Aslında yeni tanışmıştı kocasının arkadaşıyla…
Öyle yakışıklı da
değildi adam… Hatta çirkin bile sayılabilirdi. Bir kere, normalde son
derece sinirine dokunacak kadar kısa boyluydu. Şişman değildi ama vücudu
iyice kalındı. Çıplak kolları ve gömleğinin yakasından görünen göğsü
aşırı kıllıydı ama saçları iyice dökülmüştü. Kısacası, normal koşullarda
göz ucuyla bile bakmayacağı biriydi.
İşi gözleriyle bitirmişti
adam… Salona girip, koltuğa oturduğu anda üzerine dikilmişti kapkara
gözleri… Kocasıyla yanyana, kanapenin üzerinde oturuyordu. Tam
karşılarındaki koltuğa yerleşirken, kısacık eteği biraz sıyrılmıştı
tabii. Bu da yetmişti adam için.
Yüksek topuklu dekolte
ayakkabılarının daha da güzelleştirdiği ayaklarından eteğinin başladığı
yere kadar bacaklarını didik didik eden gözleri, kısa bir süre sonra
alev alev yanmaya başlamıştı.
Hem hoşuna gitmiş, hem de biraz
şaşırtıcı olmuştu bu. Böyle bir şeye hiç hazırlamamıştı kendini. Soran
gözlerle kocasına bakıp, onun gözlerinden “sen bilirsin” mesajını
aldıktan sonraki kararsızlığı ise çok kısa sürmüştü.
Adamın
gözlerinin yakıcılığı ağır basmıştı doğrusu… Fena halde hoşlanıyordu bu
bakışlardan… Üstelik, böylesine çirkin bulduğu birini tahrik etmek
fikrini de son derece iç gıcıklayıcı bulmaya başlamıştı.
Koltukta
biraz kımıldanıp eteğinin biraz daha sıyrılmasını sağlayarak, kararını
kocasına da belli etmişti önce… Sonra da, adamı kelimenin tam anlamıyla
mahvetmeye girişmişti.
Doğrusunu söylemek gerekirse, kılığı da
çok uygundu buna. Adam gelmeden önce kocasıyla dışarı çıkıp biraz
eğlenmeyi kararlaştırmışlar ve buna göre giyinmişti.
Açık mor
stretch eteği, daracık ve kısacıktı. İncecik askıları olan önü düğmeli
beyaz bluzu, tiril tiril ve teninin üzerinde kayan bir kumaştan
yapılmıştı. Ne sütyen takmıştı ne de külot giymişti tabii… Bacaklarını
saran siyah parlak jartiyer çoraplarından başka bir şey yoktu içinde…
Üsten
üç düğmesi açık bluzun aralarını meydanda bıraktığı memelerinin geri
kalan kısmı da, incecik kumaşın altından iyice belli oluyordu. Kısacası,
o çok sevdiği “sik beni” kıyafetlerinden birine bürünmüş durumdaydı.
Sonra birden kocasının arkadaşı çıkıp gelmişti. Kocası kapıyı açıp
adamı içeri aldığında, banyoda kumral saçlarını tarıyordu. Salona,
onların yanlarına gider gitmez de, kocasının bu ilk kez gördüğü
arkadaşını esir alıvermişti işte…
Daha çok göstererek oturmaya
başlaması, adamı iyice etkilemişti bu arada… Doğaldır ki, başına
gelecekleri bilmiyordu adam. Neredeyse kasıklarına kadar meydanda olan
bacaklarında eriyip gitmişti şimdiden… Üstelik, bir de durumu kocasına
çaktırmamaya çalışıyor ve komik oluyordu.
İlk başlarda, bacak
bacak üstüne atarak oturuyordu. Sık sık bacak değiştirip, eteğinin
kalçalarına kadar sıyrılmasına neden olduktan sonra bundan vazgeçmişti.
Artık dizleri hafifçe aralık oturuyordu koltuğunda… Arkasına
yaslanmıştı.
Adamın gözlerinin, okşayan bir el gibi bacaklarının
arasına daldığını gördükçe de, iyice tahrik olmaya başlamıştı. Dizleri,
sanki farkında değilmiş gibi, yavaş yavaş birbirinden ayrılıyordu.
Gözlerini
ise adamın pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklıktan koparıp
alamıyordu bir türlü. Bu yeni tanıdığı adamın sikini kaldırmak öylesine
hoşuna gidiyordu ki, amı bir nabız gibi atmaya başlamıştı.
Yeniden
kocasıyla göz göze geldiler. Tüm olan bitenin farkındaydı o da…
Gözlerinde, hala geçerliliğini sürdüren o olayı kabullenme ve
gördüklerinden etkilenip tahrik olmuşluğun, çokça şehvet karışımı bir
ifade vardı. O da arkadaşı gibi sergilediği hazinelerinin içine dalmıştı
gözleriyle…
Kısacası, o da, kocası da, adam da memnundular
durumlarından. Yalnızca adam, ne olacağını bilmemenin getirdiği
belirsizlik ve arkadaşının karısına sulanmanın verdiği suçluluk
duygularıyla, hafifçe rahatsızdı.
Bu daha da hoşuna gidiyordu.
Adamı tahrik ederek köşeye sıkıştırmak, son derece zevkli geliyordu ona.
Dizlerini biraz daha araladı.
Adamın yanakları iyice
kırmızılaşmıştı şimdi. Gözleri birbirinden on santimetre kadar aralık
duran dizlerinin arasında sabitleşmişti. Aslında amını göstermek
istiyordu ona ama, bunun için, kocasından gelecek yeni bir işarete kadar
beklemesi gerektiğini de biliyordu. Adam, o zamana kadar,
görebildiğiyle yetinmek zorundaydı kısacası.
Kocası da,
arkadaşının durumuyla bayağı eğleniyor gibiydi. Adamın, hemen yanı
başında kıvranır gibi oturmasını görmezlikten geliyor, hiç bir şey
yokmuş gibi, ilgisi bile olmayan konularda konuşup duruyordu.
Bir
yandan da, işin uzamasından sıkılmaya başlamıştı. Adama küçük bir örnek
sunmaya karar verdi birden. Eğilip ayakkabılarının fiyonklarını çözmeye
koyuldu. Sonra da, sanki ayaklarını rahatlatmak istiyormuş gibi, birer
birer çıkardı.
Bunu yaparken önce sağ, sonra da sol ayağını biraz
kaldırmak zorunda kalmıştı. Böylece dizleri birbirinden daha da
ayrılmış oluyordu tabii. Kısa bir an için olsa da, amının kıllarını
görmüştü adam ve cin çarpmış gibi irkilmişti. Bu kadarını beklemediği
belliydi.
Kocasıyla yeniden göz göze geldiler. Gözleriyle anlaştılar. Elindeki
cep telefonuyla oynar gibi yaparken sesini kapatıp tekrar arama tuşuna
bastı. Kocasının cep telefonu çalmaya başladı. Pardon diyerek telefona
cevap veren ve hayali muhatabıyla hararetli bir şeyler konuşan kocası
salondan çıktı.
Kocasının arkadaşıyla bakıştılar, gülümsediler
birbirlerine… Ardından tekrar, bu kez telaşla içeriye giren kocası çok
özür diledi arkadaşından… Çok acil bir işi çıktığını ve bir saate kadar
döneceğini söyleyip salondan çıkıp gitti. Bir süre sonra da, sokak
kapısının açılıp kapandığını duydular.
Adam, sanki sihirli bir
değnekle dokunulmuşcasına rahatlamıştı. Kocasının gerçekten gittiğini
sanıyordu doğaldır ki. Ama o, bunun doğru olmadığını, kocasının içeride
bir yerlerde beklediğini biliyordu.
Şimdi, işi fazla uzatmaması
gerekiyordu. İyice arkasına yaslandı koltukta. Yalnızca çıplak ayak
parmakları yere değiyordu. Sonra da, bacaklarını hareket ettirmeye
başladı. Dizlerini, yavaş hareketlerle açıp kapıyordu. Ama en kapandığı
zamanda bile, bir karışa yakın aralık kalıyordu dizleri.
Adamın
nerelerini görebildiğini tam bilmiyordu ama, İyice kızarmış yüzüne
bakarak, gösterdiklerinin hiç de az olmadığını anlayabiliyordu. Eteği,
kalçalarına kadar sıyrılmıştı. Artık hiç konuşmuyorlardı. Elektrik dolu,
adeta şimşekler uçuşan bir hava oluşmuştu aralarında.
Adamın
gözleri kasıklarında kitlenip kalmıştı sanki. Başka bir yere
bakamıyordu. Pantolonunun önündeki kabarıklık da, akıl almayacak kadar
büyümüştü şimdi. Buna rağmen, hala yerinden kımıldamamakta ısrar
ediyordu nedense. Aptal gibi zamanı boş yere harcıyordu.
Hafifçe
kayarak, kalçalarını koltuğun kenarına getirdi. Neredeyse yatar gibi
oturuyordu şimdi. Eteği artık beline kadar sıyrılmıştı. Sonra adamın
gözlerinin içine baka baka, dizlerini birbirinden ayırmaya başladı.
Bacakları koltuğun kenarlarına değene kadar da sürdürdü bu hareketini.
Tabak
gibi açmıştı kendini adamın önünde. Kimsenin dayanamayacağı bir manzara
sergilediğini biliyordu. Şiş dudakları aralanmış, vıcık vıcık sulanıp
açılmış amının içine bakıyordu adam. Sonra elini götürüp, amıyla
oynamaya başladı.
Zevkten buğulanmış gözleriyle adamın birden yerinden fırladığının
farkına vardı. Kapkara gözlerini, parmaklarının altında daha da açılmış
amından ayırmadan pantolonunun önünü çözdü adam. Sonra da, külotuyla
birlikte dizlerine kadar indiriverdi.
Muhteşem bir manzara
çıkmıştı şimdi ortaya. Adamın, tıpkı göğsü ve kolları gibi, kapkara
kıllarla kaplı siki kocaman ve dimdikti. İki adımda yanına sokuluverdi.
Sonra iki eliyle dizlerinin altından tutup bacaklarını kaldırdı ve
karnına doğru bastırdı adam.
O kocaman sikin morarmış başı, hiç
bir yardıma gerek kalmadan amını buluverdi ve sert bir hareketle, bir
anda dibine kadar geçiriverdi.
Çığlığa benzer bir inleme kaçırdı
ağzından… Bütün vücudu kasıldı önce… Sonra beli gelmeye başladı. Amı
açılıp kapanıyor, içindeki kocaman siki sanki sağmaya çalışıyordu.
Adamın kasıklarındaki kıllar amının dudaklarına, kıllı taşakları götüne
yapışmıştı.
İçini alabildiğine dolduran sik birden hareketlenip,
girip çıkmaya başladığında, daha da çıldıracak gibi hissetti kendini.
Kocasının arkadaşı, onu altına almış hırsla sikiyordu. Daha
karşılaştıkları andan itibaren, göstere göstere deliye döndürmüştü
adamı. Sonunda sikiliyordu işte. Hem de ne biçim sikiliyordu.
Kocasının
içeride bir yerlerde olduğunu, olup bitenleri mutlaka seyrettiğini
bilmek de, sikilmekten aldığı zevkin on kat artmasına neden oluyordu.
Çılgın bir şeydi bu. Adam onu koltukta öylesine ikiye katlamıştı ki,
kımıldamasına bile imkan kalmamıştı. Zevkten yarı kapanmış gözleriyle,
içine bir piston gibi girip çıkan kocaman siki seyrediyordu yalnızca.
Amının
dudakları, sikin çevresine sımsıkı yapışmıştı. Adam bir dibine kadar
geçirip, bir ucuna kadar çıkardıkça, üzerindeki tüm damarları,
kıvrımları beyninin içinde hissediyordu sanki.
Bütün duyguları
amında toplanmış gibiydi. Aldığı zevk, her geçen saniye daha büyüyor,
daha dayanılmaz bir hale geliyordu. Ağzından kaçan boğuk iniltileri
kontrol etmesine olanak yoktu. Artık neredeyse zevkten feryat eder hale
gelmişti. Kocasının onu izlediğini bildiğinden onu daha da tahrik etmek
için özellikle kendini kısıtlamıyor, içinden geldiği gibi davranıyordu.
Birden
vücudu kasılıverdi adamın. Aynı anda, amının içini yakıcı bir sıcaklık
kaplayıverdi. İçindeki sikin kasılmalarını hissediyordu. Kocasının
arkadaşı, tohumlarını amının en dibine fışkırtıyordu. Bitmek bilmeyen
lav dalgaları gibi geliyordu adamın beli. Karnının içinde bir yerlerde
bir dinamit patlamış gibi oldu birden. Titreye titreye o da orgazm
olmaya başladı.
Sonra hiç beklenmedik bir şey yaptı adam ve
sikini çekip dışarı çıkardı. Birden içinde büyük bir boşluk oluştuğunu
hissetti. Onun böyle bir şey yapacağını aklına bile getirmemişti
doğrusu. Şaşkın gözlerle pantolonunu çekişini ve kemerini bağlayışını
seyretti.
Adam, onunla bir daha göz göze bile gelmeden dönüp
salonun kapısına doğru yürüdü. Ancak sokak kapısının açılıp kapandığını
duyduğunda, onun gittiğine inanabildi.
Bacakları alabildiğine
aralık ve tüm taze sikilmişliğiyle, koltuğun üstünde kalakalmıştı
öylece. Amının açık dudakları arasından sızan bellerin götüne aktığını
hissediyordu. İçini gıcıklayan bir duyguydu bu. Parmaklarını götürüp,
tekrar amıyla oynamaya başladı. Gözleri kapamıştı.
Bir başka
parmağın daha kasıklarında dolaştığını hissettiğinde, titreyerek
gözlerini açtı ve sessizce gelip önünde diz çökmüş olan kocasına baktı.
Şehvet
kıvılcımları çakıyordu, kocasının gözlerinde. Belden aşağısı çıplaktı
ve her zaman aklını başından alan o güzelim siki dimdikti.
Kocasının
parmağı amından yavaşça aşağı kayıp götünün deliğini okşamaya
başladığında, ağzından küçük bir inilti kaçırdı. Dizleri, sanki
kendiliğinden göğsüne doğru çekildiler. Alabildiğine açtı kendini
kocasının önünde.
Adamın belleri, götünü vıcık vıcık
kayganlaştırmıştı. Kocası oynadıkça gevşeyip açıldığını, gittikçe
sikilmeye hazır bir hale geldiğini hissediyordu. Parmak yavaşça içine
kaydığında, zevkten bayılacak gibi oldu. Sonra kendini, artık küçük bir
sik gibi götüne girip çıkmaya başlayan parmağın verdiği anlatılmaz
duyguya kaptırıverdi.
Tüm vücudu bir yay gibi gerilmişti. Götü
giderek kendini bırakıyor, sikilmeye hazır bir hale geliyordu. Tekrar
kapamıştı gözlerini. Kocası durup, parmağını götünden çektiğinde de
açmadı. Neyin geldiğini biliyor ve bunu tüm benliğiyle istiyordu.
O
inanılmaz yumuşaklıktaki taş gibi sertlik götüne dayandığında, küçük
bir inilti kaçırdı ağzından. Sonra sokmaya başladı kocası.
Ateş
gibi yanan sikini, yavaş yavaş ama duralamaksızın sokuyordu. Çıldıracak
gibi olmuştu. Kendini daha fazla tutamadı. Sarsıla sarsıla belini
getirmeye başladı.
Kocası, yavaş ve uzun hareketlerle sikiyordu
götünü. Sokuyor, çıkarıyor, sokuyor, çıkarıyordu durmadan. Sözcüklerle
anlatılamayacak kadar zevkli bir şeydi bu. Çok kısa bir süre içinde
ikinci kez, üstelik bu defa götünden sikiliyordu ve sanki uçmuş gibiydi.
Fazla
dayanamadı kocası. Az önce adama sikilişini seyretmişti tabii. İyice
tahrik olmuştu anlaşılan. Birden dibine kadar geçirip, fışkırtmaya
başladı.
Karnının içine dolan yakıcı sıcaklık, onu güçlü bir el
gibi kavrayıp, uzaya fırlattı sanki. Götü, bir mengene gibi sıktı
kocasının sikini. Ohhh…
Titreye titreye, onun da beli gelmeye başladı.
Karım gözlerini kapamış,
kendini tümüyle içine girip çıkan parmağa bırakmıştı. Vücudu hafif hafif
titriyordu. Onu çok iyi tanıdığım için, Oktay'ın biraz daha devam etmesi
halinde, yine belini getireceğini biliyordum.
Şimdi iyice öne eğilmiş, saçları,
yanakları iyice kızaran yüzünü örtmüştü. Birden küçük bir çığlık kaçırdı
ağzından. Titremeleri çoğalıp, çılgınca bir tempoya ulaştı.
İşte yine boşalıyordu azgın karım…
Onu hemen kendine getiren, Oktay'ın durması
oldu. Karım gelirken o küçük deliğinin nasıl sıkıştığını biliyordum. Eski
arkadaşım parmağının böylesine yumuşacık bir mengenede ezilmesinden etkilenerek
durmuştu herhalde.
Ama karım hoşlanmamıştı
bundan. Bacaklarını iyice açarak, Oktay'ın bacakları arada kalacak şekilde
sokuldu. Sırtı hala ona dönüktü. Sağ elinin bacaklarının arasından uzanıp o
kocaman siki kavradığını gördüm.
Dizlerini bükerek,
kalçalarını arkadaşımın kucağına doğru indirdi. Tanrım, bu allameyi gerçekten
de almak istiyordu götüne.
Sırf dikkat kesilmiş, hiç bir şeyi kaçırmamaya
çalışarak izliyordum onları. Karımın tüm vücudunun titremesinden, Oktay'ın
sikinin göt deliğine değdiğini anladım.
- “Ohhhh ne kadar güzel…” diye
inledi karım, “Tanrım, ateş gibi yanıyor sikin…”
Kalçaları, çok küçük hareketlerle çalkalanıyor,
yavaş yavaş oturuyordu Oktay'ın kucağına. O küçük delik yavaş yavaş açılıyor
olmalıydı. Birden sarsılarak durdu. Aynı anda yeni bir küçük çığlık kaçtı
ağzından. O kocaman sikin başı içine girmiş olmalıydı. Oktay iki eliyle onu
belinden kavradı bir anda.
- “Ahh ne güzel girdi, gördün mü
yavrum..?” dedi karım, “Ohhh ne güzel açıldı götüm, görüyor musun?
Ama n'olur acele etme sen… Bırak ben alayım onu içime… Sen kımıldama
n'olursun…”
Başı hala öne eğikti ve saçları nedeniyle yüzünü
göremiyordum. Onun yerine, tüm dikkatimi kalçalarının büyüleyici hareketlerine
vermiştim. Artık yalnızca iki yana çalkalanmıyordu kalçaları. Küçük
hareketlerle yukarı aşağıda da oynamaya başlamıştı.
Her seferinde Oktay'ın
kucağına biraz daha çok oturuyor, onu biraz daha çok alıyordu içine. Sonunda
bacaklarının arasından uzatıp Oktay'ın sikini sımsıkı kavradığı elini de çekti
geriye. Şimdi iki eliyle koltuğun kenarlarını kavramıştı. Kalçalarının
hareketleri, giderek kontrolden çıkıyor gibiydi.
Bu ne kadar sürdü bilmiyorum. Zaman kavramını
yitirmiş gibiydim. Sonunda karımın kalçaları Oktay'ın kucağına yapıştığında,
sikimin zonklamaları dayanılmaz hale gelmişti. Sonra karım başını geriye attı.
Şimdi yüzünü olduğu gibi görüyordum. Gözleri kapalı, ağzı yarı açık ve tüm yüz
hatları geriliydi. Aldığı zevkin aynası gibiydi yüzü.
Offf… O
kadar güzeldi ki o anda.
Önümdeki seyrine doyum olmaz manzara, karım
Oktay'ın kucağında hareket etmeye başladığında daha da güzelleşti. Şimdi
ayakları ve koltuğun kenarlarını kavrayan ellerinden destek alarak, arkadaşımın
kucağına oturup kalkmaya başlamıştı.
Göremiyordum ama, o
kocaman sikin arkasına girip çıktığını anlıyordum. Küçük deliği gittikçe daha
çok açılıyor, gevşiyor olmalıydı. Hareketleri hızlanmaya başlamıştı.
Sonra birden durdu. Vücudunun belden yukarı
kısmını Oktay'ın göğsüne bıraktı. Ayaklarını kaldırıp, bacaklarını karnına
doğru çekti ve ayakkabılarını topuklarından yakaladı. Şimdi Oktay'ın kucağında
tabak gibi açmıştı kendini.
Dehşet bir manzara vardı
gözlerimin önünde. Artık görmek istediğim her şeyi görüyordum. Arkadaşımın
siki, neredeyse dibine kadar gömülmüştü karımın götüne.
Hemen onun üstünde de,
insanı çıldırtan başka bir manzara vardı. Karımın artık iyice şişip vıcık vıcık
bir hale gelmiş olan amının, neredeyse tam içine bakıyordum durduğum yerden.
- “Hadi şimdi sik beni…” diye inledi
karım, “Ohh hadi şimdi istediğin gibi sik beni erkeğim…”
Sanki bunu bekliyordu Oktay. Hırsla pompalamaya
başladı. İki eliyle karımı memelerinden yakalamış, üstünde tutuyordu.
Delirecek gibi olmuştum. O kocaman sikin karımın
küçük götüne girip çıkışını, en ince ayrıntısına kadar görüyordum artık. Karım
da, Oktay da, ben de zevkten uçmuştuk. Gözlerim karımın amına her takıldığında,
elektrik çarpmış gibi oluyordum. Oktay arkasına sokup çıkarırken dudakları
açılıp kapanıyor, sanki içine girecek ikinci bir sik için yalvarıyordu, o
güzelim şey.
Bu, öncekinden de müthiş
bir manzaraydı. Hemen oracıkta ikinci bir erkek olmayışına, karımın
bacaklarının arasına girip onu aynı anda amından sikmeyişine hayıflanıyordum.
Titreyen ellerimle pantolonumu çözüp, patlama
raddesine gelen sikimi dışarı çıkardım. Gözlerimi karımın gittikçe daha çok
açılan amından ve götüne bir piston gibi girip çıkmakta olan sikten bir an bile
ayırmadan, okşamaya başladım. Belimi getirmem an meselesiydi.
Ama Oktay benden önce davrandı. Karımın daracık
götü aklını başından almış olmalıydı. Birden dibine kadar geçirdi ve inlemeye
başladı. Bu karımın çıldırmasına yetmişti. İçinde fışkıran tohumları hissetmek
onu mahvetmişti. Gelirken Oktay'ın kucağında çırpınıyordu.
Neredeyse aynı anda ben de ikinci kez mutfağın
zeminine fışkırtmaya başladım. Gözlerim kararıyordu.
Yine de kendini en çabuk toplayan ben oldum.
Salonda karım, hala Oktay'ın kucağındaydı. Ama artık ayakkabılarının topuklarını
bırakmış, ayakları tekrar yere basmıştı. Bir süre sonra da, kalkacak kadar
kendine geldi.
Oktay ise bu sefer tam
tükenmiş gibiydi. Karım kucağından kalkarken götünden çıkan siki, şimdi boynu
iyice bükük bir halde, bacaklarının arasına sarkmıştı.
Ayağa kalkıp, pantolonu çekmeden salon kapısına
doğru yürüdüğünü gördüğümde, bir an için paniğe kapıldım. Mutfakta saklanacak
yer arıyordum ki, onun benden tarafa bakmadan banyoya gitmekte olduğunu
anladım. Normal olarak, biraz temizlenmek, kendine düzen vermek istiyordu.
Karım ise yalnızca eteğini
indirmekle yetinmiş, sonra da tekrar yerine oturmuştu bile. Kendini bana, tüm
taze sikilmişliğiyle sakladığını biliyordum.
Bunu düşünmek, sikimin yeniden kalkmasına neden
oldu.
Bir taraftan da, Oktay banyodan çıkmadan yapmam
gerekenler vardı tabii. Hızla sokak kapısına giderek, yine gürültüyle açıp
kapadım. Böylece, eve resmen dönmüş oluyordum. Ama salona gitmeden önce mutfağa
dalıp, koca bir bardak soğuk su içmem gerekiyordu. Biraz kendime gelmeliydim.
Bu arada Oktay'ın da
banyodan çıktığını ve salona geri döndüğünü fark ettim. Peşinden gittiğimde
yerine oturmamıştı ve gitmeye hazırlanıyordu.
- “Artık gidiyorum…” dedi, güya
karıma çaktırmadan bana göz kırparak, “Çok kalmayacağımı söylemiştim sana
zaten…”
Aklı sıra beni inandıracaktı. Öyle ya, gündüz
konuşurken gece otele dönüp biraz zamparalık yapacağını ima etmemiş miydi bana.
Ama karımla yaşadıklarından sonra buna olanak kalmadığını biliyordum. Buna
rağmen, kaçmak istemesini de normal buluyordum.
Bir taksi çağırdık, sonra da karımla onu kapıya
kadar geçirdik.
Bu andan sonra beni tam bir seks fırtınasının
beklediğini biliyordum ama, bunun daha sokak kapısının önünde başlayacağını
tahmin etmiyordum doğrusu.
Karım daha ben kapıyı
kapar kapamaz, sanki aylardan beri erkeksiz kalmışçasına üstüme saldırdı.
Kolları bir anda boynuma dolanmış, vücudu vücuduma yapışmış, ağzı ağzıma
kenetlenmişti. Deli gibi öpüşüyorduk. Dillerimiz birbiriyle sanki savaşıyordu.
Şimdi bütün yakıcılıyla
bana verdiği o güzelim ağzın akşam boyunca üç kez sikildiğini, bir kere benim,
iki kere da Oktay'ın tohumlarıyla dolduğunu düşündükçe, zevkten uçacak gibi
oluyordum.
Sonra ayrılıp yatak odamıza gittik. İkimiz de
akıl almayacak kadar büyük bir hızla soyunduk. Onu yatağın ortasında domalttım.
Göğsü yatağa yapışık, güzelim kıçı havada öylece dururken, her şey gözlerimin
önüne serilmişti.
Her zaman sımsıkı kapalı
durmasına alışık olduğum küçük göt deliği, şimdi hafifçe şişmiş ve açıktı.
İçinden sızan pelte pelte sıvılar, kalçalarının yarığına ve bacaklarına
sızmıştı. Amı ise perişan durumdaydı.
Saatlerce, hiç doymayarak sikiştük o gece.
İkimiz de çıldırmış gibiydik. Üstelik bu sefer
daha farklı bir durum vardı ortada. Olaylar Ankara'daki gibi rastgele
gelişmemiş, her şey planlanarak uygulanmıştı.
Karım, Oktay onu sikerken
seyrettiğimi biliyordu. Benim de onun bildiğinden haberim vardı. Bu her şeyi
daha da güzel, daha da tahrik edici bir hale getirmişti sanki.
Sonra tutukluğu bir yana
bırakıp, konuşmaya başladık. Karım sikilmeye doyamadığını, sikilişini
seyretmemin de, duyduğu zevki yüze katladığını anlattı. Ben de tüm duygularımı
açıkladım ona.
Sonunda halsiz kalıp uykuya dalmaya
hazırlanırken, bundan sonra neler yaşayabileceğimizi düşünmeye başladım.
Sadece bunu düşünmek bile son derece tahrik
ediciydi.
- “Hadi biraz
yürüyüşe çıkalım…” dedim birdenbire, “Siz oturmaktan sıkılmadınız
mı? Benim biraz hava almam lazım…”
Teklif Oktay'ı bayağı şaşırtmıştı tabii. Karım
ise böyle bir şeyi beklediği için hazırlıklıydı.
- “Sen çıkıp biraz dolaş istersen…”
deyip, sonra da Oktay'ın konuşmasına fırsat bile vermeden ekledi,
“Oktay'ın da çıkacağını sanmıyorum. Ayrıca beni evde yalnız bırakacak
değil ya…”
İşte sorun çözülmüştü. Oktay hala şaşkındı ama
bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu. Bu arada düşündükçe yeni çözümler de
gelmeye başlamıştı aklıma.
- “İyi…” dedim, “O zaman ben
biraz yürüyeyim. Hatta caddeye kadar inip sigara da alayım kendime…”
Çıkarken, yine salonun kapısını kapamaya özen
gösterdim. Sonra da sokak kapısını açıp kapadım ve gürültü çıkarmadan yine
mutfağa geçip önceki yerime yerleştim. Ama bu sefer her şey çok hızlı
gelişiyordu.
Gözlerimi salona
çevirdiğimde, karım yerinden kalkıp Oktay'ın koltuğunun önüne gelmişti bile.
Sonra yavaşça eski arkadaşımın bacakları arasında, halının üstüne diz çöktüğünü
gördüm.
Aceleci elleriyle onun
pantolonun önünü çözüp indirmesi ve yeniden kazık gibi olmuş o kocaman sikini
dışarı çıkarıp okşamaya başlaması ise yalnızca saniyeler sürmüştü. Bir taraftan
da, hayran gözlerle seyrediyordu elindekini.
Haksız sayılmazdı.
O anda Oktay'la aramdaki tek benzerlik, ikimizin
de siklerinin alabildiğine kalkmış olmasıydı. Ama, aşağılık duygusuna kapılmama
neden olacak kadar ciddi bir büyüklük farkı vardı organlarımız arasında.
Karımın böylesine kocaman bir şeyi küçük götüne yemek istediğini bilmek, heyecanımı
daha da arttırıyordu.
- “Hala anlayamıyorum o kadar zaman
kadınsız kalmaya nasıl dayandığını…” dedi karım Oktay'a.
- “Söyledim ya, çok zordu…”
- “Böyle bir sikin o kadar zaman
kullanılmadan kaldığına inanmak da zor ama…”
- “…”
- “Sustuğuna göre, anlatmak istemediğin bir
şeyler var anlamını çıkarıyorum…”
- “…”
Gerçi Oktay susuyordu ama, karımın onu
konuşturmaya kararlı olduğu belliydi. Bunun için her yolu deneyeceğini
biliyordum. Şimdilik işi ağırdan alıyordu biraz. Ama boş da durmuyordu tabi.
Başı arkadaşımın sikine doğru eğilmeye başlamıştı bile. Sonra dilini dışarı
çıkardı ve o kocaman sikin dev bir mantara benzeyen başını yalamaya koyuldu.
Oktay'ın vücudunu hafifçe kasıldı bu temasla.
Kalçaları, sanki elinde değilmiş gibi biraz yükseldi koltuktan. Sonra karım
çılgın şeyler yapmaya girişti. Dili en tepesinden en dibine kadar her yerinde
dolaşıyordu Oktay'ın sikinin. Sanki kocaman bir dondurmayı yalıyormuş gibiydi.
Gözlerimi bu manzaradan
alamıyordum. Ben de, karım da, Oktay da, kendimizden geçmiş gibiydik o anda.
Karım ağzını açıp arkadaşımın sikini yarıya kadar yuttuğunda, çıldıracak gibi
oldum. O yumuşacık dudaklar sanki benim sikimin üzerine kapanmış gibi bir
duyguya kapılmıştım. Bu nedenle karım geri çekildiğinde de, Oktay'la birlikte
ben de irkildim. Karım konuşmak istiyordu.
- “Ağzım hoşuna gidiyor mu? Söyle bana,
ağzımı sikmek güzel mi?”
- “Çok…”
- “Suudi Arabistan'da böyle güzel ağızlar
var mıydı peki..?”
- “Seninki gibi ağız öyle her yerde bulunan
bir şey değil ki yavrum…”
- “Anladım, benimki gibi yoktu belki ama,
yine de bazı ağızlar vardı orada öyle mi? Ama kadın olmadığını söylediğine
göre, erkek ağzı olmalıydı herhalde…”
- “…”
-“Bak yine susuyorsun… Ama önemi yok.
Sussan da anlıyorum ben…”
- “Sen de çok konuşuyorsun… Halbuki
ağzının yapabileceği güzel şeyler de var… Hadi, sus ve ağzını ver
bana…”
- “Ağzımda mı patlatmak istiyorsun yine…
Ohhh bu çok hoşuma gidiyor, biliyorsun değil mi…?”
Şimdi karımın dudakları, yeniden o kocaman sikin
çevresine dolanmıştı. Başı hızla aşağı yukarı hareket ediyor, Oktay'ın siki
kimi zaman en ucuna kadar dışarı çıkıyor, kimi zaman yarıdan fazlası karımın
ağzında kayboluyordu.
Eski arkadaşımın başı
koltuğun arkasına yaslanmıştı. Gözleri kapalıydı. Parmakları, oturduğu koltuğun
kollarına iki taraftan kavramıştı. Karım da iyice çıldırmıştı. Burnundan
iniltiler çıkarıyordu.
Bir eliyle Oktay'ın sikini
dibinden kavramış, diğeriyle onun bacağına tutunmuştu. Dizleri yerde, kıçı
havadaydı. Vücudu kıvrılıp bükülüyordu. Eteği beline kadar sıyrılmış, o
başdöndürücü güzellikteki kalçaları olduğu gibi meydana çıkmıştı.
Vücut hareketleri, bir süre sonra kalçalarının
bükülüp kıvrılmasına, çalkalanıp dalgalanmasına dönüştü. Şimdi beni gerçekten
deli eden bir manzara vardı gözlerimin önünde.
Karım, Oktay'ın sikini
hırsla emerek ağzına sokup çıkarırken, bir yandan da, sanki arkasındaki
görünmeyen biriyle sikişiyormuş gibiydi.
Bu düşünce, beynimin
içinde tıpkı bir dinamit gibi patlamıştı. Karımın iki erkeğin arasına sıkışıp,
aynı anda amından ve ağzından sikildiğini hayal etmek beni öylesine tahrik
etmişti ki, şimdiye kadar olan her şey gözümdeki değerini yitiriyordu.
Oktay'ın ellerinden birini uzatıp parmaklarımı
karımın saçları arasına soktuğunu gördüğümde, getirmek üzere olduğunu anladım.
Gerçi karımın ağzına çok dayanamayacağını biliyordum ama, şimdiye kadar bir kaç
kez getirdiği için, yine de, işinin bu kadar kolay biteceğini sanmıyordum
doğrusu.
Kalçaları koltuktan
yükselmişti. Bir taraftan sikini karımın ağzına daha çok sokmaya çalışıyor, bir
taraftan da eliyle onun güzelim başını kucağına bastırıyordu. Sonra vücudu
sarsılmaya başladı. Aynı anda karım da çılgına dönmüştü. Çıkardığı seslerden,
ağzına fışkıran tohumları yutmaya çalıştığını anlıyordum.
O da getiriyordu belini.
Durulduklarında, ikisi de halsiz düşmüş
gibiydiler. Karım, Oktay'ın bacakları arasında yere oturmuş, başını bir
bacağına yaslamıştı. Ama elindeki siki da bırakmamıştı. Gerçi şimdi biraz boynu
bükülmüş gibi duruyordu ama, hala kocamandı eski arkadaşımın siki. Bir süre
öylece kaldılar.
Sonra karımın eli yeniden hareketlendi.
Parmakları Oktay'ın taşaklarından başlayarak yukarılara kadar tırmanıyor, sonra
tekrar aşağı iniyordu.
İstediğini bildiğim şeyi
henüz elde etmemişti karım. İçindeki güçlü arzu, parmaklarından Oktay'ın tenine
geçiyor ve onu etkiliyordu. Akıl almayacak kadar kısa bir süre içinde, siki en
az eskisi kadar büyümüş, taş gibi sertleşmişti.
- “Başka ne yaptın orada peki?” diye
sordu karım.
- “Sen beni sorguya çekmekten zevk
alıyorsun galiba…”
- “Sorguya çekmiyorum ki… Yalnızca merak
ediyorum o kadar. Üstelik senin ne yaptığını değil, sikinin ne yaptığını merak
ediyorum.”
- “Hoşuna mı gidecek öğrenmek?”
- “Ohh tabii hoşuma gidecek…”
- “Sence ne yapmış olabilir sikim?”
- “Çok şey… Açıkça söylemesen bile,
birilerinin ağzına girmiş mesela… Belki birilerinin götüne de
girmiştir…”
- “…”
- “Bak yine susuyorsun işte… Ancak böyle,
konuşmadan itiraf edebiliyorsun galiba… Utanıyor musun yoksa… Ne var ki
utanacak peki?”
- “Yooo utanmak değil de…”
- “Utanmıyorsan anlat bana o zaman… Hadi
anlat nasıl siktiğini… Müthiş bir şey olmalı değil mi..? Bu kocaman sikin
küçük bir deliğe girmesi müthiş olmalı… Düşündükçe başım dönüyor… Ohhh,
hadi anlat bana…”
- “…”
- “Peki anlatma o zaman… Vazgeçtim…
Onun yerine gel beni götümden sik hadi… Hadi sik götümü n'olursun…”
Yanılmadığım çıkmıştı ortaya. Karım, eski
arkadaşımın o kocaman sikini götüne istiyordu. Üstelik acele de ediyordu bunun
için. Bir anda fırlamıştı yerinden. Oktay da yerinden doğrulmaya çalışıyordu ama
karım onu göğsünden geri itti koltuğa.
- “Öyle değil yavrum… Sen sokma bana. Ben
alayım onu içime olur mu? Sen sokarsan, parçalarsın beni sonra…”
Konuşurken, Oktay'a sırtını dönmüştü karım.
Belini büküp hafifçe öne eğildiğini gördüm. Bir eli bacaklarının arasına gitti.
Tam göremiyordum ama, amındaki vıcık vıcık kaygan sıvıları alıp götüne
sürdüğünden emindim.
Arkadaşımın sikebilmesi
için o küçük deliğini hazırlıyordu. Sonra Oktay da arkadan elini götürdü
karımın kıçına doğru. Tüm parmaklarını bükmüş, bir tek orta parmağını ileri
uzatmıştı.
-
“Ohhh sok parmağını götüme yavrum…” diye inledi karım, “Sok
parmağını öyle… Bak ne güzel açılıyor… Hadi sok çıkar biraz…”
Oktay'ın önceleri yavaş hareket eden eli,
giderek hızlanmaya başlamıştı. Parmağını karımın göt deliğine sokuyor,
çıkarıyor, tekrar sokuyordu. Yüzündeki ifadeden, yaptığı şeyden son derece
hoşlandığı belliydi. Başka türlü de olamazdı zaten. Hemen burnunun dibinde
duran o çıldırtıcı güzellikteki kalçalar aklını başından almış gibiydi.
Karım gözlerini kapamış, kendini tümüyle içine
girip çıkan parmağa bırakmıştı. Vücudu hafif hafif titriyordu. Onu çok iyi
tanıdığım için, Oktay'ın biraz daha devam etmesi halinde, yine belini
getireceğini biliyordum.
Şimdi iyice öne eğilmiş, saçları, yanakları iyice
kızaran yüzünü örtmüştü. Birden küçük bir çığlık kaçırdı ağzından. Titremeleri
çoğalıp, çılgınca bir tempoya ulaştı.
İşte yine boşalıyordu azgın karım…
Karımın ağzının içine
fışkırtıyordu eski arkadaşım. Sevgili karım da, kendinden geçmiş bir halde
ağzına dolan tohumları yutuyordu. Sonra onun da beli büküldü, vücudu sarsılmaya
başladı.
Tekrar belini getiriyordu karım.
Sonra Oktay biraz geri çekilip, sikini karımın
ağzından kurtardı. Tanrım, hala alabildiğine dimdik, alabildiğine kocamandı.
Karım da, tıpkı benim gibi, gözlerini alamıyordu bu manzaradan.
- “Hadi sik beni n'olursun…” diye
yalvardı.
Oktay'ın istediği de buydu zaten. Eğilip karımın
bacaklarını, dizlerinin iç taraflarından yakaladı ve havaya kaldırdı. Sonra da
göğsüne doğru bastırdı. Şimdi alabildiğine açılmıştı karım, eski arkadaşımın
önünde.
Elini bacaklarının
arasından uzatmış, biran önce içine girmesini istediği siki yakalamaya
çalışıyordu. Oktay biraz sokulunca da başardı bunu. Bundan sonrası çok hızlı
geçti. Karım elindeki sikin kocaman başını amının dudaklarına dayar dayamaz
bastırdı Oktay.
- “Ohhh geçir yavrum…” diye inledi
karım, “Ohhh sik beni… Sik beni… Ohhhhh…”
Tek bir harekette, dibine kadar geçirmişti
Oktay. Karımı koltuğun üstüne ikiye katlayıp, üzerine yarı uzanmış ve o koca
sikini sonuna kadar sokmuştu. Kısa biran için öylece durdular. Sonra Oktay
pompalamaya başladı.
Tanrım, gözlerimin önünde seyretmeye doyum
olmayacak bir manzara vardı şimdi. Eski arkadaşım karımı hırsla, eze eze
beceriyordu. Arabistan çöllerindeki tüm abazanlığını giderircesine sikiyordu
karımı.
Fazla dayanamayacağımı
biliyordum. Titreyen parmaklarımla pantolonumun önünü çözüp sikimi dışarı
çıkardım. Her an getirebilirdim. Ama ben beklemek, onlarla birlikte gelmek
istiyordum.
Gözlerim hiç bir şeyi
kaçırmamacasına üzerlerinde kitlenip kalmıştı. Böyle gaddarca sikilirken öyle
güzeldi ki karım. Gözleri yarı kapalı Oktay'ın zevkten çarpılmış yüzünü
seyrediyordu. Amına bir piston gibi girip çıkan o kocaman sikin verdiği zevkle
büyülenmiş gibiydi.
Oktay gerçekten de gaddarca sikiyordu karımı. Sikini
en ucuna kadar çıkarıp, sonra hırsla dibine kadar geçiriyordu. Her sokuşunda
kasıkları karımın apışına şiddetle çarpıyordu. Sanki biri, ağır bir tempoyla
elini çırpıyor gibi sesler çıkıyordu.
Karım kendini öyle bir
kaptırmıştı ki, sesi bile çıkmıyordu. Buna karşılık vücudu Oktay'ın altında
kıpır kıpır, kıvrım kıvrımdı. O kocaman sik içine girip çıktıkça bükülüyor,
kıvranıyordu.
Peşpeşe iki kere getirmek, Oktay'ı rahatlatmıştı
tabii ki. Yoksa şimdiye kadar dayanamazdı herhalde. Karımın daracık amının eski
arkadaşımın kocaman sikini nasıl sarıp sıkıştırdığını tahmin edebiliyordum.
Yüzündeki ifade, yanılmadığımın kanıtıydı. Üstelik giderek hızlanıyordu
hareketleri.
Sonunda öyle bir hale geldiler ki, ikisi de
kontrolü tümüyle yitirdi. Elimi sikime götürüp, yavaşça okşamaya başladım.
Karımla Oktay'ın doruğa ulaşmaların an meselesi olduğunu görebiliyordum. Artık
ikisinin de ağzından inlemeler, homurtular çıkmaya başlamıştı.
Sonra Oktay'ın tüm vücudu
gerildi. Bir an için durdu eski arkadaşım. Peşinden de tüm hırsıyla dibine
kadar geçirdi karıma. Kıçının yanakları kasılıyor, açılıp kapanıyordu. Bu sefer
karımın amının en dibine fışkırtıyordu.
Karım çıldırmış gibiydi. İnliyor, çırpınıyor,
ağzından küçük çığlıklar kaçırıyordu. O kocaman sikin içinde patlamasıyla
kendinden geçmiş gibiydi. Zangır zangır titrediğini görüyordum. Onun da beli
geliyordu.
Benim beklediğim de buydu işte. Tohumlarım
fışkırmaya başladı. Dizlerim titriyordu.
Kendime gelmem biraz zaman aldı. Salonda ise
karımla Oktay da toparlanmaya çalışıyorlardı. Oktay'ın pantolonunu çektiğini
görünce, sessizce içeriye, banyoya gittim yeniden. Sonra da kapıyı gürültüyle
açıp kapadım. Gelmek üzere olduğumu duysunlar istiyordum.
Yine de acele etmeden döndüm salona. Kapıyı
açtığımda, bıraktığım gibi karşılıklı oturuyor buldum onları… Tek fark,
ışıkların biraz daha kısılmış olmasıydı. Böylece, yüzlerindeki kızarıklığı
görmem zorlaşmıştı. Doğrusu buna gerek duymuyordum. Görmek istediğim her şeyi,
en ince ayrıntısına kadar görmüştüm zaten. En normal sesimi kullanıp, onlarla
konuşmaya başladım. Alabildiğine rahattım.
Oktay'ın durumu biraz farklıydı tabii. Eskisine
oranla iyice tutuk ve sinirli bir hali vardı. Benimle konuşurken göz göze
gelmemeye dikkat ediyor gibiydi. Kaşla göz arasında karımı sikmekten ötürü
utanç duyuyordu sanki…
Ama bu durum beni fazla
ilgilendirmiyordu doğrusu. Eski arkadaşımın kendi içinde halletmesi gereken bir
sorundu bu. Karım ise gözlerini benimkilerden ayırmıyordu. Hem şeytanca
anlamlarla doluydu gözleri, hem de merakla… Her şeyi seyredip seyretmediğimi
öğrenmek istiyor gibiydi.
Biraz önce sikildiği
koltukta, eteği yine iyice sıyrılmış ve bacakları hafifçe aralık otururken o
kadar tahrik ediciydi ki, sikim yeniden kalkıp, kazık gibi olmuştu.
Sonra Oktay, tuvalete gitmek için yerinden
kalktı. Galiba kendini biraz daha toplamak, biraz daha çekidüzen vermek
istiyordu. O gözden kaybolur kaybolmaz, karım bacaklarını alabildiğine araladı.
Şimdi her şey, tüm taze sikilmişliğiyle gözlerimin önündeydi.
Bacaklarının iç
taraflarıyla kasıklarındaki kumral kıllar sırıl sıklamdı. amının şişmiş ve hala
açık duran dudaklarının arasında, hafifçe peltelenmiş erkeklik sıvıları
görünüyordu. Çıldıracak gibi olmuştum.
Tekrar göz göze geldik.
Yüzündeki ifade ve bakışlarından akan sikilme isteği başımı döndürüyordu.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan, tıpkı Oktay'a da yaptığı gibi, elini götürüp kendiyle
oynamaya başladı. Uzun orta parmağı bir anda giriverdi içine. Küçük bir inleme
kaçırdı ağzından. Sonra parmağını amından çekip ağzına götürdü ve emmeye
başladı.
Bu kadarına dayanamazdım doğrusu.
Bir anda fırladım yerimden. İki adımda oturduğu
koltuğun önüne ulaştım. Gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmadan, içine
sokup çıkardığı, üzerine Oktay'ın tohumları bulaşmış parmağını emmeyi
sürdürüyordu karım.
Pantolonumun fermuarını
indirip, çatlayacakmışcasına zonklayan sikimi dışarı çıkardım. Karımın gözleri
parladı. Boştaki elini uzatıp, onu kavradı ve pompalamaya başladı. Neredeyse o
anda geliyordum. Biraz daha sokuldum ona. Parmağını çıkarıp ağzını açtı ve
dudakları sikimin üzerine kapandı.
Fırın gibi sıcacıktı ağzının içi. İki elimle
saçlarından yakalayıp biraz daha soktum. Bu kadar tahrik olmaya
dayanamayacaktım artık. Kendimi tutmama olanak kalmamıştı. Tohumlarımı karımın
gırtlağına fışkırttım.
Aynı anda karımın da vücudu titremeye
başlamıştı. Benimle birlikte o da belini getiriyordu. Ama bir taraftan da
sikimi bırakmıyor, sanki içimi boşaltmak istermişcesine hırsla emiyor, ağzına
boşalan tohumlarımı iştahla yutuyordu. Gözleri kapalı, kendinden geçmiş bir
haldeydi. Sonunda ikimiz de durulduk.
Biraz geri çekilip sikimi tekrar pantolonuma
soktum. Karımla hala göz gözeydik. İçerden banyo kapısının açılıp kapandığını
duyduk. Oktay işini bitirmiş geliyordu.
- “Daha istiyorum sevgilim…” dedi
karım, gözlerini benimkilerden ayırmadan, “N'olursun…”
Tanrım, hala doymamıştı. Açıkça söylemiyordu ama,
Oktay'la biraz daha sikişmek istediğini anlamamak elde değildi. Onlara bir şans
daha vermemi bekliyordu. Eski arkadaşımın kocaman sikini tekrar yemek istiyordu
karım.
Tam her şeyin bittiğini
düşünürken, tekrar başlayacaktık. Bu arada, Oktay salona gelmeden yerime
otursam iyi olacaktı. Getireli henüz saniyeler olmuştu ama karım sikimi yeniden
kaldırmaya başarmıştı işte. Böyle ayakta dururken, pantolonumun önünün tekrar
bir çadır gibi kabardığını görüyordum.
Şimdi kendini biraz toplamış görünen Oktay yerine
oturup tekrar karımla konuşmaya başladığında, ben de onlara yeni bir sikişme
fırsatını nasıl verebileceğimi düşünmeye başlamıştım. Salondan ayrılıp, ikisini
yeniden ve en azından bir süre için geri gelmeyeceğime emin olmalarını da
sağlayarak baş başa bırakmak için, bir şeyler bulmalıydım.
Üstelik bunu yaparken
Oktay'ın durumu anlamasını da istemiyordum. Karımı benim haberim olmadan
siktiğini sanması daha doğruydu. Üstelik böylesini daha heyecan verici
buluyordum.
Neyse ki, bir şeyler
bulmak için biraz zamanım vardı. Karımın da, her şeye yeniden başlamanın
hazırlıklarını yapmak için, böyle bir süreye ihtiyacı olmalıydı her halde.
Gözlerimi yerden kaldırıp ona baktığımda,
yanılmadığımı anladım. Karım tekrar gösteriye başlamıştı bile. Bacak bacak üstüne
atmış, eteği de öyle bir sıyrılmıştı ki, o baştan çıkarıcı ve yusyuvarlak
kalçalarından biri, neredeyse tümüyle gözlerimizin önüne serilmişti.
Oktay yeniden huzursuz
olmuştu tabii. Ama bu, akşamın ilk saatlerindeki huzursuzluğundan biraz
farklıydı. Önceki, ne olacağını tam bilememenin getirdiği bir huzursuzluktu. Ama
yanlarında bulunmadığım yarım saatlik süre içinde karımı orada, şimdi hala
oturmakta olduğu koltuğun üstünde düzmüş olması, doğal olarak, tüm belirsizlik
belirtilerini ortadan kaldırmıştı.
Artık karımın amacını
kesinlikle biliyordu. Bu da onu daha çok heyecanlandırıyor olmalıydı. Tek
aksayan taraf, benim de yanlarında olmamdı. Durumu çakabileceğimden duyduğu
endişeydi, şimdi onu huzursuz eden.
Karım yerinden kalkıp, boşalmış kahve fincanlarını
toplamaya başladı. Sonra yine arkası bize dönük olarak eğilip, tepsiye dizdi.
Özellikle yavaş hareket ediyordu. Eteği yine kalçalarına kadar sıyrılmıştı.
İşini tamamlayıp elinde
tepsiyle mutfağa gidene kadar, Oktay'ın da benim de sesimiz bile çıkmadı.
Gözlerimizi, karım mutfak kapısından geçip gözden kaybolana kadar, attığı her
adımda fıkır fıkır oynayan, baş döndürücü bir biçimde çalkalanan kalçalarından
alamamıştık ikimiz de.
Kısa bir süre sonra
döndüğünde de, dillerimiz daha yeni çözülmüştü ama, bu sefer de konyak
bardaklarını götürmeye gelmiş ve onları elindeki tepsiye dizerken, yeni bir şov
sergilemişti. Kendi bardağı, koltuğun yanında, yerde duruyordu. Onu almak için
arkası yine bize dönük olarak eğildiği an, şovunun tepe noktası oldu.
Bacaklarını neredeyse hiç
bükmemişti eğilirken. Bu nedenle de eteği neredeyse beline kadar sıyrılmıştı.
Çıplak kıçı olduğu gibi gözlerimizin önündeydi. Oktay, benden çok daha yakındı
karıma. Bir metreden daha az bir uzaklıktan, tam önündeki baştan çıkarıcı manzaraya
kendini kaptırıp gitmişti.
Karım tekrar doğrulurken gözlerimi kaçırıp,
başka yerlere baktım. Oktay da, az önce seyrettiğini benim görmediğim sonucuna
vararak biraz rahatladı. Bu arada ben de, karımın ne istediğini anlamıştım. Bir
süreden beri ısrarla kıçını gösteriyordu Oktay'a. Bunun tek bir amacı
olabilirdi. Götünü de vermek istiyordu arkadaşıma.
Bunu kavramak, kendimi yeni bir heyecan
dalgasına kaptırmama neden oldu. Ama biraz da endişeyle karışık bir heyecandı
bu. Oktay'ın o kocaman siki, sevgili karımın küçük göt deliğine nasıl girecekti
ki? Bir anda bundan başka bir şey düşünemez olmuştum. Gözlerimin önünde hayali
resimler uçuşmaya başlamıştı. Giderek daha çok tahrik olduğumu hissediyordum.
Bir taraftan da sabırsızlanıyor ve bu anın biran
önce gelmesini istiyordum. Bunun için onları baş başa bırakmanın bir yolunu
bulmam gerektiğinin farkındaydım ve beynim yıldırım gibi çalışıyordu.
Karım bara gidip, sormaya gerek bile duymadan
hepimize viski getirmiş, sonra da eteğini biraz daha sıyırıp kendini biraz daha
fazla göstermeye özen göstererek yerine oturmuştu.
Viskimi
bitirene kadar bir çözüm bulmakta kararlıydım. Sonunda buldum da. Aslında
Oktay'ın bunu yutup yutmayacağı da pek umurumda olmamaya başlamıştı galiba.
- “Hadi biraz yürüyüşe çıkalım…”
dedim birdenbire, “Siz oturmaktan sıkılmadınız mı? Benim biraz hava almam
lazım…”
Teklif Oktay'ı bayağı şaşırtmıştı tabii. Karım
ise böyle bir şeyi beklediği için hazırlıklıydı.
- “Sen çıkıp biraz dolaş istersen…”
deyip, sonra da Oktay'ın konuşmasına fırsat bile vermeden ekledi,
“Oktay'ın da çıkacağını sanmıyorum. Ayrıca beni evde yalnız bırakacak
değil ya…”
Karım Oktay'a vermeye
kararlı görünüyordu.
Bunu ben de çok istiyordum
doğrusu. Ankara macerasının tadı hala damağımdaydı. Oktay'ın bu konuda ne
düşündüğünü ise ne karım ne de ben, merak bile etmiyorduk. Kurtuluşu yoktu
onun. Sorun işin nasıl tezgâhlanacağıydı. Onları nasıl yalnız bırakabilirdim
acaba?
Sonunda aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve ayağa
kalkıp, sehpalardan birinde duran gazeteleri elime aldım. Sonra da,
- “Siz sohbete devam edin çocuklar…” dedim,
“Ben çok sıkıştım.”
- “Misafirimiz var aşkım, sonra gidersin.” dedi karım yalancıktan…
- “Yabancı
değil o canım… Hem bir haftadır tuvalet konusunda sıkıntım var bebeğim.
Biraz uzun sürecek galiba, onun için gazeteleri alıyorum yanıma…”
Kimse sesini çıkarmadı. Yalnızca bir an için
karımla göz göze geldik. İkimiz de ne olup bittiğinin farkındaydık.
Bakışlarımızla anlaştığımızı hissettim. Onlara yaklaşık yarım saatlik bir süre
verdiğimin farkındaydı karım.
Salonun kapısını arkamdan kapatarak çıktım.
Doğruca banyoya gidip, kapısını gürültülü bir biçimde açıp kapattım. Sonra da
hiç ses çıkarmadan karanlık mutfağa yöneldim.
Gerçi mutfaktan salona
giden kapı açıktı ama, karımla Oktay'ın oturduğu yere biraz yan düşüyordu. Buna
karşılık küçük servis penceresinden içeriyi olduğu gibi görmek mümkündü. Mutfak
taburesine oturup seyretmeye başladım. Onların beni görmelerine ise imkân
yoktu.
Hala karşılıklı oturuyorlardı ama, karımın
dizleri arasındaki aralık şimdi çok daha büyümüş, bacakları koltuğun
kenarlarına dayanmıştı.
Oktay'ın onun niyetini
şimdiye kadar anlamış olması gerekiyordu. Hiçbir kadın erkeklerin karşısında
böyle oturmazdı ki. Ama o hala biraz tutuktu. Yüzü kızarmış, elleri koltuğun
kenarlarını kavramış, öylece oturuyor ve karımın giderek daha da saldırganlaşan
sorularına cevap vermeye calışıyordu.
- “Peki…” diyordu karım,
“Diyelim ki, sen de dayandın bu kadar uzun süre kadınsız kalmaya… Benim
merak ettiğim, bunun nasıl bir duygu olduğu…”
- “Zor…”
- “Zor olduğuna kuşkum yok tabii. Ama
galiba sonrası da pek kolay değil gibi…”
- “Nasıl yani?”
- “Şimdi olduğu gibi demek
istiyorum…”
- “Anlamıyorum…”
- “Anlamayacak bir şey yok ki bunda
yavrum… Şu karşımdaki haline baksana… Eriyip gittin bana bakarken…”
- “Asıl sen kendi haline baksana. Kılığını,
karşımda nasıl oturduğunu fark etmiyor musun…?
- "Şikâyet mi ediyorsun bundan…”
- “Doğrusu şikâyet edemiyorum.”
- “Yani hoşuna gidiyor, öyle mi..?”
- “…”
- “Cevap vermiyorsun ama hoşuna gittiği
açıkça belli…”
- “…”
- “İstersen ben senin yerine anlatayım ha?
Aklın başından gitti beni seyrederken… Bir saattir karşımda oturmuş, başka
hiç bir yere bakmadan beni seyrediyorsun. Kocamın varlığına bile aldırmadan,
gözlerinle sikmeye çalıştın beni… O koltuğa oturduğun anda sikin kazık gibi
kalktı, bir daha da inmedi…”
Oktay'ın sesi çıkmıyordu. Büyülenmiş gibi karımı
dinliyordu yalnızca. Kapıdan girdiği andan beri yaşadıkları yetmiyormuş gibi,
şimdi bir de böyle köşeye sıkıştırılmanın şaşkınlığı içindeydi.
- “Bütün istediğin beni sikmek değil mi?”
diye devam etti karım, “Kapıdan girdiğinden beri beni sikmek istiyorsun ve
ben de bunun farkındayım. Anlamadığım konu, şimdi eline fırsat geçmişken hala
neden boş durduğun…”
Bunları söylerken, kalçalarını öne kaydırmış,
bacaklarını alabildiğine açmıştı. Artık amını örten o eteğinin küçük kumaş
parçası da yerinden kaymıştı. Kendini tabak gibi açmıştı Oktay'ın önünde. Sonra
onun hala hareketsiz oturduğunu görünce de, elini götürüp amıyla oynamaya
başladı.
- “Sen beni seyrederken ben de gözlerimi
sikinden ayıramadım bir türlü. Öyle güzel kalkmıştı ki… Bak nasıl sulandım,
görüyor musun..? Hadi gel yala beni Oktay… Hadi gel yala…”
Bu son sözler Oktay için yeterli olmuştu galiba.
Salonun kapalı duran kapısına bir göz atıp, ayağa kalktı. Pantolonunun önü
çadır gibi olmuştu.
İki adımda karımın
oturduğu koltuğa ulaştı. Sonra onun alabildiğine açık bacaklarının arasında
yere diz çöktü. İki eliyle karımın bacaklarının iç taraflarını okşamaya
başladı. Karımın bu temasla titrediğini gördüm. Az önce Oktay'a anlattığı gibi,
o da tüm akşam boyunca bu anı bekleyerek tahrik olup durmuştu.
Oktay'ın aklından benim her an için geri
dönebileceğim ihtimali pek çıkmıyordu galiba. Arada bir kapıya bakıp duruyordu.
Buna rağmen karıma biraz daha sokuldu ve dizlerinin iç taraflarından öpmeye başladı.
Karımın ağzından hafif memnuniyet mırıltıları çıkıyordu. Ama bu kadarıyla
yetinmek niyetinde olmadığı da açıkça belliydi.
Elini uzatıp parmaklarını
Oktay'ın saçları arasına geçirdiğini ve arkadaşımın başını kasıklarına
çektiğini gördüm. Ağzından derin bir inleme sesi çıktı. Başı koltuğun arkasına
doğru devrilmişti. Gözleri kapalıydı. Sonunda istediğini elde etmişti.
Amını yalatıyordu Oktay'a.
Bu arada benim durumum da, karımınkinden pek
farklı değildi. Oktay'la evin kapısından girip, karımın kendini ona siktirmeyi
kafasına koyduğunu anladığımdan beri bu anı bekliyordum.
Şimdi isteğimin
gerçekleştiğini, karımın yine gözlerimin önünde sikilmek üzere olduğunu görüyor
ve alabildiğine heyecanlanıyordum. sikim kalkıp, pantolonumu zorlamaya
başlamıştı.
Gözlerimi, önümdeki manzaradan alamıyordum.
Karım şimdi bacaklarını kaldırmış ve Oktay'ın omuzlarına koymuştu. Yüzündeki
ifadeden, amının derinliklerinde dolaşan dilin zevkini çıkarmakta olduğunu
görebiliyordum. Kalçaları sürekli hareket halindeydi.
- “Ohhhhh ne güzel yalıyorsun…” diye
inledi, “Dilin küçük bir sik gibi sanki… Tadım hoşuna gitti değil mi?
Ohhh hoşuna gitti değil mi..?”
Oktay'ın ona cevap verecek hali yoktu. Tüm
benliğiyle karımı yalamaya konsantre olmuştu. Çıkardığı şapırtılı sesleri duyup.
daha da çok tahrik oluyordum. Sonra karımın vücudunun bir yay gibi gerilip
büküldüğünü gördüm.
- “Immmhhhhh…” diye inledi tüm
vücudu titrerken.
Belini getiriyordu.
Oktay aniden doğrulup ayağa kalktı. Hızlı
hareketlerle kemerini çözüp, fermuarını açtı. Sonra da, donuyla birlikte
pantolonunu dizlerine kadar indirdi.
Şimdi müthiş bir manzara
çıkmıştı ortaya. Doğrusu sikinin bu kadar büyük olduğunu ben de bilmiyordum.
Benim sikim de, Fehmi'ninki de, onunkinin yanında oyuncak gibi kalıyordu.
Manzara, karımın hemen kendine gelmesine neden
oldu. Bir anda koltukta doğrulmuş ve sağ elininin parmaklarını, o kocaman sikin
çevresine dolamıştı bile. Zevkten kaymış gözlerle, elindekini hayran hayran
seyrettiğini görebiliyordum. Bir taraftan da giderek öne doğru eğiliyor, yüzünü
Oktay'ın sikine yaklaştırıyordu.
Sonra dilini uzatıp, onun
tıpkı bir mantar gibi şişip morarmış başına dokundurdu. Neredeyse aynı anda
patladı Oktay. Ağzından homurtular çıkararak, peşpeşe salvolar halinde
fışkırtıyordu. O kalın, kıvamlı erkeklik sıvısı, karımın yüzüne ve şimdi
alabildiğine açık duran ağzına fışkırıyordu.
Tanrım, ne kadar müthiş bir manzaraydı bu.
Oktay'ın ne kadar abazan olduğunu, bundan daha
iyi anlatacak bir şey olamazdı. Karımın dilinin tek bir dokunuşu bile yetmişti
ona. Tüm akşam boyunca tahrik olmak, taşaklarını belle doldurup patlatırcasına
şişirmiş olmalıydı. O kocaman sikinden fışkıran sıvılar tükenmek bilmiyordu.
Karım, ağzına gelenleri
yutmaya çabalıyordu. Yüzünün her yeri, hatta bir gözü bile isabet almıştı bu
arada. Onu bu halde görmek, daha da çok tahrik olmama neden olmuştu.
Karım da mahvolmuştu tabii. Kalçaları
hareketlenmiş, koltuğun üstünde sağa sola çalkalanıyordu. Sanki birinin
kucağına oturmuş ve onun sikini dibine kadar içine almış gibiydi. Vücudunun
hafif kasılmalarını fark ettiğimde, onun da getirdiğini anladım.
Sonunda duruldu Oktay. Karım başını geriye
atmış, arkadaşımın gözlerinin içine bakıyordu. Sonra elini götürüp yüzündeki
belleri silmeye başladı.
Parmaklarını daha sonra
ağzına götürüyor, tek tek yalayıp emerek temizliyordu. Yüzündeki ifadeden,
yaptığı şeyden ne kadar çok hoşlandığını anlamak mümkündü. Kendinden geçmiş
gibiydi.
Bu arada Oktay da, iki eliyle karımın omuz
başlarından tutmuş, ona biraz daha sokulmuştu. Sertlik ve büyüklüğünden hiç bir
şey kaybetmemiş olan o kocaman siki, şimdi karımın yüzüne değiyordu.
Abazanlığının, öyle bir iki kez getirmekle giderilemeyeceği açıkça belliydi.
Karım da onun ne
istediğini anlamıştı zaten. Dudaklarını aralayarak bekledi. Oktay daha da sokuldu
ona. Sonra kalçalarının küçük bir hareketiyle, sikinin başını karımın ağzına
sokuverdi.
Gözleri kapalıydı karımın. Yanaklarının içeri
çökmüşlüğünden, ağzının içindeki siki, üstündeki o küçük delikten Oktay'ın
içindeki her şeyi çekip almak istercesine hırsla emdiğini anlıyordum.
Karımın böyle emmeyi ne
kadar sevdiğini, o güzelim ağzının neler yapabileceğini benden iyi kimse
bilemezdi. Oktay'ın yüzündeki ifadeden, zevkten mest olmuş olduğunu fark ediyordum.
Kendini tümüyle bırakmıştı.
Sonra karımın elleri de girdi devreye. Biriyle
yeniden Oktay'ın sikini dibinden kavramıştı. Öbür eli de, arkadaşımın iri birer
torbaya benzeyen taşaklarını avuçlamış okşuyordu. Burnundan kaçırdığı küçük
inlemeler, yaptığı şeyden ne kadar zevk aldığını belli ediyordu.
Bir süre sonra başı da
hareketlendi. Artık Oktay'ın sikini ağzına sokup çıkarmaya koyulmuştu.
Olduğum yerde duramaz
olmuştum. Bu kadar tahrik olmaya nasıl dayanacağımı bilemiyordum. sikim
patlayacak gibiydi. Eski arkadaşım Oktay, aylardan beri süren abazanlığını,
yalnızca bir kaç saat önce tanıştığı karımın üstünde gideriyordu. Hem de
gözlerimin önünde.
Gerçi onun
seyredildiğinden haberi yoktu ama, şu anda içinde bulunduğu duruma bakarak,
haberi olsa da pek aldırmayacağı sonucunu çıkarıyordum. Salonu, tuvalete gitmek
bahanesiyle terketmemden sonraki ilk dakikalarda yaşadığı güvensizlik ve
huzursuzluktan, tümüyle sıyrılmış gibiydi.
Karımın başının hareketleri, giderek uzun ve
yumuşak sikişme hareketlerine dönüşmüştü. En dibinden sımsıkı kavradığı siki,
gırtlağına kadar ağzına alıyor, sonra en ucuna kadar çıkarıyor ve bu
hareketleri aralık vermeksizin tekrarlıyordu. Oktay'ın adalelerinin yavaş yavaş
kasılmaya başladığını, vücudunun hafifçe geriye büküldüğünü görebiliyordum.
Fazla dayanamayacağı
belliydi. Ağzından kaçan homurtu, yanılmadığımı kanıtlamaya yetti. Birden durdu
karım. Şimdi küçük eli, Oktay'ın sikinin dışarda kalan kısımları üstünde ileri
geri hareket ediyor, onu adeta sağıyordu.
Bu
sefer karımın ağzının içinde fışkırtıyordu eski arkadaşım. Sevgili karım da,
kendinden geçmiş bir halde ağzına dolan tohumları yutuyordu. Sonra onun da beli
büküldü, vücudu sarsılmaya başladı.
Tekrar belini getiriyordu karım.
Arkadaşımız Fehmi ile
karımın çılgınca sevişmesinin üzerinden yaklaşık yirmi günlük bir süre
geçmişti. Karım da ben de olup bitenleri konu etmemiş, sanki hiç bir şey
olmamış gibi davranmıştık. Galiba böylesi ikimizin de daha çok işine gelmişti.
Buna karşılık bazı
şeylerin çok değiştiğinin farkındaydık. Özellikle de seks yaşamımız
alabildiğine değişmişti. Bulduğumuz her fırsatı değerlendirip alabildiğine sevişiyor, birbirimize
bir türlü doyamıyorduk.
Karımla Fehmi'nin sikişmelerinden resimler
durmadan gözlerimin önünde uçuşuyor ve her seferinde delicesine tahrik olmama
neden oluyordu. Aynı şeyin onun için de geçerli olduğundan kuşkum yoktu.
Kısacası, ikimiz de memnunduk. Ankara'da olanlar, yaşamımızı renklendirmişti.
Eski arkadaşım Oktay Suudi Arabistan'dan bir
günlüğüne geldiğinde, durumumuz böyleydi işte.
Öğlenden sonra beni
işyerimden aramıştı. Çoktandır görmüyorduk birbirimizi. Gerçi tüm ısrarıma
rağmen bizde kalmayı kabul etmemişti ama sonunda otele gidene kadar oturup
eskilerden konuşmak konusunda o da benim kadar istekliydi. Aylardır çöllerde
olduğu için, gece geç saatlerde yalnız kalmak istemesini anlayışla
karşılamıştım ben de.
Karım Oktay'la hiç karşılaşmamıştı şimdiye
kadar. İşten çıkmadan ona telefon edip, hem eve geleceğimizi haber vermiş, hem
de Oktay'dan biraz söz etmiştim. Bu yüzden bize kapıyı açarken şaşkın bir
ifadesi yoktu. Ama ben daha ilk anda şaşırmıştım. Bunun için bir kaç nedenim
vardı.
Beni ilk şaşırtan, karımın Oktay'ı tepeden
tırnağa inceleyişiydi. Bakışlarındaki araştırıcılık, kocasının bir arkadaşıyla
ilk kez karşılaşan bir kadında olması gerekenden çok daha yoğundu.
Şaşırmama neden olan ikinci şey, üzerindeki
giysiydi.
O çok hoşuma giden siyah
ipek elbiseyi giymişti. Hollanda'ya gittiğimde almıştım bunu. İncecik kaygan
kumaşıyla, daha ilk andan karımın da çok hoşuna gitmişti. Ama doğrusunu
söylemek gerekirse, böyle eve misafir geldiğinde değil, daha özel zamanlarda
giyilmek üzere düşünülmüş bir şeydi bu.
İki incecik askıyla
duruyor ve karımın kollarıyla omuzlarını olduğu gibi açıkta bırakıyordu. Üst
kısmı çok hafif boldu ama kendi kumaşından kuşağıyla bele iyice oturuyordu.
Eteği biraz daha boldu. Tabii buna etek denebilirse.
Öyle kısaydı ki,
kalçalarının ancak beş parmak altına kadar örtebiliyor, o uzun bacaklarını tüm
baş döndürücülüğüyle meydanda bırakıyordu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir
de o alabildiğine yüksek topuklu siyah dekolte ayakkabılarını giymişti karım.
Benimle beraber Oktay da şaşırmıştı tabii. Ama
bunu fazla uzatmadan karımın yanından geçip salona girdi.
- “Hoş herif…” dedi karım.
Böylece, beni şaşırtan üçüncü şeyi de yapmış
oluyordu. İlk iki nokta bu sözlerle aydınlanıyor, karımın gerçek niyetinin
belli olmasını sağlıyordu.
Bütün bu olup bitenler,
beni, kapıdan girdiğim andan beri dördüncü şaşkınlığı yaşamaya zorlamıştı.
Karımın niyetini anladıktan sonraki duygularımla ilgiliydi bu sonuncu
şaşkınlık.
Sikim bir anda kalkmış, kasıklarımı sanki ateş
basmıştı.
Oktay'ın peşinden salona doğru yürürken de,
ateşin kasıklarımdan yüzüme doğru yükselmeye başladığını hissettim. Karım iki
adım önümdeydi. Gözlerimi, elbisenin incecik kumaşı altında kıpır kıpır oynayan
kalçalarından koparmakta güçlük çekiyordum.
Giysinin altına hic bir
şey giymemiş olduğunu anlamamak için kör olmak gerekliydi. Oktay pencerenin
yanındaki koltuklardan birine oturmuştu. Ben onun yanına giderken, karım da
mutfağa geçti ve üstümdeki elektrik yükü biraz olsun hafifledi.
Ama anlaşıldığı kadarıyla, ne Oktay ne de benim
için kurtuluş yoktu. Yalnızca saniyeler sonra karımın geri döndüğünü ve bize
doğru geldiğini gördük. Siyah, kaygan kumaşın altında memeleri neredeyse tüm
hatlarıyla belliydi ve attığı her adımda titreyip sallanıyordu.
Kalçaları da, sanki her
zamankinden biraz daha çok çalkalanır gibiydi. Eteği, o güzelim bacaklarını
okşar gibi, sağa sola savruluyordu. Çırılçıplak olsa, bu kadar seksi olamazdı.
Tam karşımıza gelip, yemekten önce birer viski isteyip istemediğimizi sordu.
Doğrusu benim gerçekten ihtiyacım vardı, bir
viski atıp kendimi toplamaya. Anlaşıldığı kadarıyla Oktay da pek farklı durumda
değildi. Ama dağılma nedenlerimiz biraz farklı görünüyordu.
Ben, bir kere tadını
aldığım, üstelik etkisini yirmi günden beri yaşamakta olduğum bir şeyin
yenilenmesi ihtimalinin beklenmedik bir şekilde karşıma çıkmasıyla dağılmıştım.
Oktay ise Suudi çöllerinde
aylar süren kadınsızlıktan sonra, birden karşısına karım gibi birinin
çıkmasıyla çarpılmış durumdaydı. Üstelik durumunu bana çaktırmamak gibi bir
telaşın da içine düşmüştü.
Viskileri hazırlama işini üstüme alarak dipteki
dolabın yanına gittim ve böylece ona biraz olsun rahatlama fırsatı vermeye
çalıştım. Şimdi onun arkasındaydım ve beni göremiyordu hiç değilse. Ama ben de
onun yüzünü göremiyordum bu arada.
Halbuki bunu çok
istiyordum. Zira karım geçip onun karşısındaki koltuğa oturmuştu. Böylece yeni
bir darbe yemiş oluyordu eski arkadaşım. Karımın eteği ancak kalçalarını
örtebiliyordu. Üst üste attığı bacakları tüm baş döndürücülüğüyle meydandaydı.
Bu manzaranın Oktay'ın
üstünde yarattığı etkiyi tahmin edebiliyordum. Yüzünü görmek istemem de, bu tahminimin
doğruluğunu kanıtlayabilmek içindi.
Bardaklara buz koymuş, sonra da viski şişesini
elime almıştım ki, Oktay yerinden fırlayıp yanıma geldi. Sanki karımdan
kaçıyormuş gibiydi. Böylece, ben de merakımı gidermek fırsatı bulmuştum.
Arkadaşımın yanakları hafifçe kızarmıştı.
Ne var ki, Oktay'ın kaçacağı pek bir yer yoktu.
Viskileri doldurma işi bitince, zorunlu olarak karımın yanına döndük tabii.
Yemeğe oturana kadar geçen yaklaşık bir saatlik süre, Oktay için tam bir
işkence oldu.
Birinci viskileri ikinciler
izlemiş ve karım her zaman olduğu gibi, alkolün etkisiyle giderek daha rahat
hale gelmişti. Bunun en büyük belirtisi de, oturuşunun, daha doğrusu kendini
seyrettirişinin sürekli cüretlenmesiydi. Arada bir mutfağa gidip gelmeyi ve
böylece kendini ayakta ve yürürken göstermeyi de ihmal etmiyordu.
Yemek, Oktay için bir çeşit dinlenip kendini
toplama fırsatı oldu. Ama ben; sofrada içilen şarapların, onun namına, yemekten
sonrası için daha da zor bir durum hazırladığını biliyordum.
Kahvelerimizi içmek için
yeniden koltuklara geçtiğimizde üçümüzün de kafası iyi olmuştu. Karım yine,
içtiklerinin üzerindeki muhtemel etkisi konusunda hiç de yanılmadığımı
kanıtlamak ister gibi oturmuştu.
Eteği hiç yokmuşcasına
sıyrılmıştı ve eğer bacak bacak üstüne atmaktan vazgeçip de dizlerini biraz
aralasa, amını görebilecektik.
Oktay tekrar rahatsız havasına bürünmüştü.
Aslında hak veriyordum ona. Ben de olsam pek rahat edemezdim herhalde. Ama bir
yandan da, onun şanslı bir herif olduğunu düşünüyordum. Öyle ya, bunca abazanlıktan
sonra karım çıkmıştı karşısına…
Karım kahveleri getirmek üzere yerinden
kalktığında, yine biraz rahatladı Oktay. Yeniden benimle konuşmaya başladı. Ama
karım hemen döndü yanımıza. Elindeki tepsinin üzerine fincanları, şekeri ve
kahve kabını sıralamış gelmişti. Hepsini, oturduğu koltuğun yanındaki sehpanın
üstüne koydu. Bunu yaparken arkası Oktay'la bana dönüktü ve öyle bir eğilmişti
ki, neredeyse çıplak kıçı görünüyordu.
Gerçekten huylandırıcı bir manzara vardı
gözlerimizin önünde. Oktay'ın yine sesi soluğu kesilmişti tabii. Ben ise
karımın şimdiye kadar yaptıklarının yalnızca bir başlangıç olduğunu biliyordum.
Her zaman içinde var olan kendini gösterme isteği, şimdi Oktay'ı baştan çıkarma
arzusuyla birleşmişti. Bunun sonucunun müthiş olacağından emindim.
Kahve servisi yapmadan bara gidip, elinde konyak
bardaklarıyla döndü karım. Daha da sarhoş olmak istiyor gibiydi sanki. Yerine
oturmadan ışıkları da biraz kısıp, salonun loşlaşmasını sağladı. Gerçek şovun
başlamak üzere olduğunu anlıyordum.
Koltuğuna oturup fincanlara kahve koymak üzere
yanındaki sehpaya eğildiğinde, ne kadar haklı olduğumu anladım. Bacakları
mecburen biraz aralanmıştı ve neredeyse kasıklarına kadar görünüyordu.
Özellikle de, onun tam
karşısında oturmakta olan Oktay'ın gözleri önündeki manzara müthiş olmalıydı.
Karımın külot giymediğini artık iyice anlamıştı herhalde. Bakışlarının o noktada
sabitleştiğini görüyordum.
Sonra ikinci darbesi geldi
karımın. Doldurduğu fincanı, yerinden kalkmadan ona uzattı. Bunu yaparken,
bacakları zorunlu bir hareketle daha da ayrılmıştı. Oktay'ın gözleri kendisine
uzatılan fincana değil daha aşağıya dikili olduğu için, az kaldı kahvesini
dökecekti.
Yüzündeki ifadeden, bu
sefer karımın amını görmüş olduğunu anlıyordum. Karım ikinci fincanı bana
uzatırken de pozisyonunu bozmadı. Ama biraz daha fazla uzanması gerekmişti
şimdi. Bu da, doğal olarak bacaklarının daha da aralanmasına neden olmuştu.
Oktay, sanki nefes bile almıyordu artık.
Bir anda oluşan elektrik yüklü havanın biraz
dağılması için, karımın kendi fincanını da eline alıp, yeniden arkasına
yaslanması gerekti. Tekrar bacak bacak üstüne atmıştı şimdi…
Gerçi gözlerimizin
önündeki manzara hala müthiş güzel, müthiş tahrik ediciydi ama hiç değilse az
önceki kadar öldürücü değildi. Yine de, tekrar konuşmaya başlayabilmemiz için
biraz zaman geçmesi gerekti.
Sohbeti karım yönlendiriyordu ve konu Suudi
Arabistan'daki yaşamdı. Durmadan bir şeyler soruyor ve Oktay'ı konuşmaya
zorluyordu. Bu arada, kendisi dahil hiç birimizin konyak kadehinin boş kalmasına
da izin vermiyordu.
Hepimiz iyice sarhoş olmuş
gibiydik. Alkol, yalnızca karımı değil Oktay'ı da oldukça rahatlatmıştı tabii.
Varlığımın onu eskisi kadar rahatsız etmediğini, bana rağmen karıma takıldığını
ve doya doya seyrettiğini görebiliyordum.
Bunu karım da fark etmiş
ve gösterisini biraz daha cüretli hale getirmişti. Bacakları sürekli hareket
halindeydi.
Karımın ilk başlarda iklim, çevre, dostluk
ilişkileri gibi nispeten geniş bir alana yayılan soruları sonunda kadın erkek
ilişkilerine kaymıştı. Oktay böyle bir şeyin orada “söz konusu” bile
olmadığını anlatıyordu.
- “Anlamadım…” dedi karım,
“Şantiyelerde yüzlerce kişi bir arada çalıştığınızı söyledin. Hepsi erkek
mi bunların?”
- “Evet… Kimse karısını getirmiyor ki…
Zaten getirse de, sokağa çıkaramaz. Ya da çarşaf ve peçe giydirmesi gerekli…”
- “Peki nasıl dayanıyorsunuz bu hayata?
Kadınsız yaşamayı nasıl beceriyorsunuz? Yoksa erkek erkeğe bir şeyler mi
yapıyorsunuz ha..?”
Bu sorular, Oktay'ın savunmaya geçmesine neden
olmuştu. Suudi Arabistan'a gidenlerin amacı, kısa zamanda para kazanmaktı.
Bunun için de bazı zorluklara katlanmaları gerekiyordu. Kadınsız yaşamak
elbette ki zordu ama bunu becermeleri gerekiyordu.
Bunları anlatırken gözlerini de karımın üstünden
bir an bile ayıramamıştı tabii. Şimdi bacakları iyice aralık oturuyordu karım.
Etek kumaşından bir tutamını apış arasına sokmuş ve amını örtmüştü yalnızca.
Ama bu insanı yatıştıracağına daha da tahrik ediyordu.
Bacaklarının beyazlığıyla
sert bir kontrast yapan siyah ipekli kumaş parçası, gizlemekten çok “işte
burası” diyerek hedef gösteriyor gibiydi. Hafif hareketlerle dizlerini
açıp kapamaya da başlamıştı.
Oktay'ın koltuğunda yeniden rahatsız rahatsız
kıpırdanmaya başlaması dikkatimi çekti. Araştıran gözlerim, benden saklamak
için büyük çaba harcadığı şeyi yakalayıverdi hemen…Siki kalkmış, pantolonunun
önünü kocaman kabartmıştı.
Onlar konuşmayı sürdürürlerken, ben de bu işin
sonunun nereye varacağını düşünmeye başlamıştım. Karım Oktay'a vermeye kararlı
görünüyordu.
Bunu
ben de çok istiyordum doğrusu. Ankara macerasının tadı hala damağımdaydı.
Oktay'ın bu konuda ne düşündüğünü ise ne karım ne de ben, merak bile
etmiyorduk. Kurtuluşu yoktu onun.
Asıl sorun işin nasıl tezgâhlanacağıydı. Onları
nasıl yalnız bırakabilirdim acaba?
Arkadaşımız Fehmi tohumlarını boşaltıyordu
karımın içine. O güzelim amının en dibine fışkırtıyordu.
Bu karımın da çıldırmasına neden olmuştu. İçindeki sikin
patlayıp sıvılarını fışkırtmaya başlamasıyla aynı anda, o da gelmeye
başlamıştı. Zangır zangır titriyordu.
Öyle üst üste, yığılıp kaldılar.
Artık her şeyin bitmiş olması gerektiğini düşünüyordum. İkisi
de baygın gibiydiler. Hızla ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. Bu arada
Fehmi'nin kımıldadığını ve önce karımın üstünden yuvarlanarak indiğini, sonra
da yatağın kenarına oturduğunu gördüm.
Yüzü bana dönüktü
erkeğin… Yorulmuştu ve sarhoşluğu yüzünden okunuyordu. Ayağa kalkacak olursa,
bulunduğum yerden uzaklaşmaya karar vermiştim. Ama buna gerek kalmadı.
Karım yattığı yerden elini
uzattı ve Fehmi'nin şimdi iyice inmiş olan sikini okşamaya başladı. Tanrım,
hala doymamıştı galiba. Fehmi'nin aksine, hiç de yorulmuş görünmüyordu.
Ne kadar yetenekli olduğunu çok iyi bildiğim parmakları, ilk
başlarda yalnızca araştırıcıydı. Sonra küçük kıpırdanmalar başladı, Fehmi'nin
küçülüp yapış yapış olmuş sikinde… Bu kadarı bile yetti karıma…
Önce doğruldu yatağın
üstünde, sonra da pozisyonunu değiştirip, başını onun kucağına götürdü. Her şey
tam karşımda cereyan ediyordu ve en küçük ayrıntıları bile görebiliyordum.
Karım dilini çıkarıp elindeki sikin başını yalamaya başlamıştı.
Sonra dudakları aralandı
ve Fehmi'nin yarı kalkmış siki ağzında kayboluverdi. Yanakları yine içeri
çökmüştü. Hırsla emiyordu. Amacı belliydi. Biran önce kalkmış bir sike kavuşmak
istiyor, başını Fehmi'nin kucağında yukarı aşağı hareket ettiriyordu.
Doğrusu tahmin etmediğim kadar çabuk kalkıyordu Fehmi'nin
siki… İlk başlarda, karımın her başını aşağı bastırışında Fehmi'nin
kasıklarındaki kıllara kadar inen dudakları, ağzının içindeki sik büyüdükçe,
giderek daha yukarılarda kalmaya başlamıştı.
Bunu görmek beni yeniden
ve alabildiğine tahrik etmişti. Karım da çok tahrik olmuştu bu durumdan… Yine
burnundan gelen memnuniyet mırıltıları çıkarıyordu.
Fehmi'nin yüzünde ise
şaşırmış bir ifade vardı. Galiba sikinin yeniden ve bu kadar çabuk kalkmasına
akıl erdirememişti. Karım birden başını kaldırıp doğruldu. Şimdi parmakları
Fehmi'nin yeniden kocaman olmuş sikine dolanmış, sıvazlıyordu.
Öbür eliyle onu göğsünden
itip yatırdı yatağa ve bir anda ata biner gibi üstüne çıkıverdi. Sonra elindeki
organı amına getirip dayadı ve oturdu üstüne. O kocaman şey, bir anda
kayboluverdi.
Şimdi tarifi imkânsız,
müthiş bir manzara vardı gözlerimin önünde… Karım, elleriyle dizlerini
Fehmi'nin iki yanında yatağa dayamış, içine gömülmüş sikin üstünde adeta dans etmeye
başlamıştı.
Ve ben her şeye tam
karşıdan bakıyordum. Karımın o çıldırtıcı kalçalarının hareketleri baş döndürücüydü.
Bembeyaz yuvarlaklar, sağa sola, yukarı aşağı hareket ederken, Fehmi'nin siki
içine girip çıkıyordu. Sonra biraz daha öne eğildi. Artık amının şişmiş
dudaklarını bile görebiliyordum.
Karımın benden yalnızca bir kaç metre uzakta böyle
sikişmesini seyretmek o kadar tahrik ediciydi ki… Şimdiye kadar hiç bu kadar
tahrik olmadığımı düşünüyordum. Kalçalarını her kaldırışında içindeki sik en
ucuna kadar çıkıyor, sonra her oturuşunda dibine kadar giriyordu.
Amının dudakları alabildiğine
şişmiş, Fehmi'nin sikini bir eldiven gibi sarmıştı. Hepsinin üstünde de, o
küçük göt deliği, tüm baştan çıkarıcılığıyla göz kırpıyordu sanki. Gözlerimi
ayıramadan, büyülenmiş gibi seyrediyordum her şeyi.
- “Ohhh çok güzel…” diye inledi birden,
“Ahhhh sikilmeye doyamıyorum bir türlü… Ohhh çok güzel…”
Fehmi'nin sesi çıkmıyordu. Öylece yatıp kalmıştı. Her şeyi
karım götürüyordu. Ama, siki kocamandı Fehmi'nin… Anladığım kadarıyla,
karımın da ondan başka bir istediği yoktu. Dilediği gibi, canı çektiğince
hareket ediyor, o kocaman siki kullanarak zevkten uçuyordu. Hareketleri biraz
hızlanmıştı artık.
- “Sakın getirme…” dedi Fehmi'ye, “Ohh,
sakın getirme olur mu?”
Şimdi yeniden doğrulmuştu Fehmi'nin üstünde. Tıpkı bir atın
üstünde oturuyor gibiydi. Sonra bir elini kalçalarına götürdü. Önce biraz
okşadı kendini…
Elinin yavaş yavaş
kalçalarının arasına doğru gittiği fark ettiğimde, ne yapacağını da anlamıştım.
Artık orta parmağını kalçalarının arasına sokmuştu. Sonra orada bir çiçek gibi
duran küçük götüyle oynamaya başladı.
- “Immmhhh…” diye inledi aynı anda, “Ohhh
çok güzel… Ohhhh…”
Parmağını yavaşça bastırıp içeri soktuğu anda da, tüm vücudu
titremeye başladı. Ağzından küçük çığlıklar çıkararak, yine belini getiriyordu.
Kalçaları çırpınıyor, ileri geri, sağa sola çalkalanıyordu. Birden duruldu.
Fehmi daha gelmemişti tabii… Ama hareket etmiyor, hala
öylece yatıyordu. Sonra karım yavaşça dizlerinin üstünde doğruldu. Fehmi'nin
organı, şimdi içinden çıkmıştı. Ne yapmak istiyordu acaba? Tepeden tırnağa
merak kesilmiş, izliyordum.
Sonra karımın elinin bacaklarının arasından uzandığını ve
parmağının amına girdiğini gördüm. Ama çok kısa sürdü bu… Hemen götüne
götürdü parmağını… Sonra tekrar amına ve tekrar götüne… Tanrım; kendini
götten sikilmeye hazırlıyordu.
Fehmi'nin kocaman sikini
küçük götüne alabilmek için, vıcık vıcık olmuş amındaki kaygan sıvıları alıp
oraya sürüyordu. Sonunda parmağını, o küçük deliğe sokup çıkarmaya başladı.
Kalçaları, neredeyse aynı anda yeniden hareketlenmiş, kıvrılıp bükülmeye
başlamıştı.
Bütün bunları seyrederken, benim sikim de patlama noktasına
gelmişti yeniden. Karımın götüyle oynamaktan vazgeçip Fehmi'nin sikini
tuttuğunu, sonra kalçalarını biraz ileri götürüp, onun koca bir mantara
benzeyen başını o küçük deliğe dayadığını görünce, daha da heyecanlandım.
Fehmi de heyecanlanmıştı. Kalçalarını yataktan kaldırıyor,
sikini karımın götüne sokmaya uğraşıyordu.
- “Ohh yavaş…” dedi karım, “Yavaş ol
n'olursun… Öyle büyük ki sikin…”
O küçük deliğin açıldığını, Fehmi'nin kocaman sikinin yavaş
yavaş içine girdiğini görebiliyordum. Hemen hemen yarısını almıştı ki içine,
ufak ufak hareketlenmeye başladı.
Kalçaları yine yukarı
aşağı, sağa sola oynamaya başlamıştı. Fehmi'nin siki, hafif hefif girip
çıkıyordu artık. Her aşağı bastırışında da, biraz daha çok alıyordu içine.
Sonunda kalçaları, Fehmi'nin kasıklarına yapıştı.
Kısa bir süre, hiç hareket etmeden durdu karım. Sonra yeniden
götündeki sikin üstüne oturup kalkmaya başladı. Adaleleri iyice gevşemişti
artık. Fehmi'nin siki, bir piston gibi girip çıkıyordu içine. O kocaman şey,
bir olduğu gibi meydana çıkıyor, bir tümüyle kayboluyordu.
- “Hadi getir şimdi yavrum…” dedi karım,
“Ohhh hadi getir içime… Ohhhhh hadi fışkırt tohumlarını karnımın
içine… Ohhh hadi n'olur…”
Fehmi'nin artık kendini alabildiğine kaptırdığını
görebiliyordum. Dağılır gibi olan ilgisi, siki karımın götüne girer girmez
yeniden toplanmıştı. Ellerini kaldırıp, karımı belinin iki tarafından kavramış,
alttan bastırarak, sanki mümkümüş gibi daha çok sokmak istiyordu.
Karımın sımsıkı göt
deliğinin, onun aklına başından almasına şaşmıyordum. Bu arada karım da,
kelimenin tam anlamıyla kendinden geçmişti. Bir elinin parmaklarını saçlarının
arasına sokmuş, içindeki sikin üstünde dans ediyordu sanki.
Birden garip bir homurtu çıktı Fehmi'nin ağzından.
Getiriyordu. Hem de bayağı iyi getiriyordu. Karımın götüne girip çıkmakta olan
sikinin iki yanından, beyaz damlaların sızdığını görebiliyordum. Daha da baş
döndürücü bir manzaraydı bu. Sonra karımın da beli gelmeye başladı.
İnliyor, çırpınıyor, titriyordu.
Bir süre öylece kaldılar. Sonra karım yavaşça doğrulup,
Fehmi'nin üstünden kalktı. Bu sefer her şeyin bittiğine emindim. Fehmi, baygın
gibi yatıyordu yatağın üstünde. Karımın yatağın bir köşesine savrulmuş havlusuna
elini uzattığını görünce, hemen toparlandım ben de…
Sessizce yatacağımız odaya
gidip, yatağın üstüne oturdum. Çırılçıplaktım ve sikim neredeyse patlayacak
haldeydi. Acaba önce banyoya mı gidecekti karım?
Onun sarhoş olduğunu unutmuştum her halde… Doğruca odaya
geldi. Havluyu beline sarmak zahmetine bile katlanmamıştı. Yatağın ucunda
ayakta durduğunda, zayıf gece lambasının ışığında göz göze geldik.
Sarhoş, yarı kaymış ve
mest olmuş gözlerle baktı bana. Sonra gözleri, dimdik duran sikime takıldı. Tişörtünü
de çıkartıp attı ve yanıma uzandı yavaşça. Öpüşmeye başladık.
Dili bir anda ağzımın içine kaymıştı. Elini sikime götürdü.
Az önce Fehmi'nin sikini sıvazlayan parmakların temasını hissetmek beni
çıldırtmıştı sanki… Biraz daha bana dokunmasına izin versem, kendimi tutamayıp,
fışkırtmaya başlayacaktım.
Ağzımı onunkinden kopardım
ve başını aşağıya doğru ittim hafifçe… Ne istediğimi anlamıştı.
Dilinin sikimin başına şöyle bir değmesi bile yetti benim
için. Bir top gibi patladım. İlk salvo yüzüne geldi karımın. Sonra ağzını
alabildiğine açıp, sikimi yutuverdi.
Artık ağzının içine
fışkırtıyordum. O da deli gibi emiyordu. Vücudu titremeye başlayınca, onun da
getirdiğini anladım.
Tek bir damla bırakmayıncaya kadar emdi sikimi.
Sonra, başı hala karnımda, öylece kaldı. Artık yorulmuştu
galiba. Ama ben bu kadarıyla yetinmek niyetinde değildim. Daha yeni getirmiştim
ama, sikim hala taş gibi sertti ve onu sikmek istiyordum.
Kısa bir süre önce
seyrettiklerim, gözümün önünde uçuşuyordu. Fehmi'yle sikişmelerinin tüm
ayrıntılarını hatırlıyor ve giderek daha çok tahrik oluyordum. Doğrulup,
dizlerimin üstüne kalktım.
Karım, dizlerini karnına çekmiş, sağ yanına yatmıştı. Elimi
kasıklarına götürdüm. Tanrım, vıcık vıcıktı. Amının dudakları da, götü de
alabildiğine açıktı. Fehmi'nin tohumları her yere bulaşmıştı.
Başım dönüyordu.
Parmaklarımın teması, onun da ürperip kıvranmasına neden olmuştu. Başparmağımı
amına, orta parmağımı götüne soktum.
- “Ohhh sevgilim…” diye inledi, “Hadi sik
beni n'olursun…”
Parmaklarımı çıkarıp baktım. Fehmi'nin belleri, şimdi elime
bulaşmıştı. Ne olduğunu, neden olduğunu tam anlayamıyordum ama, bu daha da çok
tahrik olmama neden olmuştu.
Elimi uzatıp, karımın sağ
bacağını aşağı çektim. Sol bacağını da iyice karnına doğru bastırdım. Sonra sokulup,
sikimi o vıcık vıcık bel dolu amına dayadım ve tek harekette dibine kadar
geçirdim.
-“Ohh ne güzel soktun sevgilim…” dedi karım,
“Hadi sik beni… Ohh hadi sik…”
Amı iyice gevşemişti. Sokup çıkarmaya başladım. Garip,
şakırtılı sesler çıkıyordu. Bunu son derece tahrik edici buluyordum. Başım
dönüyordu ve hırsla sikiyordum karımı. Taşaklarımın birbirine karışmış
sıvılarla sırılsıklam ıslandığını hissediyor ve daha da çok tahrik oluyordum.
Sonra amından çıkarıp, götüne dayadım sikimin başını… Öyle
gevşemiş, öyle açıktı ki, neredeyse kendiliğinden içine kayıyordu. Götüne
geçirmem, karımın da çok hoşuna gitmişti. İnlemeleri giderek artıyordu. Sonra
onu sikmeye başladım.
Çılgın bir şeydi bu. Kendimi tutamıyordum. Çıkarıp tekrar
amına soktum. Sonra da tekrar götüne. Artık onu bir amından bir götünden
sikiyordum. İkimiz de çıldırmış gibiydik. Çevremizdeki dünyadan tümüyle
koptuğumuzu hissediyordum.
Tohumlarım götünde fışkırmaya başladı. Sonra çıkarıp amına
soktum ve içimde kalan son belleri de da rahminin ağzına boşalttım. Toıhumlarım
şimdi Fehmi'nin tohumlarıyla karışmıştı. Sağ elimin başparmağını götürüp götüne
soktuğumda, o da belini getirdi.
Amının adaleleri
kasılıyor, sikimi sanki sağmaya çalışıyordu. Götü de parmağımı bir mengene gibi
sıkıştırmıştı. Artık konuşamıyordu bile. Yalnızca inliyordu.
Sonra kendimizden geçip, öylece kaldık yatağın üstünde…
Önce küçük küçük hareket
ediyordu. Sonra hızlanmaya başladı ve sonunda öyle bir hale geldi ki, artık
yaptığının tek bir tanımlaması olabilirdi.
Karımı ağzından sikiyordu
Fehmi…
Bütün bu olup bitenler, heyecanımın son kertesine
yaklaşmasına neden olmuştu. Bir kaç dakika öncesine kadar aklımın ucundan bile
geçiremeyeceğim şeyler oluyordu gözlerimin önünde. Sevgili karımla ortak
arkadaşımızın yaptıkları şeyleri seyretmek başımı döndürüyordu.
İçimi dolduran, yalnızca
yalın seks duygusuydu. Olup biteni son derece tahrik edici buluyordum. Sikim
patlayacakmış gibiydi.
Karımla Fehmi, dönüşü olmayan bir yola girmişlerdi artık.
Fehmi'nin nefes alışları derin ve sesliydi. Karımın ağzı ise doluydu ve
iniltileri artık burnundan çıkıyordu. Kendilerinden geçmiş gibiydiler. Fehmi'nin
vücudu alabildiğine gerilmişti. Çok dayanamayacağına emindim. Karımın içe
hafifçe çökmüş yanaklarından, ağzındaki siki, sanki içini boşaltmak istiyormuş
gibi emdiğini anlıyordum. Kalçaları da, artık yatağın üstünde delice
çalkalanmaya başlamıştı.
Birden Fehmi'nin kasıldığını gördüm. Aynı anda karımın
burnundan daha da şiddetli bir inilti çıktı. Mümkünmüş gibi daha da hırsla
emiyordu şimdi. Gırtlağı da durmadan oynuyordu.
Tanrım; tohumlarını
karımın ağzına fışkırtıyordu Fehmi. O da, dışarıya damla bile kaçırmadan,
hepsini yutmakla meşguldü. Sonra onun vücudu da kasılıverdi. Kalçaları
titremeye başladı.
Karım da zirveye ulaşmıştı.
Sonra Fehmi'nin doğrulup geri çekildiğini gördüm. Karımın
ağzından çıkan siki yarı inmişti. Dizlerinin üstüne oturdu. Karım ise, yorgun
bir halde yüzükoyun yatmayı sürdürüyordu.
Acaba bitmiş miydi her
şey? Artık beni akıllarına getirecekler miydi? Ne yapacağımı bilememenin
karasızlığı içinde bocalayıp duruyordum. Ama Fehmi yeniden hareketlendi.
Yine dizlerinin üstünde yürüyerek, yatağın alt tarafına geçti
ve oturdu. Sonra elleri uzanıp yeniden karımın kalçalarını okşamaya başladı.
Şimdiki pozisyonunda okşadığı yerleri görebiliyordu da.
Elleri yeniden vücudunda
hissetmek, karımın da hareketlenmesine neden olmuştu. Kalçaları tekrar oynamaya
başlamıştı bile. Fehmi okşayıp mıncıklamayı sürdürdükçe de, hareketleri
belirginleşiyordu. Fehmi eğilip başını arkadan onun kalçaları arasına
soktuğunda ise, çıldıracak gibi oldu karım.
- “Ohhhhh…” diye inledi, “Ohhh ne
güzelsin… Ohh yala hadi beni… Hadi yala beni n'olursun…”
Anlaşıldığı kadarıyla, Fehmi'nin de başka istediği yoktu.
Ağzını kocaman açmış, karımın amına yapıştırmıştı. Şapırtılı sesler çıkararak
yalıyordu. Her şey bitti zannederken, yeni bir heyecan dalgası sarmıştı tüm benliğimi.
Az önce karımın ağzını
sikmişti. Şimdi de onu yalıyor, yatağın üstünde çırpınıp kıvranmasına neden
oluyordu. Mahvolmuştu karım.
- “Oh çok güzel… Ohhh çıldırtacaksın beni… Sok
dilini içime öyle n'olur… Ohhhhh…”
Manzara gerçekten müthişti. Karım artık dizlerinin üstünde
duruyordu. Ama omuzları ve memeleri hala yatağa yapışıktı. Kalçaları böyle
havadayken, dayanılmayacak kadar güzel, karşı koyulamayacak kadar tahrik
ediciydi.
Fehmi kendini tümüyle
kaptırmıştı şimdi. Bu arada ben de kritik bir noktaya gelmiştim. Sikim
zonklamaya başlamıştı artık. Belimdeki havluyu çözüp, onu biraz rahatlatmam
gerekiyordu. Elimi değdiğim anda patlayacağımı biliyordum.
Fehmi'nin elleri, karımın kalçalarına birer pençe gibi
yapışıp, o şahane yuvarlakları iyice birbirinden ayırmıştı. Diliyle
yaptıklarını tam göremiyordum ama, karımın haline bakarak biraz tahmin
edebiliyordum. Kollarını iki yana açmış, tırnaklarını sanki yatağa geçirmeye
çalışıyordu.
- “Oouuvvv…” diye inledi birden.
Beli bükülmüş, vücudunu kasılmıştı. Karın adaleleri
dalgalanıyordu. Zirveye ulaşmıştı yine…
Ama Fehmi onu bırakmaya niyetli görünmüyor, ağzının altındaki
güzelim amı yalamayı sürdürüyordu. Dudakları ve burnu, karımın kalçaları
arasında kaybolmuştu. O neredeyse her noktasını ezbere bildiğim yere şimdi
başka bir ağız yapışmış, içine başka bir dil girmişti.
Normalde bunun beni
kıskançlıktan çıldırtması gerektiğini biliyor, ama, o anda tam tersi duygularla
dolu olduğumu fark edip şaşırıyordum. Büyülenmiş gibi seyrediyordum.
Karım kendini biraz toplamıştı bu arada. Kalçalarını
Fehmi'nin yüzüne bastırıyor, çıldırtıcı hareketlerle sağa sola kıvırıyordu.
- “Götümü da yala n'olur…” dedi Fehmi'ye,
“Hadi canım… Biraz da götüme sok dilini olur mu..? Hadi n'olur götümü
yala aşkım…”
Aşkım mı…? Her sözü, beynime bir ok gibi saplanıyordu. O
küçük deliğinin ne kadar duyarlı olduğunu, benden iyi kim bilebilirdi ki?
Fehmi'nin karımın kalçaları arasına gömülü başının biraz yukarıya kaydığını
gördüm. Aynı anda karımın vücudunu tekrar kıvranıp bükülmeye başladı.
- “Ahhh sen… Sen… Mahvediyorsun beni… Biliyorsun
değil mi nasıl mahvettiğini beni? Ohhhhh…”
Birden durdu Fehmi. Sonra da dizlerinin üstünde doğruldu.
Siki yeniden kalkmış, kocaman olmuştu. Tıpkı kıvrık bir yay gibiydi. Karımın
kalçalarına yapışıp ona doğru sokuldu. Sikinin morarmış başının, o baş döndürücü
yuvarlakların arasına daldığını gördüm.
Bu temasla, karımın tüm
vücudu, elektrik akımına kapılmış gibi titredi. Kalçaları hırsla geri gittiler.
Aynı anda Fehmi de bastırdı. Kocaman siki, bir anda kayboluverdi.
- “Ohhh ne güzel geçirdin…” diye inledi karım,
“Ohhh yavrum ne güzel soktun… Hadi sik beni n'olursun… Ohhhh hadi sik
beni…”
Şimdi gözlerimin önünde, daha da müthiş bir manzara vardı.
Karımın omuzları ve memeleri hala yatağa yapışık, kalçaları alabildiğine
havadaydı. Fehmi ise iki eliyle onu incecik belinden kavramış, hırsla
sikiyordu.
Karım artık konuşamaz
haldeydi. İnlemeleri, giderek küçük çığlıklara dönüşmeye başlamıştı. Tekrar
gelmek üzereydi. Zevkten uçmuş gibiydi. Bir süre sonra da, kıvranmaları
çırpınma halini aldı. An meselesiydi zevkin doruğuna çıkması. Birden derin bir
inleme çıktı ağzından. Kalçaları hırsla geriye gitti. Getiriyordu.
Kendimi tutmama olanak kalmadığının farkındaydım. Elimi,
neredeyse kendiliğinden sikime gitti. Daha parmaklarımın değdiği anda da
fışkırtmaya başladım. Peşpeşe salvolar halinde, holdeki halının üstüne
boşalıyordum. Gözlerim kararmıştı.
Tekrar onları seyredebilecek hale geldiğimde, Fehmi karımın
arkasından uzaklaşmıştı. Kocaman siki, karımın sularıyla sırıl sıklam
ıslanmıştı. Pırıl pırıl parlıyor ve daha da muhteşem görünüyordu. O daha
getirmemişti. Başka planları vardı mutlaka…
Karımı kalçalarından
tutup, sırtüstü çevirdi yatakta. Sonra da üstüne uzanıverdi. Erkekliği, bir
anda karımın apış arasına dalmıştı bile. Kalçaları küçük hareketler yapıyordu.
Sonra birden sert bir hareketle bastırdı.
- “Ohh yine geçirdin bana…” dedi karım, kolları
Fehmi'nin boynuna dolanırken,
“Hadi sik beni
yine… Sok sikini içime hadi… Ohhh hadi sik beni n'olur…”
Fehmi, ellerini iki yandan götürüp karımın kalçalarının
altına sokmuş, o yumuşacık yuvarlakları avuçlamıştı. Bir süre sonra da, ağzı,
karımın aralık dudaklarının üstüne kapandı.
Şimdi yavaş yavaş, acele
etmeden sikiyordu. Karım da, bacaklarını onunkilere dolamış, kalçalarının
yukarı hareketleriyle her hamlesine karşılık veriyordu. Birbirleriyle
boğuşmakta olan dillerinin çıkardığı sesleri duyuyordum ve sikim yeniden
kalkıp, kazık gibi kesilmişti.
Benim varlığımı tümüyle unutmuş olmaları gerektiğini
düşünüyordum ki, karımın vücudunun birden kasıldığını gördüm.
- “Ahhh sen beni öldüreceksin…” diye inledi,
ağzını Fehmi'den kurtarıp; “Ahh ne güzel soktun parmağını götüme… Ohhh
küçük bir sik gibi parmağın… Ahh yavrum gelicek yine… Yine getiriyorsun
beni… Ohhh yine… Immmhhhh…”
Tüm vücudunu dalgalanıyordu yine. Amı sikle, götü parmakla
doluydu ve yine zirveye çıkıyordu.
Yorulmak bilmez gibiydi Fehmi. Doğrusu böylesine usta
olduğunu aklıma bile getirmemiştim. Daha ne kadar dayanacaktı acaba? Daha ne
kadar sikecekti karımı? Yeniden alabildiğine tahrik olmuştum. Gözlerimi
üstlerinden ayıramıyordum bir türlü.
Sonra Fehmi durup, biraz doğruldu. Elleri karımın bacaklarını
diz altlarından yakalayıp yukarı kaldırarak, karnına doğru bastırdı. Daha da
doğruldu. Şimdi ikiye katlanmış gibiydi karım altında. Tabak gibi açılmıştı.
Pür dikkat kesilmiştim
artık. Karımın en çok sevdiği şeydi böyle alta alınıp eze eze sikilmek… Şimdi
de onu yaşıyordu işte. Sanki yatağa çivilemek istermiş gibi, hırsla, vura vura
sikiyordu Fehmi onu…
Ben de, her şeyi en ince ayrıntısına kadar
görebiliyordum şimdi. Fehmi'nin kocaman siki, karımın içinden en ucuna kadar
çıkıyor, sonra tekrar dibine kadar giriyordu. Bir piston gibi sokup
çıkartıyordu karıma.
Karım iyice dağılmıştı artık. Fehmi her dibine kadar
geçirdiğinde yeni bir çığlık kaçıyordu ağzından. Başını kaldırmış, içine girip
çıkan siki seyrediyordu. Kelimenin tam anlamıyla zevkten uçmuştu.
Fehmi onu sikiyor,
sikiyor, sikiyordu. Sanki hiç durmayacakmış, hiç bitirmeyecekmiş gibi sikiyordu
karımı. Ya da, en azından bana öyle geliyor olmalıydı. Bu yüzden de, birden
kasılıp inlediğinde biraz şaşırdım. Sonra tekrar dibine kadar soktu karımın
içine.
Karımın
kıçının yanakları titriyor, açılıp kapanıyordu. Tanrım, tohumlarını
boşaltıyordu karımın içine. O güzelim amının en dibine fışkırtıyordu.
Bu karımın da çıldırmasına neden olmuştu. İçindeki sikin
patlayıp sıvılarını fışkırtmaya başlamasıyla aynı anda, o da gelmeye
başlamıştı. Zangır zangır titriyordu.
Öyle üst üste, yığılıp kaldılar.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa