da
tutmayı beceremedi karımı. Bir anda onun siki de çıktı dışarı. Ama hala
fışkırmaya devam ediyordu. Beyaz erkeklik sıvılarının havada geniş bir kavis
çizip karımın o baştan çıkartıcı kalçalarına yağması öylesine tahrik edici bir
manzaraydı ki, sikim yeniden taş gibi oluverdi bir anda.
Sonra
ayrıldılar. Can bir koltuğa, Hakkı bir koltuğa oturdu. Şule de oturduğu
koltukta hafifçe yan dönüp, bacakları altında, adeta yığılıp kaldı.
Artık her şeyin bitmiş olması gerektiğini düşünüyordum. Öyle
ya, Hakkı üç, Can da iki kere patlatmışlardı. Ama rekor tartışmasız karımdaydı.
Tam sekiz kez çıkmıştı bulutların üstüne. Orada koltuğun üstünde, tüm
yorgunluğu ve sikilmişliğiyle öylece otururken o kadar güzel, o kadar
sikilesiydi ki, başımı döndürüyordu.
O anda en çok istediğim, az öncesine kadar
siklerin girip çıktığı, bellerin dolduğu amıyla götünü görebilmekti ama, oturuş
biçimi buna izin vermiyordu.
Şimdi yerinden kalkıp içeriye, beni uyuduğumu
sandığı odaya gelse ve o birbirinden güzel deliklerini bana gösterse, bütün o
vıcık vıcıklıklarıyla, sikilmişlikleriyle, bir kere de benim sikimin oralara
girip çıkmasına olanak verse ne güzel olur diye düşünüyordum. En iyisi ses
çıkarmadan ve görülmeden odaya geri dönmem olacaktı galiba.
On saniye sonra odaya geri dönmüş, pencereyi kapamış ve
yatağın üstüne oturup Şule'yi beklemeye başlamıştım. Yaklaşık on dakika kadar
da bekledim. Ama bir türlü gelmiyordu karım. Doğrusunu söylemek gerekirse merak
etmeye başlamıştım yeniden. Sonunda dayanamadım ve tekrar terasa çıktım.
Salonda her şey, bıraktığım gibi değildi artık. Gerçi Hakkı
ve Can, hala koltuklarda oturuyorlardı ama, Şule yerinde değildi. Koltuktan
kalkmış, tam ortalık yere, yumuşak halının üzerine, sırtüstü yatmıştı.
Bacaklarını alabildiğine açmış ve dizlerinden bükerek göğsüne doğru çekmişti.
Tabak gibi açıktı yani.
Sol elini kalçalarının altından geçirerek getirmiş,
orta parmağını, az önce Can'ın sikinin girip çıktığı, tohumlarını fışkırttığı
götüne sokmuştu. Sağ elini ise önden uzatmış, yine orta parmağını, işaret ve
yüzük parmaklarıyla şişmiş dudaklarını iyice açtığı amına sokmuştu.
Gözleri
yarı kapalı, Hakkı ve Can'ın önünde, kendini parmaklarıyla sikiyordu karım. Hem
amından, hem götünden.
Tanrım, hala sikilmeye doyamadığı belliydi. Hakkı'nın
afrodizyakı onu öylesine etkilemişti ki, tam sekiz kez belini getirmesine
rağmen, hala doymamıştı sikilmeye. Olduğum yerde donmuş kalmıştım.
Biraz önce
görmek istediğim iki delik de, vıcık vıcık olup iyice açılmış amı da, götü de
gözlerimin önündeydi şimdi. Seyrine doyulmayacak bir manzaraydı bu.
Sonra akledip Hakkı'yla Can'a baktım. Onlar da büyülenmiş
gibi seyrediyorlardı Şule'yi. Eze eze, amından, götünden, ağzından sikip yine
de doyuramadıkları karımı, alev alev yanan gözlerle seyrediyorlardı. Can'ın
siki bir kere daha kalkmış, dimdik olmuştu. Hakkı ise yarı kalkık sikini
okşuyordu.
- “Sikilmek istiyorum…” dedi karım birden…
“Ohhh daha çok sikilmek istiyorum… Hadi gelin sikin beni… Hadi gelip
sikin beni n'olur… Ohhh hadi… Ohhh hadi n'olur..? Ohhh n'olur…?”
Can bir anda fırladı yerinden. Halının üstünde, Şule'nin
yanına diz çöktü. Ama karım bakmıyordu bile ona. Gözleri hala kapalı,
parmakları amıyla götüne hızla girip çıkıyor ve konuşmayı sürdürüyordu.
- “Hadi sikin beni… Ohhhh sik istiyorum… Siklerinizi
istiyorum… Hadi sikin beni… İkiniz birden n'olur… Ohhh ikiniz birden
sikin beni hadi… Ohhh sikilmek istiyorum… Hadi sikin beni… Hadi sikin…
Ohhh hadi… Sikin beni…”
Bu kadarı Hakkı'ya da yetmiş, o kocaman siki, tekrar kazık
gibi olmuştu. Hızla yerinden kalkıp, karımla Can'ın yanına geldi. Şimdi son
derece ilginç bir manzara vardı gözlerimin önünde. Şule pozisyonunu hala
değiştirmemişti. Parmakları hala iki taraftan içine girip çıkmayı sürdürüyordu.
Yalnızca konuşmaktan vazgeçmiş gibiydi. Şimdi yalnızca inliyordu.
Bir taraftan
da, yanındaki iki erkeği algılamıştı tabii. Bunun onu daha da çok
heyecanlandırdığını, içindeki sikilme isteğini daha da arttırıp dayanılmaz hale
getirdiğini fark edebiliyordum.
Sonra birden beli gelmeye başladı. Dokuzuncu kez
belini getiriyor ve can çekişen bir hayvanınkine benzeyen sesler çıkarıyordu.
Vücudu gevşeyiverdi aniden. Parmakları içinden çıktı. Bacaklarını indirdi.
Aynı anda da Hakkı girdi devreye. Karımın yanına uzandı önce.
Sonra da onu tuttuğu gibi üstüne çekti. Kalçalarının bir an için havalandığını
gördüm. Elinin yardımına bile gerek duymadan, o kocaman sikini Şule'nin amına
sokuverdi. Tek bir harekette dibine kadar geçirmişti.
- “Ohh ne güzel soktun…” dedi karım, “Ohhh
ne güzel soktun bana… Ama yetmedi ki… Bir sik daha istiyorum… Ohhh bir
sik daha istiyorum… Götüm boş kaldı bak… Ohhh bir sik de götüme
istiyorum…”
Kulaklarıma inanamıyordum. Hayal edebileceklerimin en
çılgınını istiyordu karım. Hakkı'nın üstüne uzanmış, o kocaman sikini dibine
kadar amına almış, götüne girecek ikinci sik için yalvarıyordu.
Başım
uğulduyordu artık. Kendimden geçmiş gibi, Can'ın doğruluşunu ve Şule'nin
arkasına geçişini izledim.
Sikini getirip karımın götüne dayadı. Sonra da hiç
zorlanmadan sokmaya başladı. Bir anda kasıkları, önündeki o baş döndürücü
kalçalara yapışıverdi. Şimdi iki sik birden vardı karımın içinde. Biri amına,
öbürü götüne girmişti. Dibine kadar.
Çığlığa benzer bir ses çıktı Şule'nin ağzından. İki erkeğin
arasına sıkışmış vücudunu sarsılmaya, çırpınmaya başladı.
Yine beli geliyordu.
Onuncu kez.
Şule'nin tüm vücudu sarsılıyor, tekrar
beli geliyordu.
Sonra Hakkı'nın durduğunu ve başını karımın bacakları
arasından çıkardığını gördüm. Birden ayağa kalktı ve pantolonunu çözmeye
başladı. Akıl almayacak kadar kısa bir süre sonra belden aşağısı çıplak
kalmıştı.
Gözlerimi sikinden alamıyordum. Beklediğimden, sandığımdan çok daha
büyüktü. Tıpkı sahibinin çıplak bacakları gibi, onun da neredeyse her tarafı
kıllarla kaplıydı. Şule'nin gözleri de o noktada kitlenip kalmıştı sanki. Büyülenmiş
gibi, biraz sonra içine girecek olan bu allameyi seyrediyordu.
Elini götürüp,
amını okşamaya başladı. Bulunduğum yerden göremiyordum ama; parmaklarının
altındaki amın, tıpkı susamış bir ağız gibi açılmış, içine girecek siki
sabırsızlıkla beklemekte olduğundan emindim.
Hakkı da acele ediyordu zaten. Yeniden karıma sokuldu ve
bacaklarını dizlerinin arkalarından tutarak kaldırdı, sonra da göğsüne doğru
bastırıp, onu adeta ikiye katladı. Kendi de, dizlerini biraz büküp iyice
sokuldu ona.
Siki, az sonra içine gireceği o güzelim amın dudaklarına sürünmeye
başlamıştı bile. Birden Şule'nin elini uzattığını ve parmaklarının Hakkı'nın
sikinin çevresine dolandığını gördüm.
- “Hadi sok artık n'olursun…” dedi, yalvaran bir
sesle, “Ohhhh sok bana hadi…”
- “Sikilmek mi istiyorsun..?”
- “Ohhh evet… Ohhhh sikilmek istiyorum… Hadi sok
n'olursun…”
- “Kocan içerde sızdı, biliyorsun değil mi… O baygın
yatıyor ve sen sikilmek istiyorsun, öyle mi..?”
- “Ohhh evet… Beni sikmeni istiyorum anlıyor musun..?
Saatlerce kalkmış sikini seyrettirdin bana… Şimdi onu yemek istiyorum… Hadi
geçir bana… Gel hadi sik beni… Sik beni… Ohhhh sik beni n'olur…
Birden dibine kadar geçirdi Hakkı. Koltukta neredeyse ikiye
katladığı karımın üstüne çökmüş, onu altına alıp ezmişti. Sonra pompalamaya
başladı. Tam bir fırlamaydı doğrusu. Dediğini yapmıştı işte. Şule'yi sikiyordu.
Üstelik onu bir de yalvarttırmıştı.
Olduğum yerde çömelmiş, nefes bile almadan seyrediyordum.
Bulunduğum yerden, Hakkı'nın o kocaman sikinin karımın amına girip çıkışını, en
ince ayrıntısına kadar görüyordum. Şule'nin amının dudakları, içindeki sikin
çevresine sımsıkı sarılmıştı.
Müthiş bir manzaraydı bu. Ben de, yüzlerce kez
sikmiştim o amı. Fakat sikimin girip çıkışını böylesine yakından izlememe,
elbetteki imkan olmamıştı. Başka bir yere bakamıyordum sanki.
Uzun ve sert hareketle sikiyordu Hakkı. Geri çekildiğinde
siki neredeyse ucuna kadar çıkıyor, sonra bir hamlede dibine kadar geçiriyor ve
taşakları karımın o güzelim götüne yapışıyordu.
O da iyice tahrik olmuştu
tabii. Bütün akşam boyunca Şule'nin içine düşmüş ve siki neredeyse hiç
inmemişti. Fazla dayanabileceğini sanmıyordum. Hareketlerinin giderek
hızlanması da, haksız olmadığımı belli ediyordu zaten.
Bu arada ben de kendimi
zor tutuyordum doğrusu. Sanki o koltuğun üstünde karımı siken Hakkı değil de
benmişim gibi hissediyordum kendimi. Tarifi imkansız bir duygunun
pençesindeydim. Heyecandan titreyen parmaklarımla pantolonumun fermuarını
indirdim ve zonklamakta olan sikimi dışarı çıkardım. Belim geldiğinde,
çamaşırlarımın berbat olmasını istemiyordum.
Karımın yüzü iyice çarpılmıştı artık. Duyduğu zevk, onu
kendinden geçirmişti sanki. İki eliyle, Hakkı'nın, bacaklarını göğsüne doğru
bastıran ellerini bileklerinden kavramıştı. Kalçaları kıvranıyor, içine girip
çıkan sikin altında adeta dans ediyordu. İnlemeleri, artık küçük birer çığlığa
dönüşmüştü. Belinin gelmek üzere olduğunu görebiliyordum.
Sonra Hakkı'nın
ağzından ulumaya benzer bir ses çıktı. Bir anda dibine kadar geçirmişti karıma.
Kalçalarının titrediğini görüyordum. Bu titremeler, tıpkı bir elektrik akımı
gibi Şule'ye de geçiverdi. O ikiye katlanmış haliyle, koltukta çırpınıyordu
karım.
Aynı anda, ikisinin de beli geliyordu.
Ben de bunu bekliyordum sanki. Belim terasın betonuna fışkırmaya
başladı. Elimi bile değmemiştim sikime. Ama kendimi daha fazla da tutamamıştım
işte. Tek yapabildiğim, duyduğum büyük zevkin verdiği duyguların, dudaklarımdan
naralar halinde dışarı taşmasını önlemeye çalışmaktı.
Kendimi topladığımda, yeniden içeriye baktım. Hakkı sikini
karımın amından çıkarmış ve geri çekilmişti. O kocaman siki, biraz inmiş
gibiydi. Karım ise koltuğun üstünde, mest olmuş bir halde kendini toplamaya
çalışıyordu.
Bu ilk sikişin ne Hakkı'ya, ne de Şule'ye yetmediği belliydi.
Yalnızca nefeslenmek için durmuş gibiydiler. Bunun farkına varmak, daha kendime
tam gelememişken, yeniden heyecanlanmama neden oluyordu.
İlk hareket karımdan geldi. Doğrulup, elini Hakkı'nın sikine
uzattığını gördüm. Parmakları, biraz önce amına girip çıkan, tohumlarını
rahminin ağzına fışkırtmış, yarı inik o koca sikin çevresine dolandı. Sonra;
hafif hafif, sanki incitmekten korkar gibi okşamaya başladı.
Gözleri yine yarı
kapalıydı. Yüzüne, sikilmek istediği zamanlarda hakim olan o anlatılmaz ifade,
yine gelip yerleşmişti. Onca afrodizyaktan sonra, yalnızca bir kere sikilmekle
yetinmesine olanak olmadığı belliydi.
Sikinde dolaşan parmaklar, Hakkı'nın üstünde beklenen etkiyi
yaratmakta gecikmemişti tabii. Büyük bir hızla huylanıyordu. Bir anda, yeniden
dimdik ve kocaman olmuştu siki. Biraz daha sokuldu karıma.
Aklını başından alan
sikin böyle yakınına gelmesi, Şule'yi daha da heyecanlandırmış gibiydi.
Koltukta kıpırdanıp duruyordu. Sonra iyice doğrulup, o da Hakkı'ya sokuldu
biraz. Şimdi herifin kocaman siki, neredeyse karımın yüzüne değiyordu.
Nefes
bile almadan olup bitenleri izliyordum. Büyülenmiş gibi Şule'nin ağzını açışını
ve o güzelim dudaklarının Hakkı'nın sikinin koca bir mantara benzeyen başına
kapanışını seyrettim. Az önce amına girip çıkan, içinde tohumlarını fışkırtan
sik, şimdi ağzındaydı karımın.
Şule'nin; alev alev yanan, kıpır kıpır diliyle insanın aklını
başından alan, o çıldırtıcı ağzını çok iyi biliyordum. Yüzlerce kez, sikimin o
ağzın içinde eridiğini hissederek mest olmuştum. Şimdi ise benim yerimde Hakkı
vardı. Sikim yeniden taş gibi sertleşmişti. Hiç bir şeyi kaçırmamaya çalışarak
seyretmeyi sürdürüyordum.
Karımın başı sürekli oynuyor, Hakkı'nın sikini ağzının
derinliklerine alıp çıkarıyordu. Herifin yüzünde, ne kadar zevk almakta
olduğunu açıkça belli eden bir ifade vardı. Başı hafifçe arkaya devrilmiş,
gözlerini yarı kapatmıştı. İki eli, birer pençe gibi Şule'nin omuzlarını
kavramıştı.
Sonra kalçalarını ileri geri oynatmaya başladı. Artık sikini
karımın ağzına sokup çıkarıyor, onu ağzından adeta sikiyordu. Manzara müthişti.
Sonra gözlerim salonun kapısında fark ettiğim kıpırdanmaya
takıldı. Can çaktırmadan gelmiş, tıpkı benim gibi, onları seyrediyordu.
Aramızdaki mesafe yüzünden yüzünü tam göremiyordum ama, onun da son derece
tahrik olduğundan emindim. Karımı sikmek için sırasını beklerken, seyretme
fırsatını da kaçırmak istemiyordu anlaşılan.
Bu arada Hakkı'nın hareketleri giderek hızlanmış, sikini
Şule'nin ağzına hırsla sokup çıkarmaya başlamıştı. Karımın gözleri kapalıydı.
Yüzünde zevkten erimiş olduğunu açıkça gösteren bir ifade vardı. İki eliyle
koltuğun kenarlarını sımsıkı kavramış, kendini alabildiğine bırakmıştı.
Herif
onu ağzından sikiyor, o da büyük bir teslimiyetle veriyordu. Burnundan çıkan
mırıldanma ve inlemeler, bundan ne kadar çok hoşlandığını açıkça belli ediyordu.
Hakkı'nın ağzından hırıltılar çıkmaya başlamıştı. Belini
getirmek üzere olduğu belliydi. Kalçalarının hareketleri giderek hızlanıyor,
siki her bastırışında, karımın ağzına biraz daha çok giriyordu.
- "Ohhh ağzın am gibi…” dedi hırıldayan bir
sesle. “Hadi iyice em bakayım sikimi… İyice em… Ohh şimdi
fışkırtacağım ağzına… Gırtlağına fışkırtacağım şimdi… Ohh hadi yut
tohumlarımı orospu… Yut tohumlarımı…”
Kalçalarının titrediğini görebiliyordum. Sonra vücudu da
kasılmaya başladı. Aynı anda karımın boğazı da oynamaya başlamıştı. Tanrım,
herif gerçekten de ağzında fışkırtıyor, o da büyük bir iştahla hepsini
yutuyordu.
Aynı anda onun da bütün vücudu titremeye, sarsılmaya başlamıştı.
Hakkı'nın tohumları midesine inerken, o da belini getiriyordu.
Aslında yine patlama noktasına gelmiştim ama, kendimi kontrol
etmeye çalışıyordum. Seyredeceklerimin bu kadarla kalmayacağı kesindi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Hakkı planını aynen uyguluyordu.
En azından
söylediklerinin ilkini yerine getirmiş ve karımı sikmişti. Şimdi Can'a verdiği
“ona da siktirme” sözünü tutacağından kuşkum yoktu. Zaten Can da
hazırdı buna.
Öte yandan, Hakkı'nın işi şimdilik bitmiş gibi görünüyordu.
Şule'nin ağzında patlattıktan sonra, karşısındaki koltuğa oturmuş dinleniyordu.
O kocaman siki yarıyarıya inmişti. Sonra yerinden kalkıp, salondan çıktı.
Karım, hala koltukta oturuyordu. Eteği artık beline kadar
sıvalı, bacakları alabildiğine açıktı. Sağ elinin parmakları ise amıyla
oynuyordu. Tanrım, sikilmeye doymamış olduğu öylesine belliydi ki. Çok geçmeden
geri döneceğini tahmin ettiği Hakkı'yı beklediğini anlıyordum.
Gözlerimi ayırmadan onu seyretmekte olduğum için, Can'ın
salona girdiğini, ancak Şule'nin yüzünde beliren şaşkınlıktan anlayabildim.
Gözlerimi kapıya çevirdiğimde gördüğüm manzara beni de şaşırttı.
Çırılçıplaktı
Can. Adaleli ve güneş yanığı bir vücudu vardı ama, ne karım ne de ben, işin bu
tarafıyla pek ilgilenmiyorduk. İkimizin de dikkati, çelik bir yay gibi yukarıya
kıvrık duran sikine yönelmişti.
Acele etmeden, karıma doğru yürüdü Can. Gözleriyle sanki onu
yiyip bitiriyor gibiydi. Şule'yi “yıllardan beri sikmek istediğini”
söylemişti Hakkı'ya. Şimdi yakalamıştı bu fırsatı işte.
Karım, parmakları hala
yeni sikilmiş amında, dudakları yarı aralık ve yüzünde içindeki sikilme
isteğini açıkça ortaya koyan bir ifade ile onu bekliyordu. Can iyice yaklaştığında,
birden kalkıverdi koltuktan.
Sonra arkasını Can'a dönüp, dizlerinin üstünde,
yeniden çıktı koltuğa. Ellerini koltuğun arkalığına dayamış, kıçını dışarı
çıkarmış, belini bükmüştü.
Yeni bir siki içine almak için hazır bekliyordu.
Fazla bekletmedi Can onu. Arkadan sokulup sikini önünde
açılmış bekleyen o güzelim amın dudakları arasına yerleştirdi ve bir anda
dibine kadar geçirdi karıma. Şule'nin gözleri kaymıştı. Hiç itiraz etmeden,
kendini ikinci bir adama siktiriyordu. İtiraz etmek ne kelime, zevkten bayıldığını
görebiliyordum.
Can da zevkten uçmuştu tabii. İki eliyle karımı belinden
kavramış, gözleri yarı kapalı, hırsla sikiyordu. Birden belini getirmeye
başladı. Vücudu sarsılıyor, kıçının yanakları titriyordu.
Bütün gece heyecanla
bu anın gelmesini beklemiş, üstelik, Hakkı karımı sikerken seyretmişti. Bunun
onu daha da tahrik etmiş olduğu kesindi. Kendini tutamamıştı işte. Tohumlarını
Şule'nin amına dolduruyordu.
İçindeki sikin fışkırdığını hissetmek de, karıma yetmişti
tabii. Vücudunun dalga dalga sarsılıp çırpındığını, adeta kendinden geçerek
belini getirdiğini görebiliyordum.
Durulmalarını elbetteki beklemiyordum ama, Can'ın sanki hiç
bir şey olmamış gibi karımı sikmeyi sürdürdüğünü görünce, yine de şaşırdım.
Yoksa Hakkı ona da mı afrodizyak vermişti acaba?
Şule'nin yüzü bana dönüktü. Zevkten kaymış gözleriyle, hiç
bir yere bakmıyor gibiydi. Beni aklına bile getirmediğinden emindim.
Normal
halinde bile sikilmekten ne kadar hoşlandığını bildiğimden, şimdi bir de
afrodizyak etkisindeyken ne hale geldiğini tahmin edebiliyordum. Dünyadan
kopmuş gibiydi. O anda içine girip çıkan sikten başka hiç bir şeye ilgi
duymadığı belliydi.
Can, başını arkaya atmış, gözlerini kapamıştı. Ne kadar zevk
aldığı yüzünden açıkça belli oluyordu. Durmadan pompalıyor, sikini, karımın
artık iyice şişmiş ve içi tıka basa bellerle dolmuş olması gereken amına sokup
çıkarıyor, onu çıldırtıyordu.
Manzara müthişti doğrusu. Seyretmeye
doyamıyordum.
Elimi sikime dokundurursam hemen patlayacağımın farkındaydım.
Bunu mümkün olduğu kadar geciktirmek istiyordum. İçimden gelen bir ses, daha da
müthiş şeyler seyredeceğimi söylüyordu sanki. Neler olabileceğini merak
etmeye başlamıştım.
Hakkı viski bardağını elime verdiğinde, neredeyse tepeleme
doldurmuş olduğunu gördüm. Adamın niyeti, benden bir an önce kurtulmaktı. Ama,
benim içkiye ne kadar dayanaklı olduğumu bilmiyordu tabii.
Sesimi çıkarmadan,
koca bir yudum aldım viskiden. Sonra da karımın viskisini dudaklarına
götürüşünü ve içişini izledim. Gerçekte içtiğinin ne olduğunu bilse, ne
düşünürdü acaba?
Bir süre sonra Şule içkisini de yarılamıştı. Bu arada
afrodizyak da, etkisini iyice göstermeye başlamış ve artık yerinde duramaz
olmuştu. Bir ara eğilip yüksek topuklu stilettolarını çözdü ve çıkardı. Sonra da koltukta yan
dönüp, bacaklarını koltuğun kol dayama yerinin üstünden sarkıttı.
Şimdi eteği
daha da sıyrılmıştı tabii. Üçümüz de çıplak kalçasını görebiliyorduk. Üstelik
böyle otururken vücudu iyice büküldüğü için; giysisinin ön kısmı da oyunlar
oynamaya başlamış, memelerinden biri, neredeyse ucuna kadar meydana çıkmıştı.
Hakkı'nın da, Can'ın da gözlerinin parladığını görebiliyordum.
Çaktırmadan Hakkı'yı incelemeye başladım. Can'a mutfakta,
“karıya baktıkça sikim kalkıyor” derken yalan söylememişti. Gerçi
bacak bacak üstüne atıp biraz gizlemişti ama, yine de, pantolonun önünde
kocaman bir kabarıklık meydana geldiğini görebiliyordum.
Sonra Can'ın sikinin
de kalkmış olduğunu farkettim. Bu durum daha da tahrik olmama yol açarak, beni
iyice şaşırttı. Sanki benliğimin derinliklerinde hep gizli kalmış bir şeyler
ortaya çıkıyordu. Başka türlü bir açıklama bulamıyordum.
Öyle ya, iki erkek
karımı sikmeyi kafalarına koymuştu ve ben bunu biliyordum. Uygun zamanın
gelmesini beklerlerken de, kalkmış sikleriyle onu seyrediyorlardı. Şule de
peşpeşe devirdiği afrodizyaklı iki bardak viskiden sonra, güzelliklerini büyük
bir umursamazlıkla sergilemeye başlamıştı. Benim bütün bunlara tepkim ise
tahrik olmak ve sikimin kalkması oluyordu.
Hakkı yerinden kalkıp Şule'ye doğru yürüdüğünde, düşüncelerim
dağıldı. Dikkatimi, yine onu izlemeye verdim. Çünkü niyetinin, onun boşalan
bardağını almak olduğunu anlamıştım. Sırtı bana dönük olduğu için ben
göremiyordum gerçi ama, Şule, Hakkı'nın pantolonundaki kocaman kabarıklığı
mutlaka fark etmiş olmalıydı.
Dumanlı gözlerle oraya baktığını gördüğümde,
yanılmadığımı anladım. Kendisi için kalkan siki görmüştü. Hakkı da, bilinçli
bir biçimde yavaş hareket ediyor ve sanki kendini seyrettirmek istiyordu. Sonunda
elinde bardakla bara yöneldiğinde, yine ustaca bir manevrayla kendini bana
önden göstermeden geçip gitti. Onun bu işleri çok iyi bildiğini anladım ben de.
Bu sefer viskiye afrodizyak karıştırmaya gerek görmemişti.
Ama barda epeyce oyalandı. Sikinin inmesini beklediğini biliyordum. Sonra
Şule'nin içkisini getirip, benim daha tam boşalmamış bardağımı aldı. Öyle ya,
sarhoş edilip devre dışı bırakılması gereken bendim.
Karım ise kıvamına gelmiş
gibi görünüyordu. Bu sefer de tepeleme doluydu bardağım. O an için yapabilecek
tek şey vardı. O da; Can ve Hakkı'nın yaptığını yapıp, Şule'yi seyretmekti.
Doğrusunu söylemek gerekirse; gözlerimizin önündeki manzara,
gerçekten de seyretmeye değerdi. Karım bizlere yan dönmüş, bacakları koltuğun
kol dayama yerinin üstüne uzatmış otururken, dış tarafta kalan bacağını
ötekinin üstüne atmıştı. Böylece çıplak kalçası daha çok görünür hale gelmişti.
Gerçi Can'la Hakkı, onun kıçında külot olmadığından henüz emin olamamışlardı
ama, iyice kuşkulanmışlardı herhalde. Bu yetmiyormuş gibi, sürekli olarak ayak
parmaklarını oynatıp duruyordu. Üçümüz de başka tarafa bakamaz olmuştuk.
Ama o,
böyle oturmaktan sıkılmıştı galiba. Bacaklarını indirip, tekrar yüzünü bize
döndü. Bunu yaparken bacakları iyice aralanmış ve kısa bin an için amının
kılları ortaya çıkmıştı.
İşte bu öldürücü darbeydi. Artık Can da Hakkı da,
karımın külodu olmadığını biliyordu.
Hızla düşünüyor, duygularımı inceliyor ve ne yapmak gerektiği
konusunda bir karar vermeye çalışıyordum. Gözlerimin önünde, Can ve Hakkı'nın
karımı nasıl sikeceklerinin resimleri uçuşmaya başlamıştı. Bunu son derece
güçlü bir biçimde arzuladığımın farkındaydım. Peki nasıl olacaktı bu iş?
Aklıma
ilk gelen, Hakkı'nın istediği gibi sarhoş olup bayılmak ve böylece onlara
aradıkları fırsatı vermekti. Ama olup bitecekleri mutlaka seyretmek de
istiyordum. Üstelik karımın seyredildiğini, en azından şimdilik bilmemesi de
gerekiyordu. Aksi halde kendini bırakamayacağından emindim. Her neyse, ilk
yapmam gereken, bayılma numarasıydı.
Bardağımda kalan viskiyi kafama dikip, peltekleştirmeye özen
gösterdiğim bir dille Hakkı'ya “kendime bir içki daha alıp
alamayacağımı” sordum. Bu onu öylesine mutlu etmişti ki, anlatamam.
Bardan
doldurduğum bardakla tekrar yerime oturduğumda, Şule, biraz daha yerinde
duramaz hale gelmişti. Şimdi kalçalarını koltuğun ön tarafına getirip iyice
arkasına yaslanmış durumda oturuyordu.
Çıplak ayaklarının yalnızca parmak
uçları yere değiyordu. Dizleri, bir karıştan fazla ayrıktı ve eteği
alabildiğine sıyrılmıştı. Eteğin kumaşını bacaklarının arasına soktuğu için,
amı görünmüyordu.
Beklenenin aksine, duyduğum heyecanın etkisinden olacak, cin
gibi ayılmıştım sanki. Ama bunu kimse bilmiyordu. Aksine, Can da Hakkı da,
artık düşmek üzere olduğumdan emin gibiydiler.
Hakkı, Şule'nin tam karşısında
oturuyordu. Artık beni fazla umursamadığı için de, ilginç şeyler yapmaya
başlamıştı. Tıpkı karım gibi, o da kalçalarını koltuğun ön tarafına kaydırmış,
arkaya iyice yaslanıp, yarı yatar duruma gelmişti.
Bacakları alabildiğine
aralıktı. Pantolonun önündeki kocaman kabarıklık, açıkça görülüyordu. Üstelik,
sanki işi garantiye almak istiyormuş gibi, zaman zaman elini götürüp kalkmış
sikini okşuyor ve bunu yaparken de, Şule'nin gözlerinin içine bakıyordu.
Karım da gözlerini, kendisi için kalktığını bildiği sikten
alamıyordu bir türlü. Ağzı yarı aralıktı. Gözleri buğulanmıştı. Burun
kanatlarının oynadığını görebiliyordum. Artık tam sikilecek kıvama gelmişti ve
sikilmeyi son derece istediğini de belli ediyordu.
Birden yerinden kalkması,
üçümüzü de şaşırttı. Parmaklarının ucunda, kalçalarını çalkalayarak bara doğru
yürümesini hep birlikte seyrettik. Barın arkasına geçip bardağını tezgahın
üstüne koydu ve elini buz kovasına daldırdı.
Aynı anda da Hakkı fırladı
yerinden ve hızla onun yanına gitti. Şimdi ikisi de tezgahın arkasındaydılar ve
Hakkı karıma yardım ediyormuş gibi görünüyordu.
Can da ben de onları dikkatle seyrediyorduk. Ama ikisinin de
bize aldırdığı yoktu. Bizimle hiç ilgilenmiyorlardı sanki. Şule'nin iki eli de
tezgahın üstündeydi. Bir eliyle bardağını tutmuştu, diğeriyle de buz kovasından
aldığı buzları bardağa koyuyordu.
Hakkı onun sol tarafındaydı. Sol eliyle viski
şişesini tutmuştu. Sağ eli ise aşağıdaydı. Karıma biraz daha sokulduğunda, bir
şeyler yapacağından kuşkulandım.
Neredeyse aynı anda Şule'nin yüzünde garip bir
ifade belirdi. Sarsıldığını ve alt dudağını ısırdığını gördüm. Hakkı'nın elini
arkadan getirip eteğinin altına, bacaklarının arasına soktuğundan emindim.
Doğrusu herifi alkışlamak gerekiyordu. Gerçekten son derece cesurdu.
Sonra karımın vücudu daha da şiddetle sarsıldı. Gözlerini
kapamıştı. Bir eli bardağı kavramış, öbür eli buz kovasının içinde, donup
kalmıştı sanki. Hakkı'nın amıyla oynadığını anlamamak için salak olmak
gerekirdi. Sikimin çatlayacak hale geldiğini ve zonkladığını hissediyordum.
Şule de son derece heyecanlanmış olmalıydı. Vücudunun görünen üst kısmına bakarak,
alt kısmının kıvrılıp büküldüğünü anlayabiliyordum. Herif karımı parmağıyla
sikiyordu düpedüz. O da bundan çok büyük bir zevk alıyordu.
Zaman kavramını
yitirdiğim için, öyle ne kadar kaldıklarının farkında değildim. Sonra Şule'nin
vücudu hafif hafif sarsılmaya başladı. Beli geliyordu. İşler, kelimenin tam
anlamıyla kontrolden çıkmıştı artık.
Kendini toparlayıp elinde bardağıyla tekrar yerine giderken,
benimle göz göze gelemedi karım. Ama oturuşuna bakılırsa, yaşadığından pişman
olduğu söylenemezdi. Şimdi dizleri daha da aralık oturuyordu.
Gerçi yine eteğin
kumaşını bacaklarının arasına sokup kasıklarını örtmüştü ama, yalnızca ancak
küçük bir külotun örtebileceği kadar bir yer gizlenmiş durumdaydı. Buna
karşılık, iki bacağının da iç tarafında, hafifçe parlayan bir ıslaklık olduğunu
görebiliyordum.
Hakkı ise hala barın arkasındaydı ve Can'a bakarak, pis pis
sırıtıyordu. Sonra o da gelip yerine oturdu ve Şule'nin gözlerinin içine
bakarak, sağ elinin işaret parmağını ağzına götürüp emmeye başladı. Gerçekten de
ustaydı herif.
Artık işi fazla uzatmamak gerektiğinin farkındaydım. Ya
karımı alıp oradan gidecektim, ya da kalıp onu sikmelerine izin verecektim.
Mantığım gitmeyi, duygularım ise bir yolunu bulup, Hakkı'ya Can'a aradıkları
fırsatı vermeyi ve onlar karımı sikerken seyretmeyi emrediyordu. Sonunda
duygularım kazandı.
İyice sallanarak kalktım koltuktan. Sonra da Hakkı'ya, içerde
biraz yatıp kendime gelebileceğim bir oda olup olmadığını sordum. O da, Can da
çok sevinmişlerdi tabii. Bu arada Şule'nin de rahatladığını fark ediyordum.
Hakkı önüme düşüp beni, içerideki küçük bir odaya götürdü. Kilitteki anahtarı
görünce, deli gibi sevindim.
- “Ben uyuycam… Tamam mı..?” dedim iyice yayılan
bir dille, “Kimse beni rahatsız etmesin bak haaa…”
Sonra da kapıyı kapatıp anahtarı çevirdim. Bir süre kapının
önünde kaldı Hakkı. Hatta kapıyı açmayı bile denedi. Sonra uzaklaştığını
duydum.
Hemen terasa açılan kapıya yöneldim. Hiç gürültü çıkarmadan açıldı
kapı. Ayakkabılarımı çıkarıp, terasın beton zemininde sessizce yürüyerek
salonun pencerelerine doğru gittim.
İnce tül perdeler, içeriyi olduğu gibi
görmeme olanak veriyordu. Onların beni görmesi ise çok zordu. Ayrıca kimsenin
bakacağını da sanmıyordum. En büyük avantajım, üstlerdeki üç küçük camın da
açık olmasıydı. Bu sayede, her şeyi duyabilecektim.
Şule'nin
oturduğu koltuk cama çok yakındı. Bulunduğum yerle arasında yalnızca iki metre
kadar mesafe vardı. Onu yandan seyrediyordum. O kadar hızlı gelmiştim ki, Hakkı
daha yeni giriyordu salona. Hiç duraklamadan, karımın oturduğu koltuğa doğru
yürüdü ve önünde yere diz çöktü. Elini uzatıp karımın bacağının iç tarafını
okşamaya başladı.
- “Can…” dedi sonra da, “Sen biraz stüdyoya
gitsene…”
Ona bakmamıştı bile. Gözleri karımın bacaklarının arasına
dikiliydi. Şule de, gözlerini ondan ayıramıyordu. Hakkı öteki elini de götürüp
bacaklarını iyice birbirinden ayırdığında, koltukta biraz daha öne kayıp,
kalçalarını iyice kenara getirdi yalnızca. Şimdi eteği neredeyse beline kadar
sıyrılmıştı.
Hakkı, az önce parmağını soktuğu o güzelim amın şimdi tam içine bakıyordu.
Sonra başı, karımın kasıklarına gömülüverdi.
- “Ohhhhh…” diye inledi Şule.
Ayaklarının yerden kesildiğini ve havalanıp Hakkı'nın
omuzlarına yerleştiğini gördüm. Daha iyi yalanmak için, kendini tabak gibi
açmıştı şimdi. Bir elini uzatıp parmaklarını Hakkı'nın saçları arasına
geçirirken, öbür eli de memelerini okşamaya başlamıştı.
O kadar çok
heyecanlanmıştım ki, neredeyse belim gelecekti. Gözlerimin önündeki manzara o
kadar güzeldi ki, kelimelerle anlatılması mümkün değilmiş gibi geliyordu bana.
Karım
kendinden geçmiş gibiydi. Afrodizyak etkisiyle saatlerden beri alev alev
yanmakta olan amının içine giren dil, onu mest etmişti. Sonra tüm vücudu
sarsılmaya başladı. Beli geliyordu. Kendini tutamamıştı.
Şule'nin ne kadar güzel sikiştiğini, sikilmeyi ne kadar
sevdiğini, benim kadar iyi bilen olamazdı. Şimdiye kadar yaptıklarına bakarak,
Hakkı'nın da hızlı bir sikici olduğu yargısına varıyordum. İkisi bir araya
geldiklerinde, ortaya seyrine doyum olmayacak bir sikiş çıkacağından emindim.
Gördüklerim de, bu düşüncemin yanlış olmadığını belli ediyordu.
Karım yine çırpınmaya başlamıştı. Hakkı dilini çok ustaca
kullanıyor olmalıydı. Yıllardır yalamaya doyamadığım o güzelim amın, şimdi onun
ağzının altında nasıl açıldığını görür gibiydim.
Birden derin bir “Iımmmmmhhhhh”
çıktı Şule'nin ağzından. Tüm vücudu sarsılıyor, tekrar beli geliyordu.
Can, yanında ikimizin de tanımadığı orta yaşlı bir
herifle karşımıza çıktığında; İstanbul'un o popüler gece klüplerinden birinde,
kafalarımız oldukça iyi, oturuyorduk.
Neredeyse beş yılllık bir aradan sonra
Türkiye'ye gelince, gazetelerden adını bildiğimiz bu yere gelmiş ve biraz
eğlenmek istemiştik. Barın dip tarafında, iki taburelik küçük bir yer vardı.
Oranın boş olduğunu görünce hemen kapmış ve çevremizi seyretmeye başlamıştık.
Karım bayağı mutluydu. Gülüyor, eğleniyor, biraz da
çevredekilerle dalga geçiyordu. Çeşitli Avrupa ülkelerinde geçirdiğimiz o beş
yıllık süre içinde, bir çok yeni tip çıkmıştı piyasaya.
Derken kalabalık arasında Can'ı gördüm. O da beni görmüştü
hemen. Doğruca yanımıza geldi. Tabii, o adam da gelmişti. Öpüştük Can'la.
Aslında karımla yalnızca göz aşinalıkları vardı. Ama Can onu da öptü.
Sonra da
yanındaki yabancıyla tanıştırdı bizi. Adı Hakkı'ydı ve söylediğine göre reklam
fotoğrafçılığı yapıyordu. Uzun boylu ve kumral Can'ın aksine, ortadan da biraz
kısa, saçları ve kısa sakalları iyice kırlaşmış biriydi. Kaynatmaya başladık.
Başka boş tabure olmadığı için, Can'la Hakkı, yanımızda
ayakta duruyorlardı. Ben Can'la konuşurken, Hakkı da karımla meşgul olmaya başlamıştı.
Kısa bir süre sonra onun karıma büyük bir ilgi gösterdiğini fark ettim. Hem
hızlı hızlı bir şeyler anlatıyor, hem de karımı tepeden tırnağa inceliyordu.
Aslında pek haksız sayılmazdı tabii. En iyisi, size burada biraz karımdan söz
edeyim.
Karım, yani Şule 30 yaşında, uzun boylu, uzun bacaklı, ince
ve nefis vücutlu bir kadın. Ayrıca çok da güzel ama, onun asıl özelliği,
güzelliğinden çok çekiciliğiyle dikkati çeken biri olması.
Açık kumral ve
dalgalı saçları omuzlarına kadar iniyor. Şehvetli ağzı ve ilginç ışıklar saçan
gözleri, yüzünü büsbütün güzelleştiriyor. Memeleri küçük, karnı hafifçe çıkık,
beli incecik ve kalçaları dolgun ve yusyuvarlak.
Ama bunlar yalnızca dış
görüntüsü tabii. Bir de değişik, onu büsbütün çekici kılan özellikleri var. Bu
özelliklerin en belirgini de, zaman zaman sınırları zorlayan ve onu hep etkisi
altında tutan teşhircilik tutkusu. Doğaldır ki, tüm giyim felsefesi de, bu
tutkuya uygun biçimde kurulu.
Altı yılllık evliliğimiz süresince, onun bir tek
kez bile sutyen taktığını görmedim. Külot ise Şule için yalnız kanama
dönemlerinde zorunlu olarak kullanılması gereken bir giysi. Bütün bu
özelliklere; bir de bütün giysilerinin, güzelliklerini gizlemekten çok
göstermek amacıyla seçilmiş şeyler olduğunu eklemek gerekiyor.
O gece de karım, hakkındaki tüm bu tanımlamalara uygun bir
haldeydi. Üstündeki giysiyi, aslında “sade” sözcüğüyle tanımlamak en
doğrusuydu ama, yine de, görenin gözlerini yuvasından fırlatacak türden bir
şeydi bu.
İnce ve kaygan, siyah üstüne küçük beyaz benekleri olan bir kumaştan
yapılmıştı. Üst kısmı karımın vücuduna iyice yapışıyordu. Dekoltesi de,
neredeyse göbeğine kadardı. Kolsuz olduğu için, kollarıyla omuzlarını da
meydanda bırakıyordu.
Eteği ise oldukça bol ve alabildiğine kısaydı. Böyle bar
taburesinde bacak bacak üstüne atıp oturduğunda, neredeyse kalçalarına kadar
sıyrılıyordu. Ayaklarında da; yüksek topuklu, dekolte ayakkabılar vardı.
Memelerinin dekolteden görünen kısımlarıyla kumaşın altından birer düğme gibi
belli olan başları, sutyeni olmadığının hemen anlaşılmasına yol açıyordu.
Eteğinin altında kıçının çıplak olduğunu ise gerçi başkaları görmüyordu ama,
ben gayet iyi biliyordum.
Muhabbet koyulaştıkça içki bardakları da peşpeşe devriliyordu
tabii. Zaten iyi olan kafalarımız, iyice dumanlanmaya başlamıştı. Sonra Hakkı,
yakınlarda olan evine gitmemizi teklif etti. Anlattığına göre, hem stüdyo hem
de ev olarak kullandığı bir teras katı vardı. Hep birlikte kalkıp bir taksiye
atladık.
Gerçekten hoş bir yerdi Hakkı'nın evi. Yüksek bir apartmanın
terasının tam ortasında inşa edilmiş bir eve benziyordu. Bütün odalardan
alabildiğine geniş terasa çıkılabiliyordu. Biri stüdyo haline getirilmiş iki
büyük salonu, iki yatak odası, geniş bir mutfağı ile banyosu vardı.
Salondaki
geniş koltuklara oturduk. Hakkı salonun dip tarafındaki barın arkasına gitmiş
ve hepimize içki hazırlamaya koyulmuştu. Normal olarak ona dikkat etmemem
gerekiyordu ama, kaçamak hareketleri ilgimi çektiği için, çaktırmadan
yaptıklarını izlemeye başlamıştım.
Tezgahın üstüne önce üç bardak koymuştu.
Ellerini tekrar tezgahın altına götürdüğünü ve bir şeyler yaptığını
fark ettim. Sanki elindeki bir şeyi sallıyor gibiydi. Sonra bir dördüncü
bardağı çıkarıp ötekilerin yanına ve sol başa yerleştirdiğini gördüm. Birden o
bardağın içine bir şeyler koyduğu kuşkusuna kapıldım.
Bir yandan da, onu seyrettiğimi anlamasını istemiyordum.
Gidip mutfaktan bir kova buz getirdi. Önce buzları attı bardaklara, sonra da
viski doldurdu. Kuşkulu bardağı sağ eline, bir diğerini de sol eline alıp bize
doğru geldi. Sol elindeki bardağı bana, sağ elindekini de, Can'la konuşmakta
karıma verdi.
Sonra gidip öbür iki bardağı da aldı ve birini Can'a verip,
diğeri elinde, koltuklardan birine oturdu. Şimdi sırf dikkat kesilmiştim.
Karımın bardağına viski dışında bir şeyler koyduğundan emindim artık. İçimden
gidip bara bakmak geliyordu ama, sabretmeye çalışıyordum. Nasıl olsa bir fırsat
geçerdi elime.
Hakkı'nın yerine oturduğu andan itibaren gözlerini karımdan
ayırmadığını fark etmekten geri kalmamıştım. Yine bacak bacak üstüne atmıştı
Şule. Böylece, seyrine doyum olmayacak nefis bir manzara sergiliyordu.
Ara sıra
konuşmasını destekleyen hareketler yaparken hafifçe öne eğildiğinde de,
memeleri, yarıyarıya ortaya çıkıyordu. Hakkı da, bunların hiç birini
kaçırmıyor, karımı gözleriyle yiyordu sanki.
Hakkı'nın yerinden kalkıp içeri gittiğini gördüğümde,
beklediğim fırsatı elime geçirdim. Bardağımı elime alıp, sanki buz eklemek
istiyormuşum gibi barın arkasına gittim. Hemen yanımda, mutfağa açılan küçük
bir pencere vardı ve Hakkı'nın orada bir şeyler yaptığını duyabiliyordum.
Çaktırmadan tezgahın altına bakındım. Gözlerim, bardakların yan tarafında,
geriye doğru itilmiş küçük şişeyi yakalayıverdi. Can'ın da yerinden kalkıp
içeriye gittiğini görünce, elimi uzatıp şişeyi aldım.
Gerçekten minik bir
şişeydi bu ve üstünde “Spanish Fly” yazıyordu. Birden her şeyi
anlamıştım. Hakkı, karımı azdırmak için afrodizyak vermişti ona.
Sonra mutfaktan gelen sesler dikkatimi çekti. Hakkı'yla Can
alçak sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Elimde bulduğum minik şişe, dikkatle
dinlemeye başladım. Doğrusu sırf merak kesilmiştim.
- “Ulan ne biçim karı be…” diyordu Hakkı,
“Hani ilik gibi derler ya…”
- “Güzel, değil mi..?”
- “Güzel de laf mı..? İlik gibi dedim ya… Her yeri am,
karının. Baktıkça sikim kalkıyor…”
- “Ne adamsın be…”
- “Ne adamı var mı şimdi bunun… O götün güzelliğine
baksana… Üstelik bir de açıyor orospu… Valla sikemezsem deliririm…”
- “Olur mu yav..? Kocası var…”
- “Kocasını boşver canım…”
- “Nasıl boş vereyim yani… Herif burada…”
- “Ne yani..? Sen sikmek istemez miydin..?”
- “Tabii ki isterdim… Ama nasıl yapıcaz ki..?”
- “Sandığın kadar zor değil oğlum… Sen bana bırak bu
işleri…”
- “Lan manyaklık etme… Nasıl sikeceksin karıyı
kocasının yanında..?”
- “Orasına karışma… Sen sikmek istiyor musun onu söyle
bana…”
- “İstiyorum tabii deli misin..? Yıllardır istiyorum
zaten de, bir türlü denk getiremiyorum işte…”
- “Tamam o zaman… Önce ben sikerim, sonra sen… Sonra
da, istersen beraber sikeriz…”
- “Sen uçuyorsun valla…”
- “Ne uçması oğlum..? Karının amı yanıyor amı… Vermek
için içi gidiyordur şimdi…”
- “Tabii, senin yakışıklılığına tav oldu değil mi..?”
- “Oğlum sen hakkaten safsın be… Karının içkisine
ilacı dayadım… Görmüyor musun, yerinde duramıyor…”
- “Sen şeytanın tekisin… Peki kocası ne olacak..?”
- “Onu da; içkiyle bayıltırız nasıl olsa…”
Konuşmaları bitmek üzereydi. Elimdeki şişeyi aldığım yere
koyup, yakalanmadan bardan uzaklaştım ve gidip yerime oturdum. Duyduklarım ve
bulduğum afrodizyak şişesi beni serseme çevirmişti.
Hakkı'yla yeni tanışmıştık.
Can'a söylerken duyduğum kadarıyla da, herif daha ilk görüşte karımın içine
düşmüş ve onu sikmeyi kafaya koymuştu. Bizi eve davet etmesinin ardında yatan
nedenin bu olduğunu, artık biliyordum.
Kafasından geçenleri gerçekleştirebilmek
için de, daha oturur oturmaz, karıma afrodizyaklı içki vermişti. Onu böylece
azdırıp, beni de sarhoş edip bayılttıktan sonrasıyla ilgili niyetlerini de,
Can'a açık açık söylemişti zaten. Üstelik bu yetmiyormuş gibi, Can da karımı
sikmek niyetindeydi.
Doğrusu, iyi yere dükkan açmıştık.
Bütün bu olanlar son derece garipti tabii. Ama, aynı anda
daha da garip bir bir şey dikkatimi çekmişti. O da hiç kızmamış olmamdı. Normal
olarak içimi doldurması gereken öfke ortada yoktu.
Onun yerine, son derece
tahrik olduğumu hissediyor ve şaşırıyordum. Şaşmayacak gibi değildi zaten.
Herifler karımı sikmeye niyetlenip, bunun için planlar yapıyordu ve benim
tepkim ise, sikimin kalkması olmuştu.
Karşımda oturan Şule'ye baktım. İçkisi bitmek üzereydi ve
anladığım kadarıyla afrodizyak etkisini göstermeye başlamıştı bile.
Yanaklarının hafifçe kızardığını, gözlerinin parlamaya başladığını
görebiliyordum.
Eteği de, sanki başta olduğundan daha fazla sıyrılmış gibiydi.
Bacaklarının güzelliği, Hakkı'yı anlamama yardımcı oluyordu. Gerçekten de sik
kaldırıcı bir manzara sergiliyordu karım. Fazla düşünmeme zaman kalmadan,
Can'la Hakkı salona geri döndüler.
Hakkı artık en küçük bir hareketini bile kaçırmadan Şule'yi
izliyordu. Böylece ortala ilginç bir durum çıkmış oluyordu. Can'la Hakkı'nın
üstünde, planlarıyla ilgili bir gerilim vardı. Ben onların niyetini bildiğim
için gerilim içindeydim.
Şule ise bütün bu gelişmelerin dışında kalmıştı. Hiç
bir şeyden haberi yoktu ve hem akşam boyu içtiği viskilerden kaynaklanan kafa
iyiliğiyle, keyfi son derece yerinde, oturuyordu.
Afrodizyak da üzerindeki
etkisini göstermeye başlamış olmalıydı. Eskisi kadar sakin görünmüyor, yerinde
kıpırdanıp duruyordu. En hareketlenen yeri de bacaklarıydı. Bu yüzden eteği
artık iyice sıyrılmıştı.
İçkisi bittiğinde, Hakkı yerinden fırlayıp bardağı onun
elinden neredeyse kaptı. Bu arada benim içkim de bitmişti. İkimizin
bardaklarıyla yeniden barın arkasına dolandı ve Şule'nin bardağını yine
tezgahın altına indirdi.
Herif karımın yeteri derecede azmamış olduğunu
düşünüyor olmalıydı. Onu uyandırmamak için, bakışlarımı yeniden Can'a çevirdim.
Galiba en iyisi, olayları kendi akışına bırakmaktı.
Neler olabileceğini merak
etmeye başlamıştım.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa