25 Ocak 2020 Cumartesi

İstasyonda karşıladığım zaman, gözlerinin içi gülüyordu Hakan’ın. Kolay değil, tam üç yıldır ilk defa çıkıyordu cezaevinden. Onunla, başıma gelen küçük bir bela sonunda aldığım kısa mahkumiyetimi çekerken, Eskişehir Cezaevi’nde tanışmıştım. Kokainden tam on yıl ceza almıştı ve dört yıl yatacaktı. Eskişehirde kimseyi tanımıyordu ve bu nedenle de hiç ziyaretçisi yoktu tabi
Yapı olarak sıcak bir insandı Hakan… Onunla hemen kaynaşmıştım. Görüntüsüyle, herkesten farklıydı. Uzun boylu ve esmerdi. Başını sürekli traş ettiği için, kafası, pırıl pırıl parlıyordu.
Koğuşumuzda ondan başka arayanı olmayan kimse yoktu. Bir tanıdık adı, ya da adres de veremediği için, normalde hakkı olduğu halde, izin haklarını da kullanamıyordu. Bu açıdan, kafayı yemek üzere olduğunu hemen anlamıştım.
Otuz yaşında, iri yarı ve sağlıklıydı Hakan… En büyük sıkıntısı kadınsızlıktı. Neredeyse başka hiç bir şey düşünemiyor, sürekli kadınları sayıklıyordu. Bayağı hatırı sayılır bir porno dergiler kolleksiyonu oluşturmuştu. Her gün bir kaç kez otuzbir çektiğini söylüyordu.
Sonra bir pazar günü hamamda, çıplak görmüştüm Hakan’ı… Teninin rengi esmer, uzun boylu ve iriyarı vücudu inanılmayacak kadar kıllıydı. Bacaklarını, karnını, göğsünü, kollarını ve hatta sırtını kaplayan kapkara kıllar, ona adeta maymunsu bir görüntü veriyordu.
Traşlı kafası ise bu görüntüyü daha da çarpıcı bir hale getiriyordu. Ama asıl akıl almaz yanı, bacaklarının arasından sarkmakta olan sikiydi tabii… Böyle bir şeyi hiç görmemiştim. İnik haliyle bile müthiş uzun, alabildiğine kalın ve kapkaraydı.
Cezamı tamamlayıp ondan ayrılırken, unutmama sözü vermiştim gerçi ama, doğruyu söylemek gerekirse, bir kaç ay boyunca aklıma bile gelmemişti Hakan…
Sonra bir gün, bir kaç arkadaşla evde oturmuş konuşurken hatırlamıştım Hakan’ı… Ondan herkese söz edip, anlatmıştım. Sonra da konu yine unutulmuştu. Ama gece yalnız kaldığımızda, Gül, yani karım tekrar Hakan konusunu getirmişti gündeme,
“Bu Hakan’dan bana söz etmemiştin daha önce…”
“Öyle özel olarak anlatacak bir şey yoktu ki… Bir garip adamcağız işte…”
“Ama ilginç biriymiş baksana…”
“Doğru… Üstelik iki ayrı bakımdan ilginç biri… Birincisi, son derece yalnız ve adeta bir tür ortaçağ mahkumiyeti çekiyor olması… İkincisi de, kendi fiziki özelliklerinden kaynaklanan bir ilginçlik…”
“Şu hamam hikayesini anlatsana bir daha… İlk anlattığında tam duyamadım.”
“Goril gibi bir şey işte… Her yeri kapkara kıllarla kaplı… Siki de akıl almayacak kadar kocaman…”
“Ve bu adam, şimdi yıllardan beri abazan, öyle mi..?“
"Öyle… İzine çıkamıyor… Bol bol otuzbir çekiyor söylediğine göre…”
"Offff… Kadınlar, neler kaçırdıklarının farkında değiller yani…”
“Nereden bilsinler..? Haberleri yok ki…”
“Ama sen anlatıyorsun ya işte… Artık birileri bilebilir…”
Sonra susmuş ve birlikte yiyecek bir şeyler hazırlamıştık. Geç saatlerde karım elimi tutup beni televizyonun karşısındaki kanepeye götürmüş ve çalıcıya bir porno DVD takıp, yanıma oturmuştu. Kısa bir an sonra da, dev ekrandaki sikişi seyretmeye başlamıştık.
Karım da ben de, her zaman porno filmlerinden hoşlanmıştık. Bu akşamkini yeni bulmuştu anlaşılan… Afrika’da geçiyordu ve kocaman sikli iri kıyım zenciler, sarışın bir kadını durmadan sikiyorlardı.
Sikim kalkmıştı. Gül’e baktım. Kanepenin öbür ucunda, sırtını yarı arkalığa, yarı kol dayama yerine dayamış, çıplak ayaklarını yukarıya alıp, oturma yerine basmıştı. İnanılmayacak kadar tahrik edici ve güzeldi. Üzerindeki giysinin kısacık eteği, böyle oturunca kalçalarına kadar sıyrılmıştı. Amını görebiliyordum. Asla külot giymezdi karım.
Gözlerini ekrandan uzaklaştırıp, bir an için bana baktı. Sikimin kalktığını hemen görmüştü. Bir ayağını uzatıp, yavaş yavaş okşamaya başladı sikimi… Sonra yine ekrana çevirdi bakışlarını. Ben de onun gibi yaptım.
Sarışın kadın, ormanlık bir alanda, iki zencinin arasındaydı şimdi. Elleriyle dizlerinin üstünde duruyordu ve zencilerden biri hırsla sikiyordu onu. Öteki zenci ise kocaman sikini ağzına vermişti. Sonra kamera arkadan yakın plan çekime girmiş ve zencinin, kadının amını değil, götünü sikmekte olduğunu görmüştüm.
“Ohhhhh çok güzel…” demişti Gül, “Nasıl sikiyor, görüyor musun..?”
“Acayip…”
“Neyi merak ediyorum biliyor musun..? Şu senin arkadaşın, Hakan’dı değil mi adı, eğer o bu filmi görse ne yapardı acaba..?“
"Ne yapacak..? Otuzbir çekmekten sikini yara ederdi her halde…”
"Offfff…”
Sonra yine filme takılmıştık. Bir ara karıma baktığımda, onun bir elini bacaklarının arasına sokup, amını okşadığını görmüştüm. Ayağı da sikimin üstünden ayrılmamıştı. Film bitince sikişecektik nasıl olsa… Her zaman olduğu gibi… Acele etmeme gerek yoktu.
“Ahhhh işte bu müthiş…” demişti sonra da…
Yeniden ekrana baktığımda, zencilerin ikisi birden sikiyorlardı sarışın kadını. Biri amından, öbürü götünden… Bir yere sırtüstü yatıp kadını üstüne almış ve sikini götüne sokmuştu. Öbürü de en üste geçip, kocaman sikini amına geçirmişti. İkisi birden pompalıyorlar, siklerini sokup çıkarıyorlardı.
“Kadını mahvettiler…” diye devam etti karım, “Ohhhh çok güzel sikiyorlar sevgilim… Çok güzel sikiyorlar… Ben de istiyorum… Ohhhh, ben de istiyorum…”
“İki sik birden mi istiyorsun..?“
"Ohhhh evet… Evet sevgilim…”
"Öyle mi..? Peki kim olacak bu talihli ikinci..? Bir adayın var mı..?“
"Var tabii… Şu senin arkadaşın Hakan olmaz mı..?”
"Sen delisin… Hakan cezaevinde yatıyor bir kere…”
“Olsun… İzine çıkamaz mı yani..?“
"Çıkamadığını söylemiştim ya…”
"Ama yakınları olmadığı ve bir adres gösteremediği için çıkamadığını söylemiştin…”
“Eeeee…?“
"Gelip burada bizimle kalabilir diyorum…”
"Sen gerçekten de delisin… Ciddi mi söylüyorsun bütün bunları..?“
"Elbette ki ciddi söylüyorum… Ondan daha iyi aday mı olur… Bir yabancı o… Cezası bitince, kimbilir nereye gidecek… Yani, ilerde baş ağrıtması söz konusu değil demek istiyorum…”
"Uçuk bir şey istediğinin farkındasın değil mi..?“
Bunun üzerine susmuştu karım. Ama kanepenin üstünde kayıp yanıma sokulmuş ve ayağının yerine eliyle okşamaya başlamıştı taş gibi sertleşmiş sikimi. Bu arada ben de, konuştuklarımızın, sikimin daha da çok kalkmasına neden olduğunu fark ederek şaşırmıştım. Gül gözlerini yine ekrana dikmişti.
Zenciler, şimdi yuvarlanmışlar ve üstteki alta geçmişti. Sarışın kadın onun, ikinci zenci de kadının üstündeydi yine. İnliyor, çırpınıyordu kadın. Alttaki zencinin siki amında, üsttekininki götündeydi şimdi. Büyük bir hırsla, onu sikmeyi sürdürüyorlardı.
"Seyret sevgilim…” demişti karım o sırada, “Bak ne kadar güzel sikiyorlar kadını… Ohhhhhh çok güzel… Bakarken içim bir hoş oluyor…”
Aceleci parmaklarla, pantolonumun önünü çözüyordu. Sonunda sikimi dışarı çıkarıp, ağzına almayı becermişti. Gözlerimi kapayıp, kendimi tümüyle ona bırakmıştım ben de.
Bundan sonraki bir hafta boyunca, eline geçirdiği her fırsatta, Hakan konusunu yeniden gündeme getirmişti Gül… Akşamları eve geldiğimde, mutlaka içinde iki erkeğin bir kadını siktiği sahneler bulunan DVD’ler ayarlamış oluyordu ve onları seyrederken, sürekli beynimi yıkamaya çalışıyordu. Sonra da kucağıma çıkıp, sikimin üstüne oturuyor ve aklımı başımdan alıyordu.
Hakan konusundaki direncimi de, ufak ufak kaybetmeye başlamıştım. O da bunu hemen fark etmişti tabii.
"Tut ki dediğini yaptım…” dedim sonunda, “Hakan’ın izine çıkmasına yardımcı oldum ve buraya geldi diyelim… Onun böyle bir şeye razı olacağının garantisi yok ki…”
“Her şeyin bir usulü vardır sevgilim…” diye yanıtlamıştı beni, götünün içindeki sikimi koparacakmışçasına sıkıştırarak, “Önce yalnız sikecek beni… Sonra da, ikiniz birlikte…”
“Çok emin konuşuyorsun…”
“Sence bana direnebilir mi..?“
İşte bu soruya verilecek yanıt bulamamıştım. Herhangi birinin bile Gül’e direnmesi zordu. Hakan’ın ise hiç direnemeyeceği kesindi. Abazanlıktan ölüyordu herif.
Burada size, biraz karımdan söz etmek gerekiyor galiba. Gül benden dört yaş küçük. Yani yirmiyedi yaşında… Boyu bir haylı uzun… Vücudu ince ama en can alacak yerleri, baş döndürecek kadar güzel ve yuvarlak…
Hiç doğurmadığı için, biraz küçük sayılabilecek memeleri, dimdik, kütür kütür sert ve yusyuvarlak… Beli incecik… Kalçaları ise birden genişliyor. Arkadan bakıldığında kıçının güzelliği, normal her erkeği götçü yapacak boyutta…
Bacakları alabildiğine uzun ve düzgün… Sapsarı saçlarının çevrelediği yüzü de çok güzel… Ama bundan da önemlisi, yüzündeki o inanılmaz sik kaldırıcı ifade tabii…
Arkadaşlarım da dahil olmak üzere, çevremizdeki tüm erkeklerin Gül’e sulandıklarını biliyorum. Sayıları pek fazla olmasa da, bazılarının onu siktiğine eminim. Özellikle, cezaevinde geçirdiğim o bir yıllık süre içinde, birilerinin bu fırsatı değerlendirmemiş olması, imkansız görünüyor bana.
Buna pek aldırdığımı da söyleyeyem. Çünkü Gül benim karım. Beni sevdiğini biliyorum ve ben de onu seviyorum. Önemli olan tek şey de bu zaten.
Ama, onun Hakan konusunda bu kadar ısrarlı olmasının beni iki açıdan şaşırttığını da söylemem gerekiyor. Bunlardan biri, onun yılmak bilmeden konuyu gündemde tutması. İkincisi ise Hakan’ın karımı sikmesi ihtimalinin beni inanılmayacak kadar çok tahrik ettiğini fark etmem. Gül ısrarlı oldukça daha çok tahrik olmam da, işin öbür yanı tabii.
Neyse… Sonunda boyun eğmek zorunda kalmıştım. Hakan’a bir mektup gönderip, eğer isterse bizi referans göstererek ve evimizin adresini vererek izin isteyebileceğini, eğer alabilirse de, izin süresince bizimle kalabileceğini yazdım. Bundan sonrası da, çok çabuk gelişti. İşte şimdi, bir Cuma sabahı, trenden inmiş, karşımdaydı.
Pırıl pırıl traşlı kafası, kalın kara bıyıkları ve giysileriyle, istasyondaki kalabalıktan hemen ayrılıyordu Hakan. Anladığım kadarıyla, şık olmak istemişti. Hava iyice sıcak olduğu için, beyaz bir pantolon ve beyaz deri ayakkabılar giymişti. Üstünde de, açık mavi ve çiçek desenli, kolları kısa bir gömlek vardı. Gömleğin bir kaç düğmesi açıktı ve göğsünün kılları dışarı taşıyordu.
Onu ilk kez böyle sivil giysiler içinde görüyordum. Ama anladığım kadarıyla bunlar, içeri girmeden önce alınmış, eskiden de kullandığı şeylerdi. Cezaevinde biraz kilo almıştı ve şimdi pantolon da, gömlek de, biraz dar geliyordu ona.
Elinde küçük bir çanta ve hava soğuyacak olursa giyebileceği merserize bir hırka vardı. O da beyazdı. Tokalaşmak için elini uzattım. Ama o bana sarılıp öptü. Sonra çıkıp arabaya bindik ve eve doğru yola çıktık.
Evim, şehrin biraz dışındaydı. Denizin kenarındaki bu villayı, bir kaç ay önce almıştım. İki katlı, oldukça büyük bir binaydı. Ama bana asıl cazip gelen tarafı, üç tarafı yüksek bir çitle çevrili bahçesinin büyüklüğüydü. Bahçenin dördüncü tarafı ise denizdi.
Bahçe kapısını uzaktan kumandayla açıp arabayı içeri soktuğumda Gül bahçede, çiçeklerle uğraşıyordu. Bizi görünce, elinde bir çiçek makası ve çapa, doğrulup bekledi.
Hakan, sanki biri kafasına vurmuş gibi, sessizleşmişti bir anda. Gözleri karımın üstüne kilitlenmiş gibi, öylece oturuyordu arabada. Haksız sayılmazdı.
Gül’ün üstünde, beyaz bir tulum vardı. İncecik, penye kumaştan yapılma, daracık ve vücudunu ikinci bir deri gibi saran bir tulum. Kolları ve omuzları çıplaktı. Tulumun önü, beline kadar düğmeliydi ve üstteki iki düğmeyi açık bırakmıştı. Ama işin en öldürücü yanı, kumaşın inceliğiydi.
Meme başları, göbeğinin çukurluğu ve hatta kasıklarında, amının üstünde bıraktığı bir tutam kıl bile belli oluyordu. Bize doğru yürüdü. Memeleri, attığı her adımda, müthiş sik kaldırıcı bir biçimde sallanıyordu. Ayaklarında yine beyaz, bez ayakkabılar vardı.
Hakan, kımıldamadan oturuyordu hala. Birden sikinin kalkmış olduğunu fark ettim. Pantolonunun önünde, küçük bir çadır oluşmuştu. Kapıyı açıp indim. Ama o hala oturuyordu. Dua ediyormuş gibi, gözlerini kapamıştı. Ses çıkarmadan bekledim. Sonunda biraz kendini toplayıp o da indi aşağıya.
Bu arada karım da yanımıza gelmişti. Onları tanıştırdım. Sol elini pantolon cebine sokmuştu Hakan. Böylece, kalkmış sikini biraz gizlemeye çalışıyordu. Sonra, birlikte verandaya doğru yürüdük.
Gül önümüzde yürüyordu. İncecik penye kumaş, kalçalarını sımsıkı sarmış ve aralarına girmişti. Attığı her adımda kımıl kımıl oynayan ve sağa sola çalkalanan o baş döndürücü yuvarlaklar, benim bile sikimi kaldırmıştı.

Karımın sesi biraz yorgundu ama bir hayli memnun olduğu da belliydi. O küçük Yunan adasına gideli bir hafta olmuştu. İlk defa telefon ediyordu. Büyük bir merakla bekliyordum aramasını…

- “Nasılsın bebek..?” diye sordum, “Eğleniyor musun..?”

- “Ahhh sevgilim…”

- “Ne oldu..? Yoksa memnun değil misin..?”

- “Ahh çok memnunum sevgilim… Bir bilsen…”

- “Anlatmazsan bilemem ki…”

- “Beni sikiyorlar burada…”

- “Kim…? Ya da sikiyorlar dediğine göre ‘kimler'diye sormam lazım galiba…”

- “Ahhh, Yunanlılar sevgilim… Hangisi geçirirse sikiyor beni… Üstelik en az iki kişi sikiyorlar biliyor musun..? Ohhhh çok güzel sevgilim… En az iki kişi sikiyorlar beni…”

- “Anlatmayacak mısın..?”

- “Hangisini..?”

- “En güzelini hangisiyse onu tabii bebeğim…”

- “Ohhh sevgilim hepsi güzeldi… Çok güzel sikiyorlar beni biliyor musun..? Her yerimi sikiyorlar… Amımı, ağzımı, götümü, her yerimi sikiyorlar sevgilim… Söyledim ya, en az iki kişi sikiyorlar üstelik… Kimi zaman da üç, hatta dört kişi birden… Aynı anda amımdan, götümden, ağzımdan sikiyorlar beni sevgilim… Ohhhhh çok güzel…”

- “Hep böyle kalabalıklar mı bebeğim..?”

- “Ohhh evet… Kalabalıklar ve her yerde sikiyorlar beni… En akıl almaz yerlerde bile sikiyorlar… Bir keresinde nerede siktiler beni biliyor musun sevgilim..? Belediye otobüsünde… Ahhh sevgilim, otobüste siktiler beni… Ohhhh öyle güzeldi ki… Kaç kere belimin geldiğini bile bilmiyorum sevgilim…”

- “O zaman bunu anlat işte…”

- “Kaldığım otelden kent merkezine gitmek için iki yol var sevgilim. Ya taksiye binmek gerekiyor, ya da otobüse. İlk günler taksiye bindim. Sonra bir de otobüsü denemek istedim. Tabii otobüsün bir balıkçı köyünden kalkıp, otelimizin önünden geçerek kent merkezine gittiğini bilmiyordum. Turistlerin otobüse pek binmediğini de…”
“Üstelik, yolculuk yaklaşık 45 dakika sürüyormuş. Çünkü her yerde duruyor otobüs. Neyse, bir sabah durağa gidip beklemeye başladım. Benden başka bir kaç Yunanlı erkek vardı o kadar. Daha oraya gider gitmez, hepsi beni gözleriyle sikmeye başladılar sevgilim. Ohhh çok güzeldi…”

- “Ne giymiştin peki..?”

- “Pek bir şey giymiş sayılmazdım sevgilim. Burada hava çok sıcak. İnsan fazla giyinemiyor. O gün senin aldığın uçuk sarı etekle bustiyer vardı üstümde…”

- “Offf müthiş…”

Karımı, o giysilerin içinde gözümün önüne getirebiliyordum. Özenle seçmiştim her şeyi. Bustiyerin beyaz, incecik penye kumaşı, neredeyse şeffaftı. Aslında kesilmiş bir fanilaya benziyordu. Etek ise yine aynı incelikte ama uçuk sarı bir penye kumaştan yapılmıştı. İyice boldu.
Ama o kadar kısaydı ki, ancak kıçının yuvarlaklarını gizleyebiliyordu karımın. Dik durduğu zaman tabii. Örneğin hafifçe öne eğilecek olsa, müthiş bir manzara çıkıyordu ortaya. Hiç bir zaman külot giymezdi karım. Dolayısıyla, o otobüs durağında bekleyen Yunanlılara hak vermemek mümkün değildi.

- “Ayaklarında ne vardı bebeğim..?” diye sordum ona.

- “Siyah dekolte ayakkabılarım…” dedi karım, “Onları da sen almıştın…”

Şimdi gözümün önündeki resim daha da müthişleşmişti. Yolum Frankfurt'a düştüğü bir gün, genelde orospuların alış-veriş ettiği bir çarşıdan almıştım o ayakkabıları. Tabanları iki santim kalınlığındaydı. Topukları ise on santimdi. Ama en müthiş yanı, yalnızca bir kaç banttan yapılmış olmalarıydı. Parmakları olduğu gibi açıkta bırakıyordu.
Kısacası, karımın ayaklarının tüm güzelliğini, müthiş tahrik edici bir biçimde ortaya çıkarıyordu terlikler. Yüksek topukları nedeniyle de, o baş döndürücü güzellikteki bacakları da, adeta öldürücü bir hale geliyordu.

- “Sonra otobüs geldi…” diye devam etti karım,
“Ama o kadar kalabalıktı ki, neredeyse vazgeçecektim binmekten. Sonra, 'Ne olursa olsun’ deyip arka kapıdan bindim ve kendimi bir anda bir anda bir yığın erkeğin arasına sıkışmış buldum.”
“Canım kıyamam sana karıcığım…”
“Bereket versin, orta yaşlı bir kadın da vardı orada. Yunanca bir şeyler söyleyip, insanların bana yol vermesini sağladı ve sonunda, arka sahanlığın dibinde, camın hemen yanında bir yere sıkıştım. Sağ yanım dışında her taraftan Yunanlı erkeklerle çevrilmişti sevgilim. Vücutları vücuduma değiyor, kokuları burnuma doluyordu. Amım iyice sulanmıştı…”

Dinlerken gözlerimi kapayıp o anı beynimin içinde canlandırmaya çalıştım. Karımın o kadar erkeğin arasına sıkışmış halini düşünmek bile o kadar tahrik ediciydi ki, sikim kalkıp, kazık gibi olmuştu.
Karım, giderek daha çok heyecanlanmakta olduğunu belli eden bir ses tonuyla anlatmayı sürdürüyordu.

- “Arkamdaki adam kırkının üstündeydi. Öyle bir sıkışmıştım ki, sırtım göğsüne, kalçalarım da kasıklarına yapışmıştı sanki. Önümde duran daha gençti. Yüzü bana dönüktü. Hemen hemen benim kadardı boyu. Memelerim göğsünde ezilmişti adamın.”
- “Ohhhh amım ateş gibi yanıyordu sevgilim. İki Yunanlının arasına sıkışmış, eriyordum sanki. İkisinin de siki kalkmıştı bu arada. Bir sik önden karnıma, öbürü arkadan kıçıma bastırıyordu. Ohhh çok güzeldi sevgilim…”

- “Sonra arkamdaki, nasıl becerdiyse, elini aramıza zoktu ve kıçımı okşamaya başladı. Ohhh sevgilim, öyle hoşuma gitti ki bu, amım çeşme gibi akmaya başladı neredeyse. Vücudum titriyordu. ”

- “Tabii bunu hemen anladı adam ve elini biraz aşağı indirip eteğimin altına soktu ve parmakları çıplak tenimi buldu. Titreme daha da arttı o zaman sevgilim. Sonra parmağını arkadan getirip amımın dudakları arasından içeri kaydırdı adam. İşte o zaman iyice koptu film sevgilim. Belim geldi birden. Ohhh müthişti sevgilim…”

Karımın anlattıklarını dinlerken o kadar çok tahrik olmuştum ki, sikim artık neredeyse pantolonumu yırtacak hale gelmişti. Fermuarımı indirip dışarı çıkardım. Sonra sağ elimle, hafif hafif otuzbir çekmeye koyuldum.

- “Düşmemek için, önümdeki adamın koluna tutunmak zorunda kalmıştım sevgilim. Amımdan akan sular, bacaklarımın iç taraflarındanh dizlerime doğru iniyordu. ”

- “Sonra arkamdaki, daha da müthiş bir şey yaptı. Parmağını amımdan çekip, götümün deliğiyle oynamaya başladı. Ohhhh, işte o zaman deli oldum gerçekten de… Götümün deliği bir çiçek gibi açıldı adamın parmağı altında. O da hafifçe bastırıp parmağını soktu içime. Küçük bir inleme kaçırdım ağzımdan. Kalçalarım geri gitti…”

- “Önümdeki adam da, bu arada bir şeyler olup bittiğinin farkına varmıştı tabii. O da sol elini getirip önden eteğimin altına soktu ve parmakları bir anda amıma ulaştı. Ne halde olduğumu fark eder etmez de, orta parmağını soktu amıma….”

- “ Ohhhh sevgilim, çok güzeldi… O kalabalığın içinde, bir parmak amıma, bir parmak götüme girmişti. Durmadan belim geliyordu artık…”

- “Sonra arkamdaki adamın bir şeyler yaptığını sezdim. Ama ne yaptığını bir türlü kestiremiyordum. Zaten aldırdığım da yoktu. Deliklerime girip çıkan parmaklar beni öylesine mestetmişti ki, dünya umurumda değildi. Ama biraz sonra, onun ne yaptığını anlayarak iyice heyecanlandım sevgilim… ”

- “Ohhh sikini çıkarmıştı pantolonundan ve arkadan bir anda bacaklarımın arasına kaydı o ateş gibi yanan kocaman şey. Ve daha ne olduğunu tam kavramama bile izin vermeden ne yaptı biliyor musun sevgilim..? Sikinin başını, parmağını çıkardığı götüme dayadı… Ohhh asıl şimdi delirme noktasına gelmiştim. İyice açıldı götüm sevgilim… O da bastırıyordu zaten… Yavaş yavaş sokmaya başladı götüme… Ohhh sevgilim. o kalabalık otobüste, herkesin arasında, götüme sokuyordu sikini…”

- “Önümdeki adamla göz göze geldik bu arada. Olup bitenin farkındaydı tabii. Parmağı hala amıma girip çıkıyordu ve öteki adamın sikini götüme soktuğunu anlamıştı. Gözleri alev alev yanıyordu. Sonra o da hareketlendi. ”

- “Tanrım o da pantolonunun önünü açıyor, sikini dışarı çıkarmaya uğraşıyordu. Bunu o kadar çabuk başardı ki, akıl alır gibi değildi. Bir eliyle tuttuğu gibi, doğrudan amıma dayadı sonra da. Amım öyle sulanmış, öyle açılmıştı ki, bir anda yuttu sanki o Yunanlı sikini. Sevgilim, bir anda amım da götüm de sikle doluvermişti. Hem de bir otobüsün içinde. Ohhh gerçekten çıldırma noktasına gelmiştim. Artık hiç durmadan geliyordu belim…”

- “O kadar sıkışıktı ki, adamlar pek hareket edemiyor, siklerini içime sokup çıkaramıyorlardı. Ama buna gerek de yoktu pek sevgilim… Ben kalçalarımı hafif hafif ileri geri oynatıyor, sikleri sırayla içime alıp çıkarıyordum. Ohhhh siklerini sağıyordum onların sevgilim… Kocaman Yunanlı siklerini, amımla ve götümle sağıyordum… ”

- “Ohhhh çok güzeldi sevgilim… Bir bilebilsen ne kadar güzeldi… Ama ikisi birden bellerini içime fışkırtmaya başladıklarında daha da müthiş oldu… Ohhh sevgilim, biri amıma, öbürü götüme fışkırtıyordu bellerini… Karnımın içi Yunanlı belleriyle doluyordu… Ohhhh sevgilim… Ohhhh… Ohhhhh… Ohhhhh…”

Belim, sikimin tepesindeki delikten öyle bir şiddetle fışkırdı ki, havada en az üç-dört metre gidip halının üstüne yağmaya başladı.
Yine çıldırtmıştı beni karım. Sik delisi karım, beni zevkten delirtmişti yine. Telefondan kulağıma gelen derin soluklar, onun da belini getirdiğini anlatıyordu bana.
Bir süre ikimiz de soluklandık. Tanrım, bu inanılmaz güzel, inanılmaz sik kaldırıcı, sikilmeye inanılmaz boyutta doymayan çılgın kadını ne kadar çok seviyordum.

Tabii bu arada karım da getiriyordu yine. Yanakları alabildiğine içeri çökmüş, ağzındaki o akıl almaz büyüklükteki siki emiyor, içindeki belleri son damlasına kadar boşaltmaya çalışıyordu. Kalçalarının kıvrandığını görebiliyordum. Tanrım, bu haliyle öylesine tahrik edici, öylesine sik kaldırıcıydı ki.

Sonra yine duruldular. Kısacık bir süre için tabii. İki genç, biraz şaşkın bir halde, karıma, bana ve birbirlerine bakıyorlardı. Ama Şule, zaman harcamak niyetinde değildi.

- “Hadi soyunun…” dedi heriflere.

Ama onlar kımıldamadılar bile. Birbirlerine bakıyorlardı yalnızca.

- “Böyle iyi…” dedi sonra sürücü o bozuk Türkçe'siyle.

Onların birbirlerinden çekindiklerini, birbirlerine götlerini gösteremeyeceklerini anlamıştım hemen. Eh, doğup büyüdükleri yerleri göz önüne alınca, bunun normal karşılamak gerekirdi tabii. Şaşılacak bir şeydi ama galiba karım da anlamıştı bunu.

- “O zaman gel böyle yere uzan bakayım…” dedi genç oğlana.

Ses çıkarmadan söyleneni yaptı o da. Şimdi yerdeki kartonların üstünde sırtüstü yatıyordu ve siki bir yay gibi kıvrık, taş kadar sert ve alabildiğine kocaman, havaya dikilmiş duruyordu. Şule elini uzatıp onu en dibinden kavradığında, vücudu yine titredi.

- “Ohhh sikin çok güzel…” dedi karım, “Şimdi onu götüme alacağım… O kocaman sikinin üstüne oturup, onu götümün içine alacağım. Çünkü götüm sik yemek için çıldırıyor, anladın mı? Sik istiyor götüm…”

Sonra eteklerini tutup beline kadar sıvadı. O baş döndürücü kalçaları, şimdi olduğu gibi meydana çıkmıştı. Ben de sürücü de, başka bir tarafa bakamaz olmuştuk birden. Gözlerimizin önündeki bu manzara yetmiyormuş gibi, Şule bir de tutup sağ elini arkadan kalçalarının arasına götürdü ve orta parmağıyla, götünün deliğiyle oynamaya başladı.

- “Offff ne güzel olmuş götüm… Tam sikilecek hale gelmiş… Ohhhhhhh…. Offff tam sikilecek hale gelmiş götüm…”

Bu kadarı da biraz fazlaydı doğrusu. Neredeyse belim gelecekti benim de. Bir taraftan kendimi tutmaya çalıyor, bir taraftan da, büyük bir tutkuyla beklediğim sikişin başlaması için sabırsızlanıyordum. Sonunda karım hareketlendi ve sırtını dönerek, yerde yatmakta olan oğlanın üstüne çıktı.
Ayaklarını, onun iki tarafında yere basmıştı. Bir elini uzatıp, az sonra içine alacağı siki yeniden kavradı ve kalçaları onun artık mosmor kesilmiş kocaman başına doğru alçalmaya başladılar. Göt deliğinin hedefine ulaştığını, oğlanın sikinin başının o iyice gevşemiş ve vıcık vıcık kaygan deliğe değdiğini, Şule'nin vücudunun titremesinden anladım.
Biraz daha oturdu sonra sikin üstüne. Yüzü birden gerildi. Ağzı alabildiğine açıldı ve derin bir inleme çıktı ağzından.
- “Offf ne kadar da büyük sikin…” dedi oğlana, “Ahhh çok hoşuma gidiyor… Çok hoşuma gidiyor… Ohhhhhhh…”

Birden olduğu gibi oturuverdi karım, Oğlanın sikini, köküne kadar almıştı götünün içine. Aynı anda tüm vücudu titremeye başladı tekrar. Uzunca süreden beri bu anı, götüne bir sikin girmesini bekleyerek iyice gerilmiş olmalıydı. Öyle ki, tüm gece boyunca defalarca belini getirmiş olmasına rağmen, sonunda istediğini elde edip, oğlanın o kocaman sikini götüne alınca kendini tutamamıştı.
Vücudunun belden yukarı kısmını geri vermiş, iki elini, altında sırtüstü yatan oğlanın iki yanında yere dayamış, bacaklarını alabildiğine açmıştı. Kalçaları oğlanın kucağında dans ediyordu adeta. Eteği belindeydi. Vücudunu böyle geri atınca benimle sürücünün gözleri önüne de tarifi imkansız bir manzara sergilemiş oluyordu.
İkimiz de, oğlanın sikinin karımın götüne sonuna kadar girdiğini, iri ve kıllı taşaklarının kendi bacaklarıyla Şule'nin kıçının o baştan çıkartıcı yuvarlakları arasına sıkışıp ezildiğini görebiliyorduk.
Ama ondan da daha müthiş bir manzara vardı gözlerimizin önünde. Karımın amı, susamış bir ağız gibi şişip açılmış, içine girecek siki bekler vaziyette, tam karşımızdaydı.

- “Ahhh hadi gel sen de sikini amıma sok şimdi…” diye yalvardı Şule, “Ohhh hadi gel hemen sok amıma… N'olur boş kalmasın amım… Ohhhh hadi gel… Ohhhh sok hadi…. Hadi gel sik beni… Amımı sik sen de…”

Gözlerinde öyle bir ifadeyle seyrediyordu sürücü, eğer onu durdurmaya kalksam, beni çıplak elleriyle öldürebileceğini anlıyordum.
Aniden yere, karımın bacaklarının arasına diz çöktü. Dizlerini, en altta olan arkadaşının bacaklarının iki yanında, yere dayamıştı. Daha iyi görebilmek için biraz yaklaştım. Şule, şehvetten yarı kapanmış gözlerle, kasıklarının bir kaç santim ötesinde dimdik ve tüm devasalığıyla sallanan siki seyrediyordu.
Bu arada sakin de duramıyordu tabii. Kalçaları altındaki oğlanın kucağında, sağa sola kıvranıyor, çalkalanıyordu. Küçük götünün oğlanın sikini ne hale getirdiğini tahmin edebiliyordum.
Sonra sürücü sağ eliyle sikini tutup, o akıl almaz büyüklükte başını, karımın amının iyice aralık duran dudaklarının arasına soktu. Kalçaları bir anda ve sanki hayvani bir hırsla ileri gittiler. Tek harekette, dibine kadar geçirmişti herif.

- “Immmmhhhhh….” diye inledi Şule, “Ohhh sok yavrum… Hepsini sok bana… O kocaman sikinin hepsini sok amıma… Ohhhhh…. Ohhhh hadi sik beni… Ohhh hadi ikiniz de sikin beni… İkiniz birden sikin beni… Hem amımdan, hem götümden sikin beni… Ohhhhh…. Immmhhhhh…”

Bir anda üçü birden hareketlendiler. Genç oğlan alttan, sürücü üstten pompalamaya başlamışlardı. Biri kocaman, biri devasa boyutlarda iki azman siki, karımın amına, götüne girip çıkıyordu artık. İnanılmayacak kadar çok tahrik olmuştum. Doğru dürüst Türkçe bile bilmeyen ve daha çok ayıya benzeyen iki ortadoğulu herif, gözlerimin önünde, yanıbaşımda, karımı sikiyorlardı. Biri amından, biri götünden hem de.

Şule, kelimenin tam anlamıyla çıldırmış gibiydi bu arada. İki giyimli erkeğin arasına sıkışmış yarı çıplak vücudu dalgalanıyor, sarsılıyor, çırpınıyordu. Kalçaları aşağı yukarı hareket ediyor, bir götünü altındaki oğlana, bir amını üstündeki herife veriyordu.
Bu arada erkekler de belli bir tempoyu yakalamıştı. Alttaki karımın götüne sokarken üstteki sikini amından yarı yarıya çıkarıyor, sonra o köklüyor, alttaki çıkarıyordu. Düzenli çalışan bir makinenin parçaları gibiydiler üçü de.

Sikime dokunmamak için kendimi zorluyordum ben de bu arada. Belimin her an gelebileceğinin farkındaydım. Ama acele etmek istemiyordum. Karımın sikilmesini seyretmek, çıldırtıcı bir şeydi.
Gece Hakkı'nın evinde olanlardan da çok farklıydı bu. Gece de böyle sikilmişti karım gözlerimin önünde. Ama ben olup bitenleri terastan seyretmiştim ancak. Aramızda hem mesafe vardı, hem de cam. Şimdi ise istesem dokunabileceğim kadar yakındım her şeye. Bunun zevki çok daha başka, çok daha uçurucuydu.

- “Ahh sevgilim, görüyor musun nasıl sikiyorlar beni…?” diye inledi Şule birden, “Görüyor musun nasıl sikiyorlar..? Ohhhhh çok güzel sevgilim… Bir sik amımda, bir sik götümde… Ohhhh çok güzel bu sevgilim… Hiç bir şey bunun kadar güzel olamaz sevgilim… Ohhhh içim sik doldu… Zevkten deliriyorum biliyor musun..? Ohhhhh bak nasıl sikiyorlar beni… Ohhhh sikiyorlar beni… Sikiyorlar… Sikiyorlar…. Ohhhhhhh, amımdan götümden sikiyorlar beni…. Immmhhh…”

Birden beli gelmeye başladı tekrar… Üstelik bu sefer, durulmak da bilmiyordu. Başını sağa sola sallıyor, çığlıklar atıyor, vücudu dalga dalga sarsılıyor, titriyordu. Sonra müthiş bir şey oldu.
İki genç aynı anda bellerini getirmeye başladılar. Arabanın içinde çığlıklar, inlemeler, homurtular, bir anda birbirine karıştı. Tanrım, iki azman siki birden fışkırıyordu karımın içinde. Sıcacık erkeklik sıvıları, aynı anda hem amına, hem götüne doluyordu.
Artık kendimi tutmama olanak kalmamıştı. Sikimi sımsıkı kavradım ve belim gelmeye, yerde birbirine geçmiş bir halde çırpınıp duran üç vücudun yanı başına fışkırmaya başladı. Gözlerim kararıyordu.

Yerin pisliğine aldırmadan, köşeye oturup biraz kendimi toplamaya çalıştım. Bir rüya aleminde gibiydim. Yalnızca eğlenmek amacıyla sokağa çıkmıştık karımla ve birden kendimizi, şimdiye kadar hiç yaşamadığımız, hiç tatmadığımız olayların, zevklerin içinde bulmuştuk.
Aslında bütün bu yaşadıklarımız, bir gün önce, aklımızın köşesinden bir fantezi olarak bile geçmezdi her halde. Ve biz düşünemeyeceğimiz şeyleri, gerçek olarak yaşamıştık.
Olup bitenler benim için kelimenin tam anlamıyla süper şeylerdi. Zerrece pişmanlık duymuyordum. Pişmanlık ne kelime? Her şeyi baştan yaşamak için elimden geleni yapabileceğimin farkındaydım.
Karımın durumunun benden farklı olmadığı da apaçık ortadaydı. Gerçi gece boyu yaptıklarında Hakkı'nın ona vermiş olduğu afrodizyakın da etkisi vardı mutlaka ama, sikişmeye özellikle de aynı anda iki erkeğe, amından ve götünden sikilmeye kendini müthiş biçimde kaptırdığı kesindi.
Bir taraftan da, her şeyin, en azından bugün için bittiğini düşünerek üzülmeye başlamıştım bu arada. Karımın, bu iki abazan herifin içlerini iyice boşalttığı kesindi. Ya da en azından, ben öyle sanıyordum. Yanıldığımı çabuk anladım.

Birden beklenmedik bir şey oldu ve sürücü de fışkırtmaya başladı. Üstelik öylesine bol, öylesine sert ve öylesine şiddetli fışkırtıyordu ki, sanki her yerde beller uçuşuyor gibi olmuştu.
Tabii, bütün bu olup bitenler, karımın çıldırmasına neden olmuştu yine. Çığlığa benzer bir inlemeyle, tekrar belini getirmeye başladığını fark ettim. Bu sefer durulması epeyce zaman aldı. Ama yine de hareketsiz kalmaya razı değildi anlaşıldığı kadarıyla. Çünkü hem adamları, hem de beni çıldırtacak şeyler yapmayı sürdürüyordu.
Önce sol elini sürücünün sikinden çekip baktı. Parmaklarının üstüne, beyaza yakın bir koyuluktaki beller bulaşmıştı. Gözlerini gözlerime dikip, parmaklarını yalamaya, teker teker ağzına sokup emmeye başladığında, neredeyse belim gelecekti benim de. Sonra öbür eliyle de, yanındaki oğlanın bacaklarına fışkırttığı bellerini sıyırmaya, onları da parmaklarından yalamaya başladı.

Bu arada araba da iyice hızlanmıştı. Sürücü sonunda, yapacağı en akıllı işin biran önce sakin bir yer bulmak olduğunu anlamışa benziyordu. Böyle bir yere hızla ulaşmak, sonra da akıl almaz işler yapan ve sik yemek için çıldırmakta olduğu açıkça belli olan bu kadını altına almaktan başka bir şey düşünmüyor olmalıydı.

İkisinin de sikleri, hala dışardaydı bu arada. Şule'nin zevkten dumanlanmış gözleri, büyük bir açlıkla, en ufak bir inme belirtisi bile göstermeyen iki kocaman azman sikini içiyordu sanki. Parmaklarını emmeyi de bırakmamıştı.

- “Ohhh ikinizin de tadı, birbirinden güzel… Üstelik ne kadar da koyu belleriniz… Taşaklarınızda birikmiş bellerin hepsini istiyorum… İçlerinizi boşaltmak istiyorum… Ohhhh amımı, götümü sikip, tohumlarınızı içime fışkırtın istiyorum… Ama en önce, birer birer ağzımı sikin, olur mu…? Bellerinizi, damla kaçırmadan mideme doldurun önce… Sonra biriniz amımı, biriniz götümü sikin… İçinizde hiç bel kalmayana kadar sikin beni istiyorum… Ohhhh hadi çabuk n'olur… Ohhhhh…. Ohhhhhhh…”

Sürücü arabayı artık, neredeyse iki tekerlek üstüne kalkacak bir hızla kullanıyordu. Anladığım kadarıyla, Belgrat Ormanları'na gidiyorduk. Ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla giden bir yola girmiştik. Oldukça da bozuktu yol. Bu nedenle araba sıçrıyor, sarsılıyordu.
Artık elimi hareket ettirmeme, parmaklarımı Şule'nin amıyla götünde oynatmama da gerek kalmamıştı. Onun da bu durumdan son derece memnun olduğunu görebiliyordum. Şimdi yüzünü bana çevirmiş, gözlerimin içine bakıyordu.

- “Gördün mü sevgilim, ne güzel sikler bulduk işte…” diye fısıldadı sonra,
- “Evet canım…” diyebildim kısaca…
- “Tıka basa bel dolu, birbirinden büyük iki sik bulduk işte… Az sonra sikecekler beni, biliyorsun değil mi..? Ohhh, hem de kimbilir nasıl sikecekler…? Senin önünde sikecekler beni… Yanıbaşında sikecekler karını… Hoşuna gidecek değil mi? Hoşuna gidecek değil mi, karının aynı anda ham amından, hem götünden sikilmesi…? Ohhhh sikler girecek içime sevgilim… Hem amıma, hem götüme… Aynı anda… Ahhh bir bilebilsen bunun ne kadar büyük bir zevk olduğunu… Ohhhh deli olucam şimdi… Düşündükçe deli oluyorum sevgilim… Ohhhhh…. Immmmhhhhh…”

Sonra birden durdu araba. Gözlerimi karımın gözlerinden koparıp, çevreye bakındım. Ağaçların arasına giren daracak bir yolu sonuna kadar gitmiş ve dört bir taraftan ağaçlarla çevrili küçük bir meydana gelip durmuştuk.
Sürücü, hızla indi aşağı ve arabanın önünden dolaşıp, arka tarafın kapısını açtı. O kadar acele ediyordu ve o kadar heyecanlıydı ki, sikini pantolonuna bile sokmamıştı. İşte beklenen an gelmişti.
Elimi yavaşça çekip, parmaklarımı, karımın amıyla götünden çıkardım. Bundan hiç mutlu olmamıştı tabii. Sonra kapıyı açıp ben de indim aşağı. Arkamdan da Şule ve öteki oğlan geldiler. Onun da siki hala dışardaydı.

Panelvan'ın arka tarafı, bir kaç katlanmış karton kutu dışında boştu. Önce sürücü daldı içeri. Kutuları yere yayıp, üstünde sikişilebilecek bir yer hazırlamaya koyuldu hemen. Karım ise sırtını bana yaslamış ve bir eliyle genç oğlanın sikine sımsıkı yapışmıştı.
Sonra hepimiz içeri geçtik. Sürücü kapıyı içerden kapattı. Bereket versin ki, bunu yapmadan önce, tavandaki lambayı yakmıştı. Yoksa zifiri karanlık olacaktı içerisi. Şimdi dördümüz de ayakta duruyorduk. Şule, genç oğlanın sikini hala bırakmamıştı elinden.

- “Önce sen…” dedi sürücüye dönerek, “Önce senin sikini istiyorum ağzıma…”

Sonra da cevap bile beklemeden, oğlanın önünde çömeldi. Şimdi o kocaman siki dibinden kavramış, hayran gözlerle seyrediyordu. Sürücü ve ben, onun oğlana hafifçe sokuluşunu, dudaklarının aralanıp dilinin dışarı çıkışını ve uzanıp elindeki sikin bir mantar gibi şişmiş başını hafif hafif yalamaya başlayışını, büyülenmiş gibi seyrediyorduk.
Birden güçlü bir homurtu çıktı oğlanın ağzından. Aynı anda da beli fışkırmaya başlayıverdi. Halbuki karım daha ağzına bile almamıştı sikini. Tanrım, gerçekten de alabildiğine abazan olmalıydı oğlan. Taşakları gerçekten de tepeleme bel doluydu her halde. Durmadan fışkıran belleri Şule'nin yüzüne, saçlarına, boynuna, her yerine geliyordu. Bunu karım da beklemiyordu galiba. Ama yakıcı erkeklik sıvılarının temasıyla çıldırıvermişti birden. Ağzından inlemeler kaçırarak, belini getiriyordu o da.

İkisi de, aynı anda duruldular. Şule hala oğlanın sikini bırakmamıştı elinden. Ağzının kocaman açıldığını ve o güzelim dudaklarının elindeki hala kazık gibi sert sikin başına kapandığını, büyülenmiş gibi seyrettim. Sonra başı hareketlendi karımın. Şimdi o kocaman siki ağzına sokup çıkarıyordu. İki eliyle birden oğlanın kalçalarına yapışmıştı.

Genç delikanlının böyle bir şeyi ilk kez yaşadığından emindim. Zevkten uçmuş olduğunu görebiliyordum. Yüzüne, hayvansı bir ifade gelmişti. Üstelik bir hayli de çabuk öğreniyordu kerata. Artık iki eliyle karımı omuzlarından kavramış, kalçalarını ileri geri hareket ettirerek, onu ağzından düpedüz sikmeye başlamıştı. Giderek de hızlanıyordu hareketleri.

Bu arada, hemen yanıbaşımda bir hareketlilik sezerek, gözlerimi, zorla da olsa, önümdeki çıldırtıcı manzaradan koparmayı başardım. Öteki genç, sırasını beklemekte zorlanıyordu anlaşıldığı kadarıyla. Haksız da sayılmazdı. Birlikte seyretmekte olduğumuz manzara öylesine tahrik edici, öylesine baştan çıkarıcıydı ki, başka türlü davranamazdı insan zaten.
Sağ eliyle sikini kavramış, hafif hafif otuzbir çekiyordu. Gerçeği söylemek gerekirse, sikinin büyüklüğü ürkütücüydü. Şimdi karımın ağzını sikmekte olan oğlanın siki de, tıpkı Hakkı'nınki gibi kocamandı ama, bu herifinkinin yanında küçük kalıyordu. En azından 25 santim filan olmalıydı. Üstelik alabildiğine de kalındı. İyice şişmiş kafası daha da kocamandı ve şimdi mosmor kesilmişti.

Oldukça sokulmuştu herif, karımla arkadaşına. Elinin hareketleri de, gittikçe hızlanıyordu. Doğal olarak bu, Şule'nin de dikkatini çekmişti. Gözlerini açıp önce yüzünden biraz uzakta olan sike baktığını sonra da bakışlarını adamın yüzüne çevirdiğini gördüm. Artık dudakları ağzına girip çıkmakta olan genç sikin çevresine sımsıkı kapanmış, şehvetten alev alev yanan gözlerle, hemen yanı başındaki başka ve çok daha büyük bir siki seyrediyordu.

Herkes kendini müthiş bir sikiş atmosferine kaptırmış görünüyordu. Karım, aradığından da fazlasını bulmuş olmaktan mutluydu anladığım kadarıyla. Hakkı'nın evinden ayrılırken tüm isteği yeni sikler bulmaktı ve işte biri kocaman, öbürü devasa iki sik birden bulmuştu. Hem de alabildiğine yabani, alabildiğine dolu iki sik.
Gençler de, kendilerini bir rüya aleminde sanıyor olmalıydılar. Sabaha karşı, kim bilir ne işe gitmek için yola çıkmışlar ve sike doymayan bir afetle, baktıkça insanın sikini kaldıran müthiş bir kadınla karşılaşmışlardı.
Benim durumum ise başka bir alemdi. Öylesine müthiş bir gece yaşıyordum ki, kendime bile anlatmakta zorlanıyordum. Önce Hakkı'nın karımı afrodizyakla azdırışını, karşısına geçip ona sikini göstererek tahrik edişini, kaşla göz arasında barın arkasında yakalayıp amına parmağını sokuşunu, sonra da, önce kendisinin, peşinden Can'ın ve sonunda da ikisinin birden onu amından götünden sikmelerini seyretmiştim.
Bütün bu olup bitenler beni kızdıracağına alabildiğine tahrik etmiş, sonunda elime geçirdiğimde de, Şule'yi hırsla sikmeme neden olmuştu. Peşinden her şeyi açık açık konuşmuştuk karımla ve bu yetmiyormuş gibi, ona yeni sikler bulmak amacıyla kendimizi sokağa atmıştık.
İşte şimdi de, iki yeni sikle, iki yabani ve abazan herifle oynaşmasını seyrediyordum karımın. Sikim çatlayacak gibi şişmişti yine. Biraz rahatlamak için pantolonumun fermuarını indirdim ve sikimi dışarı çıkardım ben de.

Manzara müthişti ve bunun gerçek zevkini çıkaran da bendim. Karımın ağzını sikmekte olan genç Kürt oğlan, kendinden geçmiş gibiydi. Hareketleri iyice hızlanmıştı ve bir kere daha belini getirip, tohumlarını bu sefer karımın gırtlağına fışkırtmasına çok az bir zaman kaldığı belliydi.
Sonra Şule ellerini bir an için oğlanın kalçalarından çekip kendi omuzlarına getirdi ve giysisinin askılarını düşürdü. Şimdi o güzelim memeleri de çıkmıştı meydana ve bunun en büyük etkisi de, yanı başında otuzbir çekmekte olan sürücünün üzerinde olmuşa benziyordu.
Herifin gözlerindeki hayvani bakışlar daha şiddetlenmiş gibiydi sanki. Sonra karımın bir eli yeniden önünde, sikini hırsla ağzına sokup çıkartmakta olan genç oğlanın kalçasına gidip, bir pençe gibi kavradı. Öbür eli ise, yanıbaşındaki o devasa sike uzandı. Onu sımsıkı yakalayıp, kendine doğru çektiğini gördüm.
Şimdi çok yakınındaydı öbür herif de. Siki neredeyse karımın yüzüne, boynuna değmek üzereydi. Şule'nin parmakları zorlukla kavradığı siki okşamaya, ileri geri sıvazlamaya başlamıştı bile bu arada. Dananın kuyruğunun kopmak üzere olduğunu görebiliyordum.

İlk patlayan sürücü oldu. Bellerini, karımın boynuna, yüzüne ve çıplak memelerine fışkırtıyordu. Ardı arkası gelmeyen, tükenmek bilmeyen salvolar halinde fışkırıyordu tohumları. Şule'nin vücudu da titremeye başlamıştı yine. Beli gelmek üzereydi onun da…
Ama ağzını sikmekte olan genç oğlan daha çabuk davrandı. Kalçalarını birden hırsla ileriye ittiğini ve kocaman sikinin neredeyse tamamını karımın ağzına soktuğunu gördüm. Derin derin soluyordu. Tanrım, Şule'nin istediği olmuştu işte. Oğlan, tohumlarını gırtlağının dibinde fışkırtıyor ve onun zevkten çıldırmasına neden oluyordu.
Gırtlağı sürekli oynuyordu karımın. Adeta hırsla yutmaya çalışıyordu oğlanın bellerini. Bu arada tüm vücudu da dalga dalgaydı. Burnundan çıkan inlemeler, ne kadar çok zevk aldığının, ne kadar yükseklere uçtuğunun kanıtı gibiydi. Bir kere daha getiriyordu belini. Sonra birden duruldular.

Daha doğrusu, ben öyle sandım herhalde. Durulur gibi olanlar, yalnızca iki abaza gençti. Karım ise genç oğlanın sikini ağzından çıkarmasıyla birlikte hafifçe yan dönmüş ve dudaklarını, hala elinden bırakmamış olduğu sürücünün sikinin üstüne kapamıştı bile.
Başı anında hareketlenmiş, ileri geri oynamaya başlamıştı. O devasa sik, şimdi girebildiği kadarıyla karımın ağzına giriyor, çıkıyor, tekrar giriyordu. Herifin belini bir daha getirip, tohumlarını yutmakta kararlıydı Şule. Anladığım kadarıyla, önce gençlerin tüm abazanlığını almak istiyordu. Sonra da sıra, ikisine birden kendini siktirmeye gelecekti. Aynı anda. Hem amından, hem götünden…

Bu abazanlığı almak konusunda gerçekten başarılı olacağından ise pek emin değildim doğrusu. Zira genç oğlan, arabaya bindiğimizden bu yana tam üç kez getirmişti belini ama şimdi karımın yanında, siki yine dimdik ve taş gibi sert duruyor, arkadaşının onu ağzından sikişini, şehvetten pırıl pırıl parlayan gözlerle seyrediyordu. Tanrım, gerçekten de oğlanın karnının içi, tıka basa bel dolu olmalıydı.

Ben bunları düşünürken, Şule'nin ağzını sikmekte olan devasa sikli sürücünün ağzından derin bir homurtu kaçırdığını duydum. O da bu sefer gırtlağına fışkırtıyordu karımın.
Öylesine ayı gibiydi ki herif, şehvet inlemeleri bile hayvancaydı. Şimdi belini getirirken, iki eliyle karımın başını sımsıkı yakalamış, sikini sokabildiği kadarıyla ağzına sokmuş, kalçaları sarsılıyordu. Gözleri geri devrilmişti. Acaba şimdiye kadar hiç böyle bir şey yaşamış mıydı bu ayı?
Tabii bu arada karım da getiriyordu yine. Yanakları alabildiğine içeri çökmüş, ağzındaki o akıl almaz büyüklükteki siki emiyor, içindeki belleri son damlasına kadar boşaltmaya çalışıyordu. Kalçalarının kıvrandığını görebiliyordum. Tanrım, bu haliyle öylesine tahrik edici, öylesine sik kaldırıcıydı ki.

- “Hadi gel gidelim buradan… Sokağa çıkalım ve bana sik bulalım… Bir sik daha bulalım, ikiniz sikin beni… Ya da daha güzeli, iki sik birden bulalım, üçünüz birlikte sikin.” diye yalvardı karım…

Saate baktım. Neredeyse dörde geliyordu. “Neden olmasın” diye düşündüm kendi kendime. Türkiye'deydik, İstanbul'daydık. Burada abazan erkekten bol ne vardı ki…?

- “Hadi kalk o zaman…” dedim karıma, “Ama önce biraz üstünü başını düzelt… Bakalım neler bekliyor bizi sokakta…”

Sevinçle fırladı yerinden. Giysisinin askılarını omuzlarına geçirdi. Eteklerini biraz düzeltti. Odadan çıktık birlikte. Salonda Hakkı ve Can sızıp kalmışlardı. Şule sessizce içeri girip ayakkabılarını buldu ve yanıma geldi. Sırtını duvara dayayıp onları giyerken, gözlerim bacaklarının iç taraflarına takıldı. Hala sırılsıklam ıslak ve yapış yapıştılar. Nereye baktığımı görmüştü.

- “Böyle daha güzel sevgilim…” dedi, “Her gören sikildiğimi anlar böyle olunca… Yeni sikler istediğimi, aradığımı da…”

Yavaşça dışarı çıkıp, merdivenleri indik. Hava hala alabildiğine sıcaktı… Ortalık hafif hafif aydınlanmaya da başlamıştı. Sokakta kimse yoktu tabii. Elele tutuşup, caddeye doğru yürümeye başladık.

Karımın kısmeti, daha caddeye çıktığımız anda ayağımıza geldi birden. Sol tarafımızdan, yavaş yavaş gelen bir panelvan'dı bu. Gerçi içinde kim ya da kimler olduğunu görememiştik ama Şule birden caddeye inip arabanın sürücüsüne durması için işaret etmişti bile.

- “Acele etmesen…” dedim karıma, “İçindekilerin ne biçim insanlar olduğunu bilmiyoruz…”

- “İnsanlar umurumda bile değil sevgilim… Sikleri olsun ve kolay kolay inmesin yeter bana… Sikilmek istiyorum…”

Doğrusu Hakkı'nın kullandığı afrodizyak damlayı nereden aldığını merak etmeye başlamıştım. Saatlerdir sikiliyordu karım, ama doymak bilmiyordu. Ondaki bu seks gerilimi de, bulaşıcı bir hastalık gibi, aynen bana geçiyordu işte. Ben de defalarca belimi getirmiştim ama sikimin yeniden kalktığını hissediyordum.

Bu arada panelvan da tam önümüzde durmuştu. Şoförün yanında oturan camı indirip ne istediğimizi sorduğunda, Şule hala bırakmamış olduğu elimi iyice sıkıştırdı. En çok yirmi yaşlarında görünen, esmer, karayağız bir delikanlıydı karşımızdaki. Kapkara gözleri, daha ilk andan itibaren karımın üzerine kilitlenmişti bile.

- “Bizi de alsanıza…” dedi Şule, “Nereye gittiğinizin önemi yok…”

Bu arada ben de, direksiyon başında oturana bakıyordum. İlkinden biraz daha yaşlı olmalıydı sürücü. Ama aynı onun gibi, kapkara bir herifti o da… Gözleriyle karımı sikmekte olan arkadaşına, Arapça sanırım, bir şeyler söyledi. Sonra aralarında bir süre tartıştılar ikisi.
Bu arada ben de Şule'nin gözlerinin içine, “yapmak üzere olduğumuz şeyden emin olup olmadığını” sormak istercesine bakıyordum. Ama karımın gözlerinden yalnızca müthiş bir sikilme isteği fışkırıyordu. Onu engellememe olanak olmadığı açıkça belliydi. Eli, elimi sımsıkı yakalamıştı.
Ne benim, ne de arabadakilerin bir şey yapmasına izin vermeden, öbür elini uzatıp panelvan'ın kapısını açıverdi birden. İçerdekiler hala bir karara varamamış gibiydiler. Ama Şule'nin buna aldırdığı yoktu. Eliyle bizden taraftaki oğlana, ileri kaymasını işaret etti. O bunu yaparken de kendi daldı arabaya ve kalçasıyla oğlanı iteleyerek bana da yer açtı.
İçeri girip kapıyı kapadığımda, üçümüz iyice sıkışıp kalmıştık. Aramızda yalnızca, üçümüzün oturduğu iki kişilik koltuktan ayrı ve biraz yüksekçe bir koltukta oturan sürücü rahattı.

Ne var ki, rahat olması bir işe yaramışa benzemiyordu. Çünkü arabayı vitese takıp yürüyeceği yerde, gözlerini önündeki muhteşem manzaraya dikmiş, öylece heykel gibi duruyordu.
Arabaya binerken meydana gelen itiş kakış sırasında karımın etekleri, neredeyse kalçalarına kadar sıyrılmış, o baştan çıkarıcı bacakları, tüm güzelliğiyle ortaya çıkmıştı. Araları da hala ıslaktı.
- “Ne duruyorsun..?” dedi Şule sürücüye, “Burda böyle bekleyecek değiliz ya…”

-“Nereye gidelim…?” diye sordu sürücü, bozuk bir Türkçe'yle.

- “Önemi yok… Söylemiştim ya… Nereye gidersen git.”

Araba yavaş yavaş hareket etti. Bu iki doğulu delikanlının ne olup bittiğini tam anlayamadığı açıkça belliydi. Bu gidişle, anlayabilecekleri de yok gibi görünüyordu. Koltukta karımın yanında oturan genç oğlan da, sürücü de, Şule'nin bacaklarının içine düşmüş gibiydiler. Bereket ki, cadde boştu ve son derece yavaş gidiyorduk. Çünkü sürücünün yola filan baktığı yoktu neredeyse.
Karım bu iki azman herifi bir anda esir almıştı sanki. İstediğini elde edeceğinden, kendini bu heriflere doya doya siktireceğinden emin olmuştum ben de. Gerginliğim yavaş yavaş geçmeye başlamıştı.
Üstelik, hedefi tam onikiden vurmuştuk galiba. Öyle ya, karım için onu bağırta bağırta sikecek, abazan tipler arayarak çıkmamış mıydık sokağa? Göründüğü kadarıyla, aradığımızın katmerlisini bulmuştuk.

Sol elimi arkadan götürüp, karımın kıçının altına sokmaya çalıştım. Hafifçe kımıldanarak, bana kolaylık sağladı o da. Parmaklarım bir anda, ateş gibi yanmakta olan ve vıcık vıcık ıslanıp, alabildiğine kayganlaşmış amına ulaşıverdi. Orta parmağımı yavaşça içine soktum.
Birden beli büküldü karımın. Aynı anda başparmağım da bir türlü kendini toplayıp kapanamamış olan göt deliğini buluverdi. Gece boyunca içine iki sik alıp içlerindeki tohumları emip boşaltan o baştan çıkarıcı göt, parmağımı sanki içine çekti yine.

- “Ohhhhh…” diye inledi Şule.

Adamların karımın ağzından çıkan bu inlemeyle sarsıldıklarını fark ettim. Ama hala tam gevşeyememişti ikisi de. Yine de, akıllarını başlarından almakta olan bu güzel kadının, neden böyle inlediğini anlamaya çalıştıkları belliydi. Onlara karım yardımcı oldu.

- “Biliyor musunuz, kocamın bir parmağı amımda, bir parmağı götümde…” diyiverdi birden ve sonra da devam etti, “Aslında onların yerinde sikler olsun istiyorum… Sizin sikleriniz olsun istiyorum… Biriniz amımdan, biriniz götümden sikin beni istiyorum… Ohhhh, çok istiyorum hem de…”

Bu sözler, heriflerin aklını başından almış olmalıydı. Ama hala, ikisinden de bir hareket gelmiyordu.

- “Hadi bir an önce sakin bir yere götür bizi…” dedi karım sürücüye, “Hemen gidelim n'olur… Arabaya bindiğimden beri ikiniz de gözlerinizle sikiyorsunuz beni, ama bu yetmiyor bana… Sikinizi içime istiyorum… Ağzıma, amıma, götüme istiyorum onları…”

Sonra da elini götürüp, yanında oturmakta olan oğlanın kazık gibi olmuş sikini, pantolonunun üstünden avuçlayıverdi.

- “Ohhhh ne güzel kalkmış… Tam istediğim gibi, kocaman olmuş sikin… Arkadaşının ki de öyle bak… Ohhhh çok hoşuma gidiyor bu… Taş gibi iki sik… İkiniz de abazansınız değil mi? Ohhhh taşaklarınız bel doludur şimdi… Son damlasına kadar hepsini istiyorum o bellerin… Ohhhh hadi çabuk gidelim n'olur… Biran önce istiyorum siklerinizi… Biran önce sikin beni hadi… Ohhhhh…”

Bu arada telaşlı parmaklarla yanındaki oğlanın pantolonunun önünü çözmekle meşguldü Şule. Bir taraftan da, kalçaları elimin üstünde sürekli hareket edip çalkalanıyordu. Amıyla götü, içindeki parmaklarımı koparmak istermiş gibiydiler.

- “Ohhhh çok güzel…” diye inledi, oğlanın sikini tümüyle dışarı çıkarmayı başardığında, “Sikin çok güzel bebeğim…”

Hafifçe eğilip karımın elindekine baktım. En az Hakkı'nınki kadar büyüktü oğlanın siki… Bir nabız gibi attığını, ben bile görebiliyordum. Şule'nin parmakları onu tam ortadan kavramış, sıvazlıyordu.
Birden patlayıverdi oğlan. Gerçekten de, alabildiğine abazan olmalıydı. Bu kadarı yetmişti ona. Kalın, kıvamlı belleri öyle bir fışkırdı ki sikinin başındaki küçük delikten, ilk salvo tavana yapıştı. İkinci salvonun hızı biraz daha azdı tabii. Ama o da, ön cama gitti.

O kadar beklenmedik ve çabuk olmuştu ki bu, karım da şaşırmıştı galiba. Gerçekten de oğlanın taşakları, tepeleme bel dolu olmalıydı. Üçüncü salvo havada küçük bir kavis çizip Şule'nin bacaklarına geldi. Bu da yetti ona. Birden titremeye başladığını hissettim. Götü, içindeki başparmağımı inanılmaz bir güçle sıktı. Sonra da, gevşeyip açılmaya başladı. Beli geliyordu onun da.
Gece başladığından beri, bu kaçıncı kez olmuştu, artık ben de hesabını şaşırmıştım. Acaba bu sefer biraz durulacak mıydı, tüm merak ettiğim buydu.
Aslında durulmasını istediğim falan da yoktu tabii. Çünkü ben de pek iyi durumda sayılmazdım. Olup bitenler yüzünden, sikim inmek bilmiyordu. Şimdi de öyleydi işte. Son derece tahrik olmuştum yine. Sikim adeta zonkluyordu.

Şule merakımı çabuk giderdi. Elini, oğlanın hala hafif hafif bel fışkırtmakta olan sikinden çekip ileri uzattığını ve bu sefer de sürücünün pantolonun önünü bir çadır gibi kabartmış olan sikini avuçladığını gördüm.

- “Ohhhh bu daha da büyükmüş…” diye mırıldandı “Bayılırım büyük siklere biliyor musun…?”

Usta parmakları, bir taraftan da adamın pantolon fermuarını indirmekle meşguldü bu arada…

- “Offf sevgilim şuna bak…” dedi sonra, “Offf seyrederken belim gelicek neredeyse…”

Gerçekten de elindeki, şimdiye kadar görmediğim büyüklükteydi. Dibinden sımsıkı kavramıştı karımın parmakları. Ondan sonra da, normalin çok üstünde, kocaman bir sik büyüklüğünde bir kısım açıkta duruyordu.
Birden beklenmedik bir şey oldu ve sürücü de fışkırtmaya başladı. Bu daha da abazan olmalıydı. Çünkü Şule daha okşamaya bile başlamamıştı sikini… Yalnızca tutmuştu, o kadar… Üstelik öylesine bol, öylesine sert ve öylesine şiddetli fışkırtıyordu ki, sanki her yerde beller uçuşuyor gibi olmuştu.

İki erkeğin arasına sıkışmış vücudunu sarsılmaya, çırpınmaya başladı. Yine beli geliyordu. Onuncu kez.

Sonra Hakkı'ya Can, karımı sikmeye başladılar. Biri amından, biri götünden sikiyordu. Sikleri birer piston gibi giriyor, çıkıyor, giriyor, çıkıyordu. Şule ise zevkten çıldırmış gibiydi. Durmadan belini getiriyordu artık. Durulmaları en çok 15-20 saniye sürüyor, sonra yine vücudunu titremeye başlıyor, beli yine geliyordu.
Artık saymama da olanak kalmamıştı. Çılgın bir şeydi bu. Seyretmeye doyamıyordum. Bu çılgın akşamın başlamasından bu yana tahrik olmadığım kadar çok tahrik olmuştum.
Karımın, gözlerimin önünde, benden yalnızca bir kaç metre uzakta, iki çıplak erkek vücudunun arasına sıkışmış, hem amından hem götünden sikilişini seyrediyor ve uçuyordum.

Hepimiz zaman kavramını yitirmiştik herhalde. Ya da en azından bana öyle geliyordu. Bu nedenle, Can'ın birden bağırması beni beklemediğim kadar şaşırttı.
Garibim, sikini bir mengene gibi sıkıştırıp saran o kadife yumuşaklığındaki götün etkisine daha fazla dayanamamış olmalıydı. Belini getiriyor, tohumlarını karımın götünün derinliklerine boşaltıyordu yine.

- “Ohhh fışkırt…” diye inledi Şule,bilmem kaçıncı kez kendi de belini getirirken, “Ohhh fışkırt götüme hadi… Ohhh doldur içimi yavrum… Doldur karnımı… Immmmnnnnnhhhh…”

Hakkı ise aşağıdan pompalamayı, sikini karımın amına sokup çıkarmayı sürdürüyordu. Ne de olsa, Can'dan bir kere fazla getirmişti belini o. Bu nedenle de hala dayanıyordu.

Sonra Can Şule'nin arkasından uzaklaştı. Karımın götü, içinden çıkan siki sanki bırakmak istemiyor gibiydi. Ama bunu başaramadı tabii. Can'ın yarı inmiş siki içinden çıktığında ise ürperdiğini fark ettim.
Birden doğrulup, kendi de Hakkı'nın üstünden kalkıverdi. Bir eliyle Can'ın elini tutmuş, gitmesine izin vermiyordu. Sırtını Hakkı'ya dönüp tekrar üstüne oturduğunu gördüm. Bu arada öbür elini aşağı uzatıp herifin o koca sikini tutmuş ve mosmor başını getirip götüne dayamıştı.
Kendini bıraktı ve Hakkı'nın siki, Şule'nin götüne gömülüverdi. Can'ın elini de bırakmamıştı, bütün bunlar olup biterken. Hakkı'nın kıllı taşakları amının dudaklarına yapıştığında ise Can'ı kendine çekmeye başladı.
Ağzı açıldı ve dudakları, götünden daha yeni çıkmış o yarı inik sikin üstüne kapanıverdiler. Hırsla emmeye başladı. Aynı anda da kalçaları hareketlendiler. Şimdi bir taraftan Can'ın tohumlarını içine henüz fırkırtmış sikini emiyor, bir taraftan da götünü dolduran o koca sikin üstünde oturup kalkıyordu.

Tanrım, gerçekten doymayacak gibiydi karım. Kendini sikişin labirentlerinde kaybetmişti sanki. Geri dönmeye de hiç niyeti yokmuş gibi görünüyordu.

Can dinlenememiş, kendine gelememişti bile. Ama Şule'nin ağzı o yarı inik sikine öyle şeyler yapıyordu ki, kendini yeniden kaptırmıştı. Giderek daha çok kalkıyordu siki.
Sonunda iki eliyle karımın başını tuttu ve sikini hırsla sokup çıkarmaya başladı. Bu doymak bilmeyen kadınının ağzını sikme sırası ondaydı artık.

Karımı bu sefer de, bir sik götünde, bir sik ağzındayken seyrediyordum. Tıpkı daha önce olduğu gibi. Tek fark, bu sefer siklerin yer değiştirmiş olmasıydı. Gözleri sımsıkı kapalıydı Şule'nin. Zevkten kendinden geçmişti.
Hakkı'yla Can da, yine transa girmiş gibiydiler. Dünyadan kopmuş, karımı sikiyor, sikiyor, sikiyorlardı.

Şule birden durup, Can'ın sikini ağzından çıkardı. Hayran gözlerle, dibinden sımsıkı kavradığı siki seyretti bir süre. Sonra vücudunu geriye verdi ve ellerini Hakkı'nın iki tarafından yere dayadı. Bacaklarını iyice açıp, dizlerini karnına doğru çekti.
Manzara müthişti. Herifin o kocaman siki, dibine kadar gömülmüştü götüne. Onun üstünde de, vıcık vıcık olmuş, susamış bir ağız gibi açılmış amı görünüyordu. İçine yeni bir sik almaya hazır, hatta bunun için yalvarır gibi duran o güzelim am, başımı döndürdü.

- “Hadi sok…” dedi zevkten ağdalanmış bir sesle, “Hadi gel amıma sok sikini… Çabuk ol n'olursun… Hadi gel sik beni… Ohhh hadi… Yine amımdan götümden sikin beni n'olur…”

Hırsla saldırdı Can. Bir anda üç vücut birbirine girmişti yine. Aynı anda da, karım yine peşpeşe belini getirmeye başlamıştı. İki sik birden yemek, aynı anda iki erkeğe birden sikilmek, bir sikin amına, diğerinin götüne girip çıkması, onu zevkten çıldırtıyordu.
İp tam anlamıyla kopmuştu artık. Üçünün de hareketleri giderek hızlanıyor, sertleşiyordu. Sanki dövüşür gibiydiler. İnlemeleri, haykırmaları, tam anlamıyla birbirine karışmıştı.

Can ayakları yere basılı, öne doğru eğilmiş ve kollarını Şule'nin bacaklarının altından geçirerek, onu omuzlarından kavramıştı. Güçlü kollarıyla yarı havada tutuyordu karımı. Sikini de büyük bir hırsla amına sokup çıkarıyor, neredeyse öldüresiye sikiyordu onu.
Hakkı ise üstünden karımın ağarlığının kalkmasıyla rahatlamış, iki eliyle onu leğen kemiklerinden kavramıştı. Kalçaları bir motor hızıyla yerden havalanıp geri dönüyor, o koca siki Şule'nin götüne dibine kadar giriyor, ucuna kadar çıkıyor, tekrar dibine kadar giriyordu.

Sonra karımın vücudu, şimdiye kadar hiç görmediğim bir biçimde sarsılmaya başladı. Öyle ki, onu tutabilmek için, Hakkı da, Can da durmak zorunda kalmışlardı şimdi. Beli kıvrılıp bükülüyor, kalçaları sert hareketlerle sağa sola, yukarı aşağı oynuyordu.
Bu sefer çok büyük geliyordu beli. Çıldırmış gibiydi. Üstelik bir türlü de durulmuyordu. İçindeki siklere acayip şeyler yapıyor olmalıydı. Ne Hakkı'nın ne Can'ın buna dayanamayacaklarına emindim. Sorun hangisinin önce patlayacağıydı. Herhalde Hakkı ilk olacaktı.

Ama yanılttılar beni. Çünkü birlikte patladılar. Biri amının öbürü götünün derinliklerindeki iki sikin aynı anda fışkırmaya başlaması, karımı da bitirdi.

Çığlıklar atarak, yığılıp kaldı.

Bense tepeden tırnağa sik kesilmiş bir halde kalmıştım olduğum yerde. Bu sefer onlar getirmiş, ben getirmemiştim. Şikayetçi de değildim. Çünkü artık karımı sikmek istiyordum. Saatlerdir sikildiği her yerinden ben de sikmek istiyordum onu.

İçerdekiler hala halının üstünde yatıyorlardı. Hakkı altta, karım onun üstündeydi. Can ise hemen yanlarında uzanmıştı. Bu sefer onları bırakıp içeri gitmeyecektim.
Bunu karımın odaya gelmeye kalkışmasından sonra yapmaya kararlıydım. Gerçi bu sefer her şey gerçekten bitmiş gibiydi ama, yine de emin olmak, bir şeyler kaçırmamak istiyordum.

On dakika kadar öylece yattılar içerdekiler. Sonra Şule kımıldadı ilk olarak. Hakkı'nın üstünden inip yere, ikisinin arasına oturdu. Gözleri bir Hakkı'nın, bir Can'ın sikine takılıyordu.
Ama artık ikisi de inmiş, süklüm püklüm olmuştu siklerin. Sahiplerinin de, hiç bir şeye aldıracak halleri yoktu. Karım ellerini uzatıp ikisinin de siklerini okşamaya başladığında, hafifçe kımıldandılar, o kadar.

- “Sikilmek istiyorum…” dedi karım, “Daha sikilmek istiyorum…”

Can'ın yanıtı, yalnızca derin bir inlemeydi. Hakkı ise sesini bile çıkarmamıştı.

- “Heyyy, duymuyor musunuz..? Sikilmek istiyorum dedim size… Hadi kalkın bir daha sikin beni… Ohhhhh çabuk olun… Sik istiyorum…. Daha çok sik istiyorum…”

- “Pezevenk kocanı denesene…” dedi Hakkı, “İçerde uyuyor kocan… Biz burada orospu karısını sikerken, kocan içerde uyuyor… Git uyandır onu…” Can da ona katıldı.
“Evet… Git ona siktir artık kendini orospu… Hadi git kocana ver artık… Böyle taze sikilmiş halinde git, onu uyandır, amını, götünü, ağzını ona da siktir hadi…”

Tam bir rüya aleminde gibi, karımla birlikte ben de dinliyordum bu rezil heriflerin söylediklerini. Ve tıpkı karım gibi benim üstümde de müthiş bir etki yapıyor, beynime işliyordu bu sözler.
Çünkü sonuçta doğru söylüyordu Hakkı. Beni içerde uyuyor sanıyordu. Ve bu süre içinde karımı sikmişlerdi. Tanrım, hem de nasıl sikmişlerdi. Ama sonunda işleri bitmişti onların da. Karım ise bol afrodizyak etkisindeydi hala. Doymamıştı sikilmeye.

Şule birden kalktı ayağa. Saçı başı iyice dağılmış, giysisi vücudunun orta kısmında toplanmıştı. Onlara bakmadan içeri yöneldiğini görünce, ben de yıldırım gibi odama döndüm. Pencereyi kapadım, kapının kilidini açtım ve yatağın üstüne uzandım.
Aynı anda da karım girdi içeri. O kapıyı kaparken, ben de başucumdaki küçük lambayı yaktım.

Üstünü başını düzeltmek zahmetine bile katlanmamıştı Şule. Bacaklarının iç tarafları, am suları ve bellerle sırılsıklam ıslaktı. Hakkı yüzüne fışkırttığı sırada saçlarına gelen beller kurumuştu. Gözgöze geldik.

- “Sik beni sevgilim…” dedi yavaşça, “Canım sikilmek istiyor…”

Sonra yürüyüp yatağın üstüne sokuldu. Elleri uzanıp içeri sokmaya fırsat bulamadığım, dim dik sikimi okşamaya başladı. Ama fazla dayanamadı. Bacaklarını açıp üstüme oturdu ata biner gibi.
Yattığım yerden amını görebiliyordum. Şişmiş dudakları iyece açık, içinden peltelenmeye yüz tutmuş beller sızan amı başımı dördürdü. Biraz doğruluşunu ve sikimi dibinden kayvayıp amının altına getirişini izledim.
Bir anda oturdu sikimin üstüne. Alışık olmadığım kadar gevşemişti amı. Bir anda, taşaklarıma kadar aldı beni içine. Ellerini göğsüme dayamış, gözlerimin içine bakıyordu. Amından sızan beller ılık ılık taşaklarıma akıyordu. Zevkten çıldıracak noktaya geldiğimi hissediyordum.

- “Canım sikilmek istiyor…” dedi şehvet dolu bir sesle, “Canım sikilmek istiyor kocacım…”

- “Doymadın mı..?” dedim.

Birden donup kaldı karım. Hala göz gözeydik ama artık hareket etmiyordu. Sorumu anlamaya çalıştığının farkındaydım.
Kalçalarımı yukarı doğru bastırıp, sikimi biraz daha kökledim gevşemiş amına. Bu, vücudunun elektriklenmesine neden oldu. Sonra yeniden hareketlendi. Kalçaları şimdi üstümde dans ediyordu.

- “Doymadın mı…?” diye tekrarladım sorumu…

- “Biliyorsun…” dedi, “Neler olduğunu biliyorsun…”

- “Biliyorum…”

- “Ama nasıl..?”

- “Seyrettim…”

- “Her şeyi mi…?

- "Her şeyi, en ince ayrıntısına kadar hem de…”

- “Kızmadın mı..?”

- “Saçmalama, aksine çok hoşuma gitti…”

- “Doğru mu söylüyorsun..?”

- “Evet… Çok hoşuma gitti…”

- “Neler yaptılar bana sevgilim…”

- “Siktiler…”

- “Ah evet sevgilim, siktiler beni… Hem de ne biçim siktiler… Ahhh ikisi birden siktiler beni ve zevkten uçtuğumu sandım… İki sik birden yemek o kadar güzeldi ki… Bir sik amımda, bir sik götümde… Ohhh öyle güzeldi ki… Dünyadaki hiç bir şey bunun yerini tutamaz biliyor musun sevgilim… Hiç bir şey… Yine istiyor canım…”

Hem konuşuyor, hem sikişiyorduk. Elimi götürüp orta parmağımı götüne değdirdim. Vıcık vıcık ve alabildiğine açıktı o küçük delik. Parmağımı sanki içine çekti. Birden vücudu yine titremeye başladı. Bir kez daha geliyordu beli. Ben de fışkırmaya başladım.

- “Ohhh canım çok sikilmek istiyor sevcgilim…” dedi durulduğumuzda, “Canım çok sikilmek istiyor sevgilim… İki sik birden istiyorum hem de… Biri amıma, öbürü götüme…”

- “Hadi yine git içeri o zaman…”

- “Faydası olmaz ki… O sikler kalkmıyor artık… İkisini de boşalttım… Bir daha kalkmayacak kadar boşalttım ikisini de…”

Şimdi yatakta oturmuş, sırtını duvara dayamıştı. Bacaklarını iyice açıp dizlerini toplamıştı. Hem konuşuyor, hem de amını okşuyordu.

- “O zaman talihine küs…” dedim, “Kalkmıyorlarsa, sen de siksiz kalacaksın demektir…”

- “Niye..?” diye sordu gözlerimin içine bakarak, “Dünyadaki tek sikler onlar mı sevgilim… Hadi gel gidelim buradan… Sokağa çıkalım ve bana sik bulalım… Bir sik daha bulalım, ikiniz sikin beni…”
“Yok deve… Daha neler…” dedim hayretler içinde kalarak…
“Ya da daha güzeli, iki sik birden bulalım, üçünüz birlikte sikin… Ohhhh o daha da güzel olur sevgilim… Amımdan, götümden, ağzımdan aynı anda sikersiniz beni… Ohhhh o çok daha güzel olur sevgilim…”

Saate baktım. Neredeyse dörde geliyordu. “Neden olmasın” diye düşündüm kendi kendime. Türkiye'deydik, İstanbul'daydık. Burada abazan erkekten bol ne vardı ki..?

- “Hadi kalk o zaman…” dedim karıma, “Ama önce biraz üstünü başını düzelt… Bakalım neler bekliyor bizi sokakta…”
 İçimden gelen bir ses, daha da müthiş şeyler seyredeceğimi söylüyordu sanki.

Daha bu düşünceler kafamın içinden tam geçemeden, Can'ın Şule'nin belindeki ellerinden birini çekip, hemen önündeki o yusyuvarlak kalçalara götürdüğünü gördüm. Önce birini avuçladı. Sonra da başparmağını aralarındaki yarığa sokuverdi.
Karımın vücudunun elektrik çarpmış gibi titrediğini gördüm. Can'ın parmağı altındaki o küçük ve pembe göt deliğinin ne kadar duyarlı olduğunu benim kadar iyi bilen olamazdı.
Onu kim bilir kaç kere yalamış, içine parmağımı, dilimi ve sonunda da sikimi sokmuştum. Kısacası o güzelim götü sikmeye bir türlü doyamamıştım. Şimdi ise orada bir başka erkeğin parmağı vardı.

Ama iş bununla kalmayacaktı tabii. Gerçi Can şimdilik yalnızca yoklama çekiyordu ama, karımın gösterdiği tepki nedeniyle, sikini bu iştah açıcı küçük deliğe de sokabileceğinden emin olmuştu bile.
Bir taraftan da sikinin çevresine sımsıkı dolanmış olan amı sikmeyi sürdürüyordu. Sonra eli iyice hareketlendi. Artık başparmağını Şule'nin götüne sokup çıkarıyor olmalıydı.

Karım çıldırmış gibiydi. Kalçaları çalkalanıyor, dalgalanıyor, kıvranıyordu.

- “Ohhhh… Hadi götümden sik beni…” diye inlyedi birden. “Oh hadi götümden sik beni, n'olursun… Hadi götüme sok sikini…”

Can'ın o ana kadarki niyeti neydi, pek emin değildim ama, Şule'nin son sözleri, eğer varsa, kontrolü elinden kaçırmasına neden olmaya yetmişti. Kalçalarını geri çekerek, am suları ve bellerle sırısıl sıklam ıslanmış, pırıl pırıl parlayan sikini karımın amından çıkardığını gördüm.
Sonra eliyle dibinden tutup, başını önündeki pembe göt deliğine dayayışını ve bastırmaya başlayışını, büyülenmiş gibi izledim. Yavaş yavaş giriyordu.

Şule'nin yüzü zevkten iyice çarpılmıştı. Yarı aralık gözlerle benim bulunduğum yere doğru bakıyordu. Ama hiçbir şey görmediğinden emindim. Can'ın kasıkları kalçalarına yapışıp, o çelik gibi sik tümüyle götüne gömüldüğünde, tüm vücudu sarsılmaya başladı.
Ağzından küçük çığlıklar kaçırarak, kim bilir kaçıncı kez belini getiriyordu. Götü, Can'ın sikini bir mengene gibi sıkıştırmış olmalıydı.
Sonra Can, karımın götünü sikmeye başladı. Yavaş ve uzun hareketlerle, sikini, o yumuşacık, ateş gibi yanan deliğe sokup çıkarıyor, sokup çıkarıyordu. Manzara, tek kelimeyle müthişti.

Belimin her an gelebileceğinin bilincinde ve bütün gücümle bunu geciktirmeye çalışarak, karımın sikilişini seyrediyordum. Sanki tepeden tırnağa, kocaman bir sik gibi hissediyordum kendimi. Tüm hayatım boyunca bu kadar çok tahrik olduğumu hatırlamıyordum.
Bir taraftan da, Hakkı'nın mutfakta Can'a söylediği sözler kafamın içinde dansediyordu. Hakkı “karımı önce kendisinin sonra da Can'ın sikeceğini, en sonunda da birlikte sikebileceklerini” söylemişti.
Şimdiye kadar seyrettiklerim, karımın gözlerimin önünde, ağzından, amından, götünden sikilmesi yetmezmiş gibi, şimdi de, büyük bir istekle bu sözlerin gerçekleşmesini bekliyor, umuyordum.

Bu arada Can da Şule'nin götünü sikmeyi sürdürüyordu. İki eliyle karımın ince belini sımsıkı kavramış, kalçalarının sert hareketleriyle ileri geri hareket ediyor, artık iyice kızarmış olan sikini sokup çıkarıyordu.
Vücudunun tüm kasları gerilip şişmişti. Onun da çok büyük bir zevk almakta olduğu açıkça belliydi. Gözlerimi biran için bile olsa onlardan ayıramadan, hiç bir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışarak, büyülenmiş gibi seyrediyordum. Bu yüzden de, Hakkı'nın gelişini, hemen fark edemedim.

Tıpkı Can gibi, o da içeride soyunmuş, çırılçıplak kalmıştı. O kocaman siki, yine kazık gibiydi. Sessizce gelip yanlarına sokuldu. Sonra da elini uzatıp, karımın sırtını okşamaya başladı. Şule'nin onun varlığından haberdar olması da, vücudunun üstünde dolaşan bu üçüncü el nedeniyle oldu.
Başını çevirip Hakkı'ya baktığını gördüm. Sonra gözleri, o kocaman kıllı sike takıldı ve mümkünmüş gibi, daha da çok şehvet ve sabırsızlıkla parlamaya başladı. Tanrım, artık beklentim gerçekleşmek üzereydi. İkisi birlikte sikeceklerdi karımı.

Hakkı'nın da fazla sabırlı olmadığı kesindi. Koltuğun arka tarafına dolandı. Parmaklarını saçlarının arasına geçirip Şule'nin başını tuttu ve ona doğru sokuldu. O kocaman sik, şimdi karımın yüzüne değmeye başlamıştı.
Büyük bir heyecanla, o öpmeye doyamadığım dudakların açıldığını gördüm. Hakkı biraz daha yaklaştı ve sikini bir anda Şule'nin ağzına sokuverdi. Bu, karımın belinin bir kez daha gelmesi için yeterli olmuştu.
Yine tüm vücudu sarsılıp dalgalanıyor, kalçaları sağa sola dans ediyordu. Can hareketsiz kalmıştı. Siki, o küçük göt deliğinin içinde tekrar hapsolmuş olmalıydı.

Sonra duruldu karım. Aynı anda da, hem Can, hem de Hakkı pompalamaya başladılar. Biri götüne, öbürü ağzına sokup çıkarıyorlardı şimdi. Tıpkı Hakkı'nın söylediği gibi, önce ayrı ayrı sikmişlerdi karımı, şimdi de ikisi birden, iki taraftan sikiyorlardı.
Artık kendimi tutmama olanak kalmamıştı. Elimi bile dokundurmadım sikime. Ama belim, birden fışkırmaya başladı. Başım dönüyor, gözlerim kararıyordu.

Yeniden içeriyi seyredebilecek kadar kendimi topladığımda gördüklerim yine müthişti. Can da, Hakkı da iyice hızlanmışlardı şimdi. Sikleri, birer piston gibi karımın götüne ve ağzına girip çıkıyordu.
Şule ise kendini onlara bırakmış gibiydi. Gözleri sımsıkı kapalı, beli aşağı bükülmüş, kalçaları götüne girip çıkmakta olan sikin işini kolaylaştırmak için iyice havaya kalkmış, dudakları ağzına girip çıkmakta olan o kocaman kıllı sikin çevresine bir vantuz gibi yapışmış, sikiliyordu.
Hem de ne sikiliyordu. İnlemeleri gerçi burnundan geliyordu ama, o kadar şiddetliydi ki, ben bile duyabiliyordum.

- “Ohhh, ağzın am gibi…” diye homurdandı Hakkı birden. “Ağzın am gibi orospu…”

Belini getirmek üzere olduğunun farkındaydım. Ama Can ondan çabuk davrandı. Birden dibine kadar geçirdi karımın götüne. Hayvani sesler çikarıyor, kalçaları kasılıyordu.
Tanrım, belini Şule'nin o küçük götünün derinliklerine boşaltıyordu. Bir taraftan da, iki eliyle karımın dalgalanan, çırpınan vücudunu kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Sonra Hakkı da getirmeye başladı.

Şule, gırtlağına fışkıran ilk salvoyla birlikte kontrolden çıkıverdi. Hakkı'nın kocaman siki bir anda ağzından çıktı ve ikinci salvoyu yüzünün tam ortasına yedi.
Bu onu daha da çıldırttı sanki. Öyle ki, Can da tutmayı beceremedi karımı. Bir anda onun siki de çıktı dışarı. Ama hala fışkırmaya devam ediyordu. Beyaz erkeklik sıvılarının havada geniş bir kavis çizip karımın o baştan çıkartıcı kalçalarına yağması öylesine tahrik edici bir manzaraydı ki, sikim yeniden taş gibi oluverdi bir anda.
Sonra ayrıldılar. Can bir koltuğa, Hakkı bir koltuğa oturdu. Şule de oturduğu koltukta hafifçe yan dönüp, bacakları altında, adeta yığılıp kaldı.
Artık her şeyin bitmiş olması gerektiğini düşünüyordum. Öyle ya, Hakkı üç, Can da iki kere patlatmışlardı. Ama rekor tartışmasız karımdaydı. Tam sekiz kez çıkmıştı bulutların üstüne. Orada koltuğun üstünde, tüm yorgunluğu ve sikilmişliğiyle öylece otururken o kadar güzel, o kadar sikilesiydi ki, başımı döndürüyordu.
O anda en çok istediğim, az öncesine kadar siklerin girip çıktığı, bellerin dolduğu amıyla götünü görebilmekti ama, oturuş biçimi buna izin vermiyordu.
Şimdi yerinden kalkıp içeriye, beni uyuduğumu sandığı odaya gelse ve o birbirinden güzel deliklerini bana gösterse, bütün o vıcık vıcıklıklarıyla, sikilmişlikleriyle, bir kere de benim sikimin oralara girip çıkmasına olanak verse ne güzel olur diye düşünüyordum. En iyisi ses çıkarmadan ve görülmeden odaya geri dönmem olacaktı galiba.
On saniye sonra odaya geri dönmüş, pencereyi kapamış ve yatağın üstüne oturup Şule'yi beklemeye başlamıştım. Yaklaşık on dakika kadar da bekledim. Ama bir türlü gelmiyordu karım. Doğrusunu söylemek gerekirse merak etmeye başlamıştım yeniden. Sonunda dayanamadım ve tekrar terasa çıktım.
Salonda her şey, bıraktığım gibi değildi artık. Gerçi Hakkı ve Can, hala koltuklarda oturuyorlardı ama, Şule yerinde değildi. Koltuktan kalkmış, tam ortalık yere, yumuşak halının üzerine, sırtüstü yatmıştı. Bacaklarını alabildiğine açmış ve dizlerinden bükerek göğsüne doğru çekmişti. Tabak gibi açıktı yani.
Sol elini kalçalarının altından geçirerek getirmiş, orta parmağını, az önce Can'ın sikinin girip çıktığı, tohumlarını fışkırttığı götüne sokmuştu. Sağ elini ise önden uzatmış, yine orta parmağını, işaret ve yüzük parmaklarıyla şişmiş dudaklarını iyice açtığı amına sokmuştu.
Gözleri yarı kapalı, Hakkı ve Can'ın önünde, kendini parmaklarıyla sikiyordu karım. Hem amından, hem götünden.
Tanrım, hala sikilmeye doyamadığı belliydi. Hakkı'nın afrodizyakı onu öylesine etkilemişti ki, tam sekiz kez belini getirmesine rağmen, hala doymamıştı sikilmeye. Olduğum yerde donmuş kalmıştım.
Biraz önce görmek istediğim iki delik de, vıcık vıcık olup iyice açılmış amı da, götü de gözlerimin önündeydi şimdi. Seyrine doyulmayacak bir manzaraydı bu.
Sonra akledip Hakkı'yla Can'a baktım. Onlar da büyülenmiş gibi seyrediyorlardı Şule'yi. Eze eze, amından, götünden, ağzından sikip yine de doyuramadıkları karımı, alev alev yanan gözlerle seyrediyorlardı. Can'ın siki bir kere daha kalkmış, dimdik olmuştu. Hakkı ise yarı kalkık sikini okşuyordu.
- “Sikilmek istiyorum…” dedi karım birden… “Ohhh daha çok sikilmek istiyorum… Hadi gelin sikin beni… Hadi gelip sikin beni n'olur… Ohhh hadi… Ohhh hadi n'olur..? Ohhh n'olur…?”
Can bir anda fırladı yerinden. Halının üstünde, Şule'nin yanına diz çöktü. Ama karım bakmıyordu bile ona. Gözleri hala kapalı, parmakları amıyla götüne hızla girip çıkıyor ve konuşmayı sürdürüyordu.
- “Hadi sikin beni… Ohhhh sik istiyorum… Siklerinizi istiyorum… Hadi sikin beni… İkiniz birden n'olur… Ohhh ikiniz birden sikin beni hadi… Ohhh sikilmek istiyorum… Hadi sikin beni… Hadi sikin… Ohhh hadi… Sikin beni…”
Bu kadarı Hakkı'ya da yetmiş, o kocaman siki, tekrar kazık gibi olmuştu. Hızla yerinden kalkıp, karımla Can'ın yanına geldi. Şimdi son derece ilginç bir manzara vardı gözlerimin önünde. Şule pozisyonunu hala değiştirmemişti. Parmakları hala iki taraftan içine girip çıkmayı sürdürüyordu. Yalnızca konuşmaktan vazgeçmiş gibiydi. Şimdi yalnızca inliyordu.
Bir taraftan da, yanındaki iki erkeği algılamıştı tabii. Bunun onu daha da çok heyecanlandırdığını, içindeki sikilme isteğini daha da arttırıp dayanılmaz hale getirdiğini fark edebiliyordum.
Sonra birden beli gelmeye başladı. Dokuzuncu kez belini getiriyor ve can çekişen bir hayvanınkine benzeyen sesler çıkarıyordu. Vücudu gevşeyiverdi aniden. Parmakları içinden çıktı. Bacaklarını indirdi.
Aynı anda da Hakkı girdi devreye. Karımın yanına uzandı önce. Sonra da onu tuttuğu gibi üstüne çekti. Kalçalarının bir an için havalandığını gördüm. Elinin yardımına bile gerek duymadan, o kocaman sikini Şule'nin amına sokuverdi. Tek bir harekette dibine kadar geçirmişti.
- “Ohh ne güzel soktun…” dedi karım, “Ohhh ne güzel soktun bana… Ama yetmedi ki… Bir sik daha istiyorum… Ohhh bir sik daha istiyorum… Götüm boş kaldı bak… Ohhh bir sik de götüme istiyorum…”
Kulaklarıma inanamıyordum. Hayal edebileceklerimin en çılgınını istiyordu karım. Hakkı'nın üstüne uzanmış, o kocaman sikini dibine kadar amına almış, götüne girecek ikinci sik için yalvarıyordu.
Başım uğulduyordu artık. Kendimden geçmiş gibi, Can'ın doğruluşunu ve Şule'nin arkasına geçişini izledim.
Sikini getirip karımın götüne dayadı. Sonra da hiç zorlanmadan sokmaya başladı. Bir anda kasıkları, önündeki o baş döndürücü kalçalara yapışıverdi. Şimdi iki sik birden vardı karımın içinde. Biri amına, öbürü götüne girmişti. Dibine kadar.
Çığlığa benzer bir ses çıktı Şule'nin ağzından. İki erkeğin arasına sıkışmış vücudunu sarsılmaya, çırpınmaya başladı.
Yine beli geliyordu. Onuncu kez.

Şule'nin tüm vücudu sarsılıyor, tekrar beli geliyordu.

Sonra Hakkı'nın durduğunu ve başını karımın bacakları arasından çıkardığını gördüm. Birden ayağa kalktı ve pantolonunu çözmeye başladı. Akıl almayacak kadar kısa bir süre sonra belden aşağısı çıplak kalmıştı.
Gözlerimi sikinden alamıyordum. Beklediğimden, sandığımdan çok daha büyüktü. Tıpkı sahibinin çıplak bacakları gibi, onun da neredeyse her tarafı kıllarla kaplıydı. Şule'nin gözleri de o noktada kitlenip kalmıştı sanki. Büyülenmiş gibi, biraz sonra içine girecek olan bu allameyi seyrediyordu.
Elini götürüp, amını okşamaya başladı. Bulunduğum yerden göremiyordum ama; parmaklarının altındaki amın, tıpkı susamış bir ağız gibi açılmış, içine girecek siki sabırsızlıkla beklemekte olduğundan emindim.

Hakkı da acele ediyordu zaten. Yeniden karıma sokuldu ve bacaklarını dizlerinin arkalarından tutarak kaldırdı, sonra da göğsüne doğru bastırıp, onu adeta ikiye katladı. Kendi de, dizlerini biraz büküp iyice sokuldu ona.
Siki, az sonra içine gireceği o güzelim amın dudaklarına sürünmeye başlamıştı bile. Birden Şule'nin elini uzattığını ve parmaklarının Hakkı'nın sikinin çevresine dolandığını gördüm.

- “Hadi sok artık n'olursun…” dedi, yalvaran bir sesle, “Ohhhh sok bana hadi…”

- “Sikilmek mi istiyorsun..?”

- “Ohhh evet… Ohhhh sikilmek istiyorum… Hadi sok n'olursun…”

- “Kocan içerde sızdı, biliyorsun değil mi… O baygın yatıyor ve sen sikilmek istiyorsun, öyle mi..?”

- “Ohhh evet… Beni sikmeni istiyorum anlıyor musun..? Saatlerce kalkmış sikini seyrettirdin bana… Şimdi onu yemek istiyorum… Hadi geçir bana… Gel hadi sik beni… Sik beni… Ohhhh sik beni n'olur…

Birden dibine kadar geçirdi Hakkı. Koltukta neredeyse ikiye katladığı karımın üstüne çökmüş, onu altına alıp ezmişti. Sonra pompalamaya başladı. Tam bir fırlamaydı doğrusu. Dediğini yapmıştı işte. Şule'yi sikiyordu. Üstelik onu bir de yalvarttırmıştı.

Olduğum yerde çömelmiş, nefes bile almadan seyrediyordum. Bulunduğum yerden, Hakkı'nın o kocaman sikinin karımın amına girip çıkışını, en ince ayrıntısına kadar görüyordum. Şule'nin amının dudakları, içindeki sikin çevresine sımsıkı sarılmıştı.
Müthiş bir manzaraydı bu. Ben de, yüzlerce kez sikmiştim o amı. Fakat sikimin girip çıkışını böylesine yakından izlememe, elbetteki imkan olmamıştı. Başka bir yere bakamıyordum sanki.

Uzun ve sert hareketle sikiyordu Hakkı. Geri çekildiğinde siki neredeyse ucuna kadar çıkıyor, sonra bir hamlede dibine kadar geçiriyor ve taşakları karımın o güzelim götüne yapışıyordu.
O da iyice tahrik olmuştu tabii. Bütün akşam boyunca Şule'nin içine düşmüş ve siki neredeyse hiç inmemişti. Fazla dayanabileceğini sanmıyordum. Hareketlerinin giderek hızlanması da, haksız olmadığımı belli ediyordu zaten.
Bu arada ben de kendimi zor tutuyordum doğrusu. Sanki o koltuğun üstünde karımı siken Hakkı değil de benmişim gibi hissediyordum kendimi. Tarifi imkansız bir duygunun pençesindeydim. Heyecandan titreyen parmaklarımla pantolonumun fermuarını indirdim ve zonklamakta olan sikimi dışarı çıkardım. Belim geldiğinde, çamaşırlarımın berbat olmasını istemiyordum.

Karımın yüzü iyice çarpılmıştı artık. Duyduğu zevk, onu kendinden geçirmişti sanki. İki eliyle, Hakkı'nın, bacaklarını göğsüne doğru bastıran ellerini bileklerinden kavramıştı. Kalçaları kıvranıyor, içine girip çıkan sikin altında adeta dans ediyordu. İnlemeleri, artık küçük birer çığlığa dönüşmüştü. Belinin gelmek üzere olduğunu görebiliyordum.
Sonra Hakkı'nın ağzından ulumaya benzer bir ses çıktı. Bir anda dibine kadar geçirmişti karıma. Kalçalarının titrediğini görüyordum. Bu titremeler, tıpkı bir elektrik akımı gibi Şule'ye de geçiverdi. O ikiye katlanmış haliyle, koltukta çırpınıyordu karım.

Aynı anda, ikisinin de beli geliyordu.

Ben de bunu bekliyordum sanki. Belim terasın betonuna fışkırmaya başladı. Elimi bile değmemiştim sikime. Ama kendimi daha fazla da tutamamıştım işte. Tek yapabildiğim, duyduğum büyük zevkin verdiği duyguların, dudaklarımdan naralar halinde dışarı taşmasını önlemeye çalışmaktı.

Kendimi topladığımda, yeniden içeriye baktım. Hakkı sikini karımın amından çıkarmış ve geri çekilmişti. O kocaman siki, biraz inmiş gibiydi. Karım ise koltuğun üstünde, mest olmuş bir halde kendini toplamaya çalışıyordu.
Bu ilk sikişin ne Hakkı'ya, ne de Şule'ye yetmediği belliydi. Yalnızca nefeslenmek için durmuş gibiydiler. Bunun farkına varmak, daha kendime tam gelememişken, yeniden heyecanlanmama neden oluyordu.

İlk hareket karımdan geldi. Doğrulup, elini Hakkı'nın sikine uzattığını gördüm. Parmakları, biraz önce amına girip çıkan, tohumlarını rahminin ağzına fışkırtmış, yarı inik o koca sikin çevresine dolandı. Sonra; hafif hafif, sanki incitmekten korkar gibi okşamaya başladı.
Gözleri yine yarı kapalıydı. Yüzüne, sikilmek istediği zamanlarda hakim olan o anlatılmaz ifade, yine gelip yerleşmişti. Onca afrodizyaktan sonra, yalnızca bir kere sikilmekle yetinmesine olanak olmadığı belliydi.

Sikinde dolaşan parmaklar, Hakkı'nın üstünde beklenen etkiyi yaratmakta gecikmemişti tabii. Büyük bir hızla huylanıyordu. Bir anda, yeniden dimdik ve kocaman olmuştu siki. Biraz daha sokuldu karıma.
Aklını başından alan sikin böyle yakınına gelmesi, Şule'yi daha da heyecanlandırmış gibiydi. Koltukta kıpırdanıp duruyordu. Sonra iyice doğrulup, o da Hakkı'ya sokuldu biraz. Şimdi herifin kocaman siki, neredeyse karımın yüzüne değiyordu.
Nefes bile almadan olup bitenleri izliyordum. Büyülenmiş gibi Şule'nin ağzını açışını ve o güzelim dudaklarının Hakkı'nın sikinin koca bir mantara benzeyen başına kapanışını seyrettim. Az önce amına girip çıkan, içinde tohumlarını fışkırtan sik, şimdi ağzındaydı karımın.

Şule'nin; alev alev yanan, kıpır kıpır diliyle insanın aklını başından alan, o çıldırtıcı ağzını çok iyi biliyordum. Yüzlerce kez, sikimin o ağzın içinde eridiğini hissederek mest olmuştum. Şimdi ise benim yerimde Hakkı vardı. Sikim yeniden taş gibi sertleşmişti. Hiç bir şeyi kaçırmamaya çalışarak seyretmeyi sürdürüyordum.

Karımın başı sürekli oynuyor, Hakkı'nın sikini ağzının derinliklerine alıp çıkarıyordu. Herifin yüzünde, ne kadar zevk almakta olduğunu açıkça belli eden bir ifade vardı. Başı hafifçe arkaya devrilmiş, gözlerini yarı kapatmıştı. İki eli, birer pençe gibi Şule'nin omuzlarını kavramıştı.
Sonra kalçalarını ileri geri oynatmaya başladı. Artık sikini karımın ağzına sokup çıkarıyor, onu ağzından adeta sikiyordu. Manzara müthişti.

Sonra gözlerim salonun kapısında fark ettiğim kıpırdanmaya takıldı. Can çaktırmadan gelmiş, tıpkı benim gibi, onları seyrediyordu. Aramızdaki mesafe yüzünden yüzünü tam göremiyordum ama, onun da son derece tahrik olduğundan emindim. Karımı sikmek için sırasını beklerken, seyretme fırsatını da kaçırmak istemiyordu anlaşılan.

Bu arada Hakkı'nın hareketleri giderek hızlanmış, sikini Şule'nin ağzına hırsla sokup çıkarmaya başlamıştı. Karımın gözleri kapalıydı. Yüzünde zevkten erimiş olduğunu açıkça gösteren bir ifade vardı. İki eliyle koltuğun kenarlarını sımsıkı kavramış, kendini alabildiğine bırakmıştı.
Herif onu ağzından sikiyor, o da büyük bir teslimiyetle veriyordu. Burnundan çıkan mırıldanma ve inlemeler, bundan ne kadar çok hoşlandığını açıkça belli ediyordu.

Hakkı'nın ağzından hırıltılar çıkmaya başlamıştı. Belini getirmek üzere olduğu belliydi. Kalçalarının hareketleri giderek hızlanıyor, siki her bastırışında, karımın ağzına biraz daha çok giriyordu.

- "Ohhh ağzın am gibi…” dedi hırıldayan bir sesle. “Hadi iyice em bakayım sikimi… İyice em… Ohh şimdi fışkırtacağım ağzına… Gırtlağına fışkırtacağım şimdi… Ohh hadi yut tohumlarımı orospu… Yut tohumlarımı…”

Kalçalarının titrediğini görebiliyordum. Sonra vücudu da kasılmaya başladı. Aynı anda karımın boğazı da oynamaya başlamıştı. Tanrım, herif gerçekten de ağzında fışkırtıyor, o da büyük bir iştahla hepsini yutuyordu.
Aynı anda onun da bütün vücudu titremeye, sarsılmaya başlamıştı. Hakkı'nın tohumları midesine inerken, o da belini getiriyordu.

Aslında yine patlama noktasına gelmiştim ama, kendimi kontrol etmeye çalışıyordum. Seyredeceklerimin bu kadarla kalmayacağı kesindi. Doğrusunu söylemek gerekirse, Hakkı planını aynen uyguluyordu.
En azından söylediklerinin ilkini yerine getirmiş ve karımı sikmişti. Şimdi Can'a verdiği “ona da siktirme” sözünü tutacağından kuşkum yoktu. Zaten Can da hazırdı buna.
Öte yandan, Hakkı'nın işi şimdilik bitmiş gibi görünüyordu. Şule'nin ağzında patlattıktan sonra, karşısındaki koltuğa oturmuş dinleniyordu. O kocaman siki yarıyarıya inmişti. Sonra yerinden kalkıp, salondan çıktı.

Karım, hala koltukta oturuyordu. Eteği artık beline kadar sıvalı, bacakları alabildiğine açıktı. Sağ elinin parmakları ise amıyla oynuyordu. Tanrım, sikilmeye doymamış olduğu öylesine belliydi ki. Çok geçmeden geri döneceğini tahmin ettiği Hakkı'yı beklediğini anlıyordum.

Gözlerimi ayırmadan onu seyretmekte olduğum için, Can'ın salona girdiğini, ancak Şule'nin yüzünde beliren şaşkınlıktan anlayabildim. Gözlerimi kapıya çevirdiğimde gördüğüm manzara beni de şaşırttı.
Çırılçıplaktı Can. Adaleli ve güneş yanığı bir vücudu vardı ama, ne karım ne de ben, işin bu tarafıyla pek ilgilenmiyorduk. İkimizin de dikkati, çelik bir yay gibi yukarıya kıvrık duran sikine yönelmişti.

Acele etmeden, karıma doğru yürüdü Can. Gözleriyle sanki onu yiyip bitiriyor gibiydi. Şule'yi “yıllardan beri sikmek istediğini” söylemişti Hakkı'ya. Şimdi yakalamıştı bu fırsatı işte.
Karım, parmakları hala yeni sikilmiş amında, dudakları yarı aralık ve yüzünde içindeki sikilme isteğini açıkça ortaya koyan bir ifade ile onu bekliyordu. Can iyice yaklaştığında, birden kalkıverdi koltuktan.
Sonra arkasını Can'a dönüp, dizlerinin üstünde, yeniden çıktı koltuğa. Ellerini koltuğun arkalığına dayamış, kıçını dışarı çıkarmış, belini bükmüştü.

Yeni bir siki içine almak için hazır bekliyordu.

Fazla bekletmedi Can onu. Arkadan sokulup sikini önünde açılmış bekleyen o güzelim amın dudakları arasına yerleştirdi ve bir anda dibine kadar geçirdi karıma. Şule'nin gözleri kaymıştı. Hiç itiraz etmeden, kendini ikinci bir adama siktiriyordu. İtiraz etmek ne kelime, zevkten bayıldığını görebiliyordum.
Can da zevkten uçmuştu tabii. İki eliyle karımı belinden kavramış, gözleri yarı kapalı, hırsla sikiyordu. Birden belini getirmeye başladı. Vücudu sarsılıyor, kıçının yanakları titriyordu.
Bütün gece heyecanla bu anın gelmesini beklemiş, üstelik, Hakkı karımı sikerken seyretmişti. Bunun onu daha da tahrik etmiş olduğu kesindi. Kendini tutamamıştı işte. Tohumlarını Şule'nin amına dolduruyordu.

İçindeki sikin fışkırdığını hissetmek de, karıma yetmişti tabii. Vücudunun dalga dalga sarsılıp çırpındığını, adeta kendinden geçerek belini getirdiğini görebiliyordum.

Durulmalarını elbetteki beklemiyordum ama, Can'ın sanki hiç bir şey olmamış gibi karımı sikmeyi sürdürdüğünü görünce, yine de şaşırdım. Yoksa Hakkı ona da mı afrodizyak vermişti acaba?

Şule'nin yüzü bana dönüktü. Zevkten kaymış gözleriyle, hiç bir yere bakmıyor gibiydi. Beni aklına bile getirmediğinden emindim.
Normal halinde bile sikilmekten ne kadar hoşlandığını bildiğimden, şimdi bir de afrodizyak etkisindeyken ne hale geldiğini tahmin edebiliyordum. Dünyadan kopmuş gibiydi. O anda içine girip çıkan sikten başka hiç bir şeye ilgi duymadığı belliydi.

Can, başını arkaya atmış, gözlerini kapamıştı. Ne kadar zevk aldığı yüzünden açıkça belli oluyordu. Durmadan pompalıyor, sikini, karımın artık iyice şişmiş ve içi tıka basa bellerle dolmuş olması gereken amına sokup çıkarıyor, onu çıldırtıyordu.
Manzara müthişti doğrusu. Seyretmeye doyamıyordum.
Elimi sikime dokundurursam hemen patlayacağımın farkındaydım. Bunu mümkün olduğu kadar geciktirmek istiyordum. İçimden gelen bir ses, daha da müthiş şeyler seyredeceğimi söylüyordu sanki.
 Neler olabileceğini merak etmeye başlamıştım.

Hakkı viski bardağını elime verdiğinde, neredeyse tepeleme doldurmuş olduğunu gördüm. Adamın niyeti, benden bir an önce kurtulmaktı. Ama, benim içkiye ne kadar dayanaklı olduğumu bilmiyordu tabii.
Sesimi çıkarmadan, koca bir yudum aldım viskiden. Sonra da karımın viskisini dudaklarına götürüşünü ve içişini izledim. Gerçekte içtiğinin ne olduğunu bilse, ne düşünürdü acaba?

Bir süre sonra Şule içkisini de yarılamıştı. Bu arada afrodizyak da, etkisini iyice göstermeye başlamış ve artık yerinde duramaz olmuştu. Bir ara eğilip yüksek topuklu stilettolarını çözdü ve çıkardı. Sonra da koltukta yan dönüp, bacaklarını koltuğun kol dayama yerinin üstünden sarkıttı.
Şimdi eteği daha da sıyrılmıştı tabii. Üçümüz de çıplak kalçasını görebiliyorduk. Üstelik böyle otururken vücudu iyice büküldüğü için; giysisinin ön kısmı da oyunlar oynamaya başlamış, memelerinden biri, neredeyse ucuna kadar meydana çıkmıştı. Hakkı'nın da, Can'ın da gözlerinin parladığını görebiliyordum.

Çaktırmadan Hakkı'yı incelemeye başladım. Can'a mutfakta, “karıya baktıkça sikim kalkıyor” derken yalan söylememişti. Gerçi bacak bacak üstüne atıp biraz gizlemişti ama, yine de, pantolonun önünde kocaman bir kabarıklık meydana geldiğini görebiliyordum.
Sonra Can'ın sikinin de kalkmış olduğunu farkettim. Bu durum daha da tahrik olmama yol açarak, beni iyice şaşırttı. Sanki benliğimin derinliklerinde hep gizli kalmış bir şeyler ortaya çıkıyordu. Başka türlü bir açıklama bulamıyordum.
Öyle ya, iki erkek karımı sikmeyi kafalarına koymuştu ve ben bunu biliyordum. Uygun zamanın gelmesini beklerlerken de, kalkmış sikleriyle onu seyrediyorlardı. Şule de peşpeşe devirdiği afrodizyaklı iki bardak viskiden sonra, güzelliklerini büyük bir umursamazlıkla sergilemeye başlamıştı. Benim bütün bunlara tepkim ise tahrik olmak ve sikimin kalkması oluyordu.

Hakkı yerinden kalkıp Şule'ye doğru yürüdüğünde, düşüncelerim dağıldı. Dikkatimi, yine onu izlemeye verdim. Çünkü niyetinin, onun boşalan bardağını almak olduğunu anlamıştım. Sırtı bana dönük olduğu için ben göremiyordum gerçi ama, Şule, Hakkı'nın pantolonundaki kocaman kabarıklığı mutlaka fark etmiş olmalıydı.
Dumanlı gözlerle oraya baktığını gördüğümde, yanılmadığımı anladım. Kendisi için kalkan siki görmüştü. Hakkı da, bilinçli bir biçimde yavaş hareket ediyor ve sanki kendini seyrettirmek istiyordu. Sonunda elinde bardakla bara yöneldiğinde, yine ustaca bir manevrayla kendini bana önden göstermeden geçip gitti. Onun bu işleri çok iyi bildiğini anladım ben de.

Bu sefer viskiye afrodizyak karıştırmaya gerek görmemişti. Ama barda epeyce oyalandı. Sikinin inmesini beklediğini biliyordum. Sonra Şule'nin içkisini getirip, benim daha tam boşalmamış bardağımı aldı. Öyle ya, sarhoş edilip devre dışı bırakılması gereken bendim.
Karım ise kıvamına gelmiş gibi görünüyordu. Bu sefer de tepeleme doluydu bardağım. O an için yapabilecek tek şey vardı. O da; Can ve Hakkı'nın yaptığını yapıp, Şule'yi seyretmekti.

Doğrusunu söylemek gerekirse; gözlerimizin önündeki manzara, gerçekten de seyretmeye değerdi. Karım bizlere yan dönmüş, bacakları koltuğun kol dayama yerinin üstüne uzatmış otururken, dış tarafta kalan bacağını ötekinin üstüne atmıştı. Böylece çıplak kalçası daha çok görünür hale gelmişti.
Gerçi Can'la Hakkı, onun kıçında külot olmadığından henüz emin olamamışlardı ama, iyice kuşkulanmışlardı herhalde. Bu yetmiyormuş gibi, sürekli olarak ayak parmaklarını oynatıp duruyordu. Üçümüz de başka tarafa bakamaz olmuştuk.
Ama o, böyle oturmaktan sıkılmıştı galiba. Bacaklarını indirip, tekrar yüzünü bize döndü. Bunu yaparken bacakları iyice aralanmış ve kısa bin an için amının kılları ortaya çıkmıştı.
İşte bu öldürücü darbeydi. Artık Can da Hakkı da, karımın külodu olmadığını biliyordu.

Hızla düşünüyor, duygularımı inceliyor ve ne yapmak gerektiği konusunda bir karar vermeye çalışıyordum. Gözlerimin önünde, Can ve Hakkı'nın karımı nasıl sikeceklerinin resimleri uçuşmaya başlamıştı. Bunu son derece güçlü bir biçimde arzuladığımın farkındaydım. Peki nasıl olacaktı bu iş?
Aklıma ilk gelen, Hakkı'nın istediği gibi sarhoş olup bayılmak ve böylece onlara aradıkları fırsatı vermekti. Ama olup bitecekleri mutlaka seyretmek de istiyordum. Üstelik karımın seyredildiğini, en azından şimdilik bilmemesi de gerekiyordu. Aksi halde kendini bırakamayacağından emindim. Her neyse, ilk yapmam gereken, bayılma numarasıydı.

Bardağımda kalan viskiyi kafama dikip, peltekleştirmeye özen gösterdiğim bir dille Hakkı'ya “kendime bir içki daha alıp alamayacağımı” sordum. Bu onu öylesine mutlu etmişti ki, anlatamam.
Bardan doldurduğum bardakla tekrar yerime oturduğumda, Şule, biraz daha yerinde duramaz hale gelmişti. Şimdi kalçalarını koltuğun ön tarafına getirip iyice arkasına yaslanmış durumda oturuyordu.
Çıplak ayaklarının yalnızca parmak uçları yere değiyordu. Dizleri, bir karıştan fazla ayrıktı ve eteği alabildiğine sıyrılmıştı. Eteğin kumaşını bacaklarının arasına soktuğu için, amı görünmüyordu.

Beklenenin aksine, duyduğum heyecanın etkisinden olacak, cin gibi ayılmıştım sanki. Ama bunu kimse bilmiyordu. Aksine, Can da Hakkı da, artık düşmek üzere olduğumdan emin gibiydiler.
Hakkı, Şule'nin tam karşısında oturuyordu. Artık beni fazla umursamadığı için de, ilginç şeyler yapmaya başlamıştı. Tıpkı karım gibi, o da kalçalarını koltuğun ön tarafına kaydırmış, arkaya iyice yaslanıp, yarı yatar duruma gelmişti.
Bacakları alabildiğine aralıktı. Pantolonun önündeki kocaman kabarıklık, açıkça görülüyordu. Üstelik, sanki işi garantiye almak istiyormuş gibi, zaman zaman elini götürüp kalkmış sikini okşuyor ve bunu yaparken de, Şule'nin gözlerinin içine bakıyordu.

Karım da gözlerini, kendisi için kalktığını bildiği sikten alamıyordu bir türlü. Ağzı yarı aralıktı. Gözleri buğulanmıştı. Burun kanatlarının oynadığını görebiliyordum. Artık tam sikilecek kıvama gelmişti ve sikilmeyi son derece istediğini de belli ediyordu.
Birden yerinden kalkması, üçümüzü de şaşırttı. Parmaklarının ucunda, kalçalarını çalkalayarak bara doğru yürümesini hep birlikte seyrettik. Barın arkasına geçip bardağını tezgahın üstüne koydu ve elini buz kovasına daldırdı.
Aynı anda da Hakkı fırladı yerinden ve hızla onun yanına gitti. Şimdi ikisi de tezgahın arkasındaydılar ve Hakkı karıma yardım ediyormuş gibi görünüyordu.

Can da ben de onları dikkatle seyrediyorduk. Ama ikisinin de bize aldırdığı yoktu. Bizimle hiç ilgilenmiyorlardı sanki. Şule'nin iki eli de tezgahın üstündeydi. Bir eliyle bardağını tutmuştu, diğeriyle de buz kovasından aldığı buzları bardağa koyuyordu.
Hakkı onun sol tarafındaydı. Sol eliyle viski şişesini tutmuştu. Sağ eli ise aşağıdaydı. Karıma biraz daha sokulduğunda, bir şeyler yapacağından kuşkulandım.
Neredeyse aynı anda Şule'nin yüzünde garip bir ifade belirdi. Sarsıldığını ve alt dudağını ısırdığını gördüm. Hakkı'nın elini arkadan getirip eteğinin altına, bacaklarının arasına soktuğundan emindim. Doğrusu herifi alkışlamak gerekiyordu. Gerçekten son derece cesurdu.

Sonra karımın vücudu daha da şiddetle sarsıldı. Gözlerini kapamıştı. Bir eli bardağı kavramış, öbür eli buz kovasının içinde, donup kalmıştı sanki. Hakkı'nın amıyla oynadığını anlamamak için salak olmak gerekirdi. Sikimin çatlayacak hale geldiğini ve zonkladığını hissediyordum.
Şule de son derece heyecanlanmış olmalıydı. Vücudunun görünen üst kısmına bakarak, alt kısmının kıvrılıp büküldüğünü anlayabiliyordum. Herif karımı parmağıyla sikiyordu düpedüz. O da bundan çok büyük bir zevk alıyordu.
Zaman kavramını yitirdiğim için, öyle ne kadar kaldıklarının farkında değildim. Sonra Şule'nin vücudu hafif hafif sarsılmaya başladı. Beli geliyordu. İşler, kelimenin tam anlamıyla kontrolden çıkmıştı artık.

Kendini toparlayıp elinde bardağıyla tekrar yerine giderken, benimle göz göze gelemedi karım. Ama oturuşuna bakılırsa, yaşadığından pişman olduğu söylenemezdi. Şimdi dizleri daha da aralık oturuyordu.
Gerçi yine eteğin kumaşını bacaklarının arasına sokup kasıklarını örtmüştü ama, yalnızca ancak küçük bir külotun örtebileceği kadar bir yer gizlenmiş durumdaydı. Buna karşılık, iki bacağının da iç tarafında, hafifçe parlayan bir ıslaklık olduğunu görebiliyordum.
Hakkı ise hala barın arkasındaydı ve Can'a bakarak, pis pis sırıtıyordu. Sonra o da gelip yerine oturdu ve Şule'nin gözlerinin içine bakarak, sağ elinin işaret parmağını ağzına götürüp emmeye başladı. Gerçekten de ustaydı herif.

Artık işi fazla uzatmamak gerektiğinin farkındaydım. Ya karımı alıp oradan gidecektim, ya da kalıp onu sikmelerine izin verecektim. Mantığım gitmeyi, duygularım ise bir yolunu bulup, Hakkı'ya Can'a aradıkları fırsatı vermeyi ve onlar karımı sikerken seyretmeyi emrediyordu. Sonunda duygularım kazandı.

İyice sallanarak kalktım koltuktan. Sonra da Hakkı'ya, içerde biraz yatıp kendime gelebileceğim bir oda olup olmadığını sordum. O da, Can da çok sevinmişlerdi tabii. Bu arada Şule'nin de rahatladığını fark ediyordum.
Hakkı önüme düşüp beni, içerideki küçük bir odaya götürdü. Kilitteki anahtarı görünce, deli gibi sevindim.

- “Ben uyuycam… Tamam mı..?” dedim iyice yayılan bir dille, “Kimse beni rahatsız etmesin bak haaa…”

Sonra da kapıyı kapatıp anahtarı çevirdim. Bir süre kapının önünde kaldı Hakkı. Hatta kapıyı açmayı bile denedi. Sonra uzaklaştığını duydum.
Hemen terasa açılan kapıya yöneldim. Hiç gürültü çıkarmadan açıldı kapı. Ayakkabılarımı çıkarıp, terasın beton zemininde sessizce yürüyerek salonun pencerelerine doğru gittim.
İnce tül perdeler, içeriyi olduğu gibi görmeme olanak veriyordu. Onların beni görmesi ise çok zordu. Ayrıca kimsenin bakacağını da sanmıyordum. En büyük avantajım, üstlerdeki üç küçük camın da açık olmasıydı. Bu sayede, her şeyi duyabilecektim.
Şule'nin oturduğu koltuk cama çok yakındı. Bulunduğum yerle arasında yalnızca iki metre kadar mesafe vardı. Onu yandan seyrediyordum. O kadar hızlı gelmiştim ki, Hakkı daha yeni giriyordu salona. Hiç duraklamadan, karımın oturduğu koltuğa doğru yürüdü ve önünde yere diz çöktü. Elini uzatıp karımın bacağının iç tarafını okşamaya başladı.
- “Can…” dedi sonra da, “Sen biraz stüdyoya gitsene…”
Ona bakmamıştı bile. Gözleri karımın bacaklarının arasına dikiliydi. Şule de, gözlerini ondan ayıramıyordu. Hakkı öteki elini de götürüp bacaklarını iyice birbirinden ayırdığında, koltukta biraz daha öne kayıp, kalçalarını iyice kenara getirdi yalnızca. Şimdi eteği neredeyse beline kadar sıyrılmıştı.
Hakkı, az önce parmağını soktuğu o güzelim amın şimdi tam içine bakıyordu. Sonra başı, karımın kasıklarına gömülüverdi.
- “Ohhhhh…” diye inledi Şule.
Ayaklarının yerden kesildiğini ve havalanıp Hakkı'nın omuzlarına yerleştiğini gördüm. Daha iyi yalanmak için, kendini tabak gibi açmıştı şimdi. Bir elini uzatıp parmaklarını Hakkı'nın saçları arasına geçirirken, öbür eli de memelerini okşamaya başlamıştı.
O kadar çok heyecanlanmıştım ki, neredeyse belim gelecekti. Gözlerimin önündeki manzara o kadar güzeldi ki, kelimelerle anlatılması mümkün değilmiş gibi geliyordu bana.
Karım kendinden geçmiş gibiydi. Afrodizyak etkisiyle saatlerden beri alev alev yanmakta olan amının içine giren dil, onu mest etmişti. Sonra tüm vücudu sarsılmaya başladı. Beli geliyordu. Kendini tutamamıştı.
Şule'nin ne kadar güzel sikiştiğini, sikilmeyi ne kadar sevdiğini, benim kadar iyi bilen olamazdı. Şimdiye kadar yaptıklarına bakarak, Hakkı'nın da hızlı bir sikici olduğu yargısına varıyordum. İkisi bir araya geldiklerinde, ortaya seyrine doyum olmayacak bir sikiş çıkacağından emindim. Gördüklerim de, bu düşüncemin yanlış olmadığını belli ediyordu.
Karım yine çırpınmaya başlamıştı. Hakkı dilini çok ustaca kullanıyor olmalıydı. Yıllardır yalamaya doyamadığım o güzelim amın, şimdi onun ağzının altında nasıl açıldığını görür gibiydim.
Birden derin bir “Iımmmmmhhhhh” çıktı Şule'nin ağzından. Tüm vücudu sarsılıyor, tekrar beli geliyordu.

Can, yanında ikimizin de tanımadığı orta yaşlı bir herifle karşımıza çıktığında; İstanbul'un o popüler gece klüplerinden birinde, kafalarımız oldukça iyi, oturuyorduk.
Neredeyse beş yılllık bir aradan sonra Türkiye'ye gelince, gazetelerden adını bildiğimiz bu yere gelmiş ve biraz eğlenmek istemiştik. Barın dip tarafında, iki taburelik küçük bir yer vardı. Oranın boş olduğunu görünce hemen kapmış ve çevremizi seyretmeye başlamıştık.

Karım bayağı mutluydu. Gülüyor, eğleniyor, biraz da çevredekilerle dalga geçiyordu. Çeşitli Avrupa ülkelerinde geçirdiğimiz o beş yıllık süre içinde, bir çok yeni tip çıkmıştı piyasaya.

Derken kalabalık arasında Can'ı gördüm. O da beni görmüştü hemen. Doğruca yanımıza geldi. Tabii, o adam da gelmişti. Öpüştük Can'la. Aslında karımla yalnızca göz aşinalıkları vardı. Ama Can onu da öptü.
Sonra da yanındaki yabancıyla tanıştırdı bizi. Adı Hakkı'ydı ve söylediğine göre reklam fotoğrafçılığı yapıyordu. Uzun boylu ve kumral Can'ın aksine, ortadan da biraz kısa, saçları ve kısa sakalları iyice kırlaşmış biriydi. Kaynatmaya başladık.

Başka boş tabure olmadığı için, Can'la Hakkı, yanımızda ayakta duruyorlardı. Ben Can'la konuşurken, Hakkı da karımla meşgul olmaya başlamıştı. Kısa bir süre sonra onun karıma büyük bir ilgi gösterdiğini fark ettim. Hem hızlı hızlı bir şeyler anlatıyor, hem de karımı tepeden tırnağa inceliyordu. Aslında pek haksız sayılmazdı tabii. En iyisi, size burada biraz karımdan söz edeyim.

Karım, yani Şule 30 yaşında, uzun boylu, uzun bacaklı, ince ve nefis vücutlu bir kadın. Ayrıca çok da güzel ama, onun asıl özelliği, güzelliğinden çok çekiciliğiyle dikkati çeken biri olması.
Açık kumral ve dalgalı saçları omuzlarına kadar iniyor. Şehvetli ağzı ve ilginç ışıklar saçan gözleri, yüzünü büsbütün güzelleştiriyor. Memeleri küçük, karnı hafifçe çıkık, beli incecik ve kalçaları dolgun ve yusyuvarlak.
Ama bunlar yalnızca dış görüntüsü tabii. Bir de değişik, onu büsbütün çekici kılan özellikleri var. Bu özelliklerin en belirgini de, zaman zaman sınırları zorlayan ve onu hep etkisi altında tutan teşhircilik tutkusu. Doğaldır ki, tüm giyim felsefesi de, bu tutkuya uygun biçimde kurulu.
Altı yılllık evliliğimiz süresince, onun bir tek kez bile sutyen taktığını görmedim. Külot ise Şule için yalnız kanama dönemlerinde zorunlu olarak kullanılması gereken bir giysi. Bütün bu özelliklere; bir de bütün giysilerinin, güzelliklerini gizlemekten çok göstermek amacıyla seçilmiş şeyler olduğunu eklemek gerekiyor.

O gece de karım, hakkındaki tüm bu tanımlamalara uygun bir haldeydi. Üstündeki giysiyi, aslında “sade” sözcüğüyle tanımlamak en doğrusuydu ama, yine de, görenin gözlerini yuvasından fırlatacak türden bir şeydi bu.
İnce ve kaygan, siyah üstüne küçük beyaz benekleri olan bir kumaştan yapılmıştı. Üst kısmı karımın vücuduna iyice yapışıyordu. Dekoltesi de, neredeyse göbeğine kadardı. Kolsuz olduğu için, kollarıyla omuzlarını da meydanda bırakıyordu.
Eteği ise oldukça bol ve alabildiğine kısaydı. Böyle bar taburesinde bacak bacak üstüne atıp oturduğunda, neredeyse kalçalarına kadar sıyrılıyordu. Ayaklarında da; yüksek topuklu, dekolte ayakkabılar vardı.
Memelerinin dekolteden görünen kısımlarıyla kumaşın altından birer düğme gibi belli olan başları, sutyeni olmadığının hemen anlaşılmasına yol açıyordu. Eteğinin altında kıçının çıplak olduğunu ise gerçi başkaları görmüyordu ama, ben gayet iyi biliyordum.

Muhabbet koyulaştıkça içki bardakları da peşpeşe devriliyordu tabii. Zaten iyi olan kafalarımız, iyice dumanlanmaya başlamıştı. Sonra Hakkı, yakınlarda olan evine gitmemizi teklif etti. Anlattığına göre, hem stüdyo hem de ev olarak kullandığı bir teras katı vardı. Hep birlikte kalkıp bir taksiye atladık.

Gerçekten hoş bir yerdi Hakkı'nın evi. Yüksek bir apartmanın terasının tam ortasında inşa edilmiş bir eve benziyordu. Bütün odalardan alabildiğine geniş terasa çıkılabiliyordu. Biri stüdyo haline getirilmiş iki büyük salonu, iki yatak odası, geniş bir mutfağı ile banyosu vardı.
Salondaki geniş koltuklara oturduk. Hakkı salonun dip tarafındaki barın arkasına gitmiş ve hepimize içki hazırlamaya koyulmuştu. Normal olarak ona dikkat etmemem gerekiyordu ama, kaçamak hareketleri ilgimi çektiği için, çaktırmadan yaptıklarını izlemeye başlamıştım.
Tezgahın üstüne önce üç bardak koymuştu. Ellerini tekrar tezgahın altına götürdüğünü ve bir şeyler yaptığını fark ettim. Sanki elindeki bir şeyi sallıyor gibiydi. Sonra bir dördüncü bardağı çıkarıp ötekilerin yanına ve sol başa yerleştirdiğini gördüm. Birden o bardağın içine bir şeyler koyduğu kuşkusuna kapıldım.

Bir yandan da, onu seyrettiğimi anlamasını istemiyordum. Gidip mutfaktan bir kova buz getirdi. Önce buzları attı bardaklara, sonra da viski doldurdu. Kuşkulu bardağı sağ eline, bir diğerini de sol eline alıp bize doğru geldi. Sol elindeki bardağı bana, sağ elindekini de, Can'la konuşmakta karıma verdi.
Sonra gidip öbür iki bardağı da aldı ve birini Can'a verip, diğeri elinde, koltuklardan birine oturdu. Şimdi sırf dikkat kesilmiştim. Karımın bardağına viski dışında bir şeyler koyduğundan emindim artık. İçimden gidip bara bakmak geliyordu ama, sabretmeye çalışıyordum. Nasıl olsa bir fırsat geçerdi elime.

Hakkı'nın yerine oturduğu andan itibaren gözlerini karımdan ayırmadığını fark etmekten geri kalmamıştım. Yine bacak bacak üstüne atmıştı Şule. Böylece, seyrine doyum olmayacak nefis bir manzara sergiliyordu.
Ara sıra konuşmasını destekleyen hareketler yaparken hafifçe öne eğildiğinde de, memeleri, yarıyarıya ortaya çıkıyordu. Hakkı da, bunların hiç birini kaçırmıyor, karımı gözleriyle yiyordu sanki.

Hakkı'nın yerinden kalkıp içeri gittiğini gördüğümde, beklediğim fırsatı elime geçirdim. Bardağımı elime alıp, sanki buz eklemek istiyormuşum gibi barın arkasına gittim. Hemen yanımda, mutfağa açılan küçük bir pencere vardı ve Hakkı'nın orada bir şeyler yaptığını duyabiliyordum.
Çaktırmadan tezgahın altına bakındım. Gözlerim, bardakların yan tarafında, geriye doğru itilmiş küçük şişeyi yakalayıverdi. Can'ın da yerinden kalkıp içeriye gittiğini görünce, elimi uzatıp şişeyi aldım.
Gerçekten minik bir şişeydi bu ve üstünde “Spanish Fly” yazıyordu. Birden her şeyi anlamıştım. Hakkı, karımı azdırmak için afrodizyak vermişti ona.

Sonra mutfaktan gelen sesler dikkatimi çekti. Hakkı'yla Can alçak sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Elimde bulduğum minik şişe, dikkatle dinlemeye başladım. Doğrusu sırf merak kesilmiştim.

- “Ulan ne biçim karı be…” diyordu Hakkı, “Hani ilik gibi derler ya…”

- “Güzel, değil mi..?”

- “Güzel de laf mı..? İlik gibi dedim ya… Her yeri am, karının. Baktıkça sikim kalkıyor…”

- “Ne adamsın be…”

- “Ne adamı var mı şimdi bunun… O götün güzelliğine baksana… Üstelik bir de açıyor orospu… Valla sikemezsem deliririm…”

- “Olur mu yav..? Kocası var…”

- “Kocasını boşver canım…”

- “Nasıl boş vereyim yani… Herif burada…”

- “Ne yani..? Sen sikmek istemez miydin..?”

- “Tabii ki isterdim… Ama nasıl yapıcaz ki..?”

- “Sandığın kadar zor değil oğlum… Sen bana bırak bu işleri…”

- “Lan manyaklık etme… Nasıl sikeceksin karıyı kocasının yanında..?”

- “Orasına karışma… Sen sikmek istiyor musun onu söyle bana…”

- “İstiyorum tabii deli misin..? Yıllardır istiyorum zaten de, bir türlü denk getiremiyorum işte…”

- “Tamam o zaman… Önce ben sikerim, sonra sen… Sonra da, istersen beraber sikeriz…”

- “Sen uçuyorsun valla…”

- “Ne uçması oğlum..? Karının amı yanıyor amı… Vermek için içi gidiyordur şimdi…”

- “Tabii, senin yakışıklılığına tav oldu değil mi..?”

- “Oğlum sen hakkaten safsın be… Karının içkisine ilacı dayadım… Görmüyor musun, yerinde duramıyor…”

- “Sen şeytanın tekisin… Peki kocası ne olacak..?”

- “Onu da; içkiyle bayıltırız nasıl olsa…”

Konuşmaları bitmek üzereydi. Elimdeki şişeyi aldığım yere koyup, yakalanmadan bardan uzaklaştım ve gidip yerime oturdum. Duyduklarım ve bulduğum afrodizyak şişesi beni serseme çevirmişti.
Hakkı'yla yeni tanışmıştık. Can'a söylerken duyduğum kadarıyla da, herif daha ilk görüşte karımın içine düşmüş ve onu sikmeyi kafaya koymuştu. Bizi eve davet etmesinin ardında yatan nedenin bu olduğunu, artık biliyordum.
Kafasından geçenleri gerçekleştirebilmek için de, daha oturur oturmaz, karıma afrodizyaklı içki vermişti. Onu böylece azdırıp, beni de sarhoş edip bayılttıktan sonrasıyla ilgili niyetlerini de, Can'a açık açık söylemişti zaten. Üstelik bu yetmiyormuş gibi, Can da karımı sikmek niyetindeydi.

Doğrusu, iyi yere dükkan açmıştık.

Bütün bu olanlar son derece garipti tabii. Ama, aynı anda daha da garip bir bir şey dikkatimi çekmişti. O da hiç kızmamış olmamdı. Normal olarak içimi doldurması gereken öfke ortada yoktu.
Onun yerine, son derece tahrik olduğumu hissediyor ve şaşırıyordum. Şaşmayacak gibi değildi zaten. Herifler karımı sikmeye niyetlenip, bunun için planlar yapıyordu ve benim tepkim ise, sikimin kalkması olmuştu.

Karşımda oturan Şule'ye baktım. İçkisi bitmek üzereydi ve anladığım kadarıyla afrodizyak etkisini göstermeye başlamıştı bile. Yanaklarının hafifçe kızardığını, gözlerinin parlamaya başladığını görebiliyordum.
Eteği de, sanki başta olduğundan daha fazla sıyrılmış gibiydi. Bacaklarının güzelliği, Hakkı'yı anlamama yardımcı oluyordu. Gerçekten de sik kaldırıcı bir manzara sergiliyordu karım. Fazla düşünmeme zaman kalmadan, Can'la Hakkı salona geri döndüler.

Hakkı artık en küçük bir hareketini bile kaçırmadan Şule'yi izliyordu. Böylece ortala ilginç bir durum çıkmış oluyordu. Can'la Hakkı'nın üstünde, planlarıyla ilgili bir gerilim vardı. Ben onların niyetini bildiğim için gerilim içindeydim.
Şule ise bütün bu gelişmelerin dışında kalmıştı. Hiç bir şeyden haberi yoktu ve hem akşam boyu içtiği viskilerden kaynaklanan kafa iyiliğiyle, keyfi son derece yerinde, oturuyordu.
Afrodizyak da üzerindeki etkisini göstermeye başlamış olmalıydı. Eskisi kadar sakin görünmüyor, yerinde kıpırdanıp duruyordu. En hareketlenen yeri de bacaklarıydı. Bu yüzden eteği artık iyice sıyrılmıştı.

İçkisi bittiğinde, Hakkı yerinden fırlayıp bardağı onun elinden neredeyse kaptı. Bu arada benim içkim de bitmişti. İkimizin bardaklarıyla yeniden barın arkasına dolandı ve Şule'nin bardağını yine tezgahın altına indirdi.
Herif karımın yeteri derecede azmamış olduğunu düşünüyor olmalıydı. Onu uyandırmamak için, bakışlarımı yeniden Can'a çevirdim. Galiba en iyisi, olayları kendi akışına bırakmaktı.
Neler olabileceğini merak etmeye başlamıştım.
 

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa